Sahnenin perdesi, lider ve takipçisinin randevusu için açılmıştı. Haftanın değil, sezonun en önemli maçlarından biriydi.
Tüm dünyada olduğu gibi Koronavirüs gölgesindeki liglerimizin akıbeti belirsizken, iki takım açısından da en azından kaybedilmemesi gereken bir mücadele olmalıydı.
Öyle de oldu.
Karşılaşmanın seyircisiz oynanması kuşkusuz Başakşehir için avantaj, itici gücünü yitiren Trabzonspor adına eksiklikti.
Koşullar ne olursa olsun bu seviyedeki ekipler arasındaki kapışmada heyecan, aksiyon bekliyor insanlar. Lakin şunu unutmalayım. Hafta içinde biri Avrupa cephesinde, diğeri ligde, erteleme maçları oynamıştı. Fiziksel ve zihinsel yorgunluk kaçınılmazdı, bu da sahaya yansıyacaktı.
Dolayısıyla tempolu imiş gibi görünse de, kontrollü, üretkenlikten uzak ve tatsız bir 45 dakika izledik. Tarafların etkili isimleri, ezberlerini bozan “çizgilere” çekildi. Sörloth ve Demba Ba’nın ilk yarıdaki etkisizliği, karşılıklı alınan önlemler yüzündendi.
Ah vah denecek düzeyde pozisyon olmasa da, yine hakemin ve VAR’ın konuşulduğu anlar vardı. Başakşehir ceza alanı içinde önce Skrtel’in Nwakaeme’yi formasından çekerek engellemesi, ardından Ekuban ve Da Costa’ya yapılan müdahaleler kafa karıştırdı.
Bence ilki tartışmasız penaltı idi. Nasıl atlandı, Riva’dan niçin uyarı gelmedi, anlamak mümkün değil. Bu tarz kararlar, inanmak istemediğim senaryoların da gerçekliğini kuvvetlendiriyor.
Geçmeyin be kardeşim maçın önüne, yapın işinizi! Sen çal penaltıyı, gol olur olmaz. Maçın hikayesini değiştirmek sizin işiniz mi?
Gelelim ikinci bölüme. Başakşehir vites yükselterek başladı. Peşi sıra fırsatlar yakaladı ve kısa süre sonra savunmanın unuttuğu Demba Ba ikramı geri çevirmedi.
“Futbolun adaleti yoktur” güzellemesine inanmayın. Yaptığı penaltı “es geçilen” Skrtel, Sosa’nın kornerinde ters kafa vuruşuyla bu tezi çürüttü. Bence hiç üzülmesin, bazen işliyor o adalet!
Trabzonspor’un iki haftada yitirdiği puan dört. Şampiyonluk yarışındaki bir takım için ciddi kayıptır tabii. Tersi olsa, en yakın takipçisinden o kadar önde bulunacaktı.
Bordo-mavili ekip için sevindirici olan, oyuncu topluluğunun konan hedefi içselleştirmesi. Şampiyonluğa inanması. Dün bu ruhu gördük. Pes etmediler, vazgeçmediler ve son dakikaya kadar kazanmayı istediler.
Evet; kendi evinde galip gelememiş olmak camia için umut kırıcı görünebilir. Ama realitede yoluna devam etmek ve son sekiz haftada her maçı kazanmak için uğraş verme enerjisi, Trabzonspor’un en büyük sermayesi. Boş tribünlerde bu performans küçümsenemez.
Bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Son iki maçta Sörloth’un sessiz kalması sürpriz değil. Kalan bölümde tüm rakipleri Norveçli’ye önlem alacak, bu kaçınılmaz.
Hüseyin Çimşir’in, Karadeniz ekibinin hücum gücüne büyük darbe vuran tedbirlere karşı strateji geliştirmesi, alternatif çözümler üretmesi şart.
Kimse Sörloth yoksa Trabzonspor yok diyemez.
Ofansif anlamda ligin en güçlü silahlarına sahip Trabzonspor, gerekirse radikal değişiklikler ile rakiplerinin kafasını karıştırabilir. Sörloth’un belki soluklanmaya ihtiyacı var. Belki kulübeden gelip katkı sağlaması alternatif olabilir.
Bazen yıldızlar da dinlenmek ister. Ne dersin Hüseyin hocam?