Dünya bir yandan Covid-19’un panzehirini bulmaya çalışırken, öte tarafta hayat normale döndüğünde her şeyin kaldığı yerden devamı için planlar yapıyor.
Elbette şimdilik kimse tarih veremiyor. Özellikle futbolda yarım kalmış liglerin tamamlanması gerekiyor.
Türkiye Futbol Federasyonu Korona virüsün ilk günlerindeki aceleci çıkışını terk etmiş, hükümetin alacağı kararları bekliyor.
Ya UEFA? Çok aktif çalıştıkları ve üç ayrı senaryo hazırladıkları bilgisi geliyor.
Avrupa futbolunun patronu, futbola dönüş için ülkelerin aldıkları önlemlere göre “Haziran- Temmuz- Ağustos” şeklinde alternatifler hazırlamış.
En kötü tahminle oyunun başlaması Ağustos’a sarkarsa, sıkıştırılmış bir maç takvimi kaçınılmaz.
UEFA’nın olmazsa olmazı ise 20 Ekim 2020 tarihi.
Üye ülke federasyonlarına şöyle açıklıyor gerekçesini: “Şartlar ne olursa olsun, Şampiyonlar ligi ve Avrupa ligi ilk hafta maçlarını 20 Ekim’de başlatacağım. Çalışmalarınızı ve planlarınızı buna göre yapın. Yarım kalan maçların tamamlanması, hazırlıklar ve yeni sezonun başlaması Eylül sonunu aşmamalı.”
Her koyun kendi bacağından asılır. Bizde de yaşamın olağan akışına kavuşması için kararı kurumlar ve siyasetçiler değil, Bilim Kurulu verecek.
Hazır mıyız?
Alışık olmadığımız yaşam tarzının etkilediği iki önemli kesim var. Futbolcular ve hakemler.
Her kulüp teknik heyetinin hazırladığı çalışma programı ile oyuncularını hazır tutmaya çalışıyor. Ama saha antrenmanı ile kapalı alandaki çalışmalar çok farklı.
Dolayısıyla futbolcuların tekrar maç oynayacak düzeye ulaşması kolay değil. Üstelik zihinsel olarak da hayli yıpranmış durumdalar. Özellikle yabancılar. Çoğu tedirgin ve konsantrasyonu bozuk.
Yeni düzende ücretlerde indirime gidilecek olması da, takımlar toplansa bile futbolcuların performanslarını derinden etkileyecek diye düşünüyorum. Tüm olumsuzlukları üst üste koyun, ligin kalan 7 haftasında çok ama çok sürpriz sonuçlar ortaya çıkabilir ve zirvedeki tablo tamamen değişebilir.
Bu; kimileri için fırsat, bazıları için hayal kırıklığına dönüşebilir. Beklenmedik şoklara hazır olalım!
Peki hakemler ne yapıyor bu boşlukta?
Bence futbolculardan epey öndeler. Bir defa moral olarak iyiler. Yoğun maç trafiğinde günlerce uzak kaldıkları aileleri ile birlikteler. Zaman zaman konuşuyoruz, halinden şikayet eden yok.
Merkez Hakem Kurulu ve ilgili birimlerinin hazırladıkları programlar üzerinden eğitimlerine devam ediyorlar. E-eğitim platformu çok yararlı olmuş. Verilen antrenman planları harfiyen uygulanıyor ve MHK tarafından takip ediliyor. Tek eksikleri koşular. Bu açığı kapatmaları ise zor değil.
Maç takvimi açıklandıktan sonra en az 10 günlük kampa alınacaklar ve fiziksel ağırlıklı çalışmayla hazır hale gelecekler.
Bir de; TFF paraya kıyıp ücretlerini öderse; değmeyin keyiflerine!
Yeter ki futbol yaşasın!
Abdurrahim Albayrak, virüsten kurtulup sağlığına kavuşan şanslı insanlardan biri.
Tez canlılığı ile bilinen Galatasaray ikinci başkanı, sahalara müthiş bir dönüş yaptı ve nefes almakta zorlanan spor medyasına tartışılacak bir malzeme verdi.
Malum, ekonomik kriz her sektörü vurdu. Futbol da nasibini aldı fazlasıyla.
Ne dedi Albayrak o televizyon programında? “Gerekirse amatör branşları kapatırız.”
Şaşırmadım, özü sözü birdir, düşündüklerini söyledi. Yanlış anlaşılma filan da yok.
Ülkemizde sporu futboldan ibaret sanan ciddi bir kesim var maalesef.
Amatör branşların alayını toplasanız, reytingi futbolun önüne geçemiyor yazık ki.
Futbol, uyuşturucu gibi kanımıza işlemiş.
Kimi zaman aşımızdan, işimizden, eşimizden önemli hale gelmiş.
Futbol yoksa hayat duruyor. Futbol yoksa insanlar kendini eksik hissediyor.
Yanlış anlama yok!
Logosunda “futbol kulübü” yazanları tenzih ediyorum.
Ya Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe gibi yıllarca amatörlere lokomotif olanlar?
Kamu bankaları özel sektörün himayesindeki onlarca branş, “Korona virüsü” fırsat görüp kepenk mi indirecek?
Futbolda kemer sıkıyorsanız, amatör dallarda da aynı şekilde faaliyetinizi sürdürmeniz tarihi bir sorumluluktur. Kapatmayı düşündüğünüz şubeler, yıllardır size nice gururlar yaşatmadı mı? Al bayrağı dalgalandırmadı mı? Bir futbolcuya ödediğiniz astronomik ücretlerle bir voleybol takımı kurmadınız mı?
Unutmayalım; bu ülkeye en büyük başarıları, rekorları ve yüzlerce madalyayı, üvey evlat gördüğünüz amatörler kazandırmıştır.
Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz, tepkiler üzerine durumu ve yönetici arkadaşını kurtarmaya çalıştı ama nafile!
Gerçekler er geç ortaya çıkar ve bazen mahcup olursunuz...
Terim ve teknik direktörlük!
Yıllardır aynı gazetede çalıştığım sevgili Osman Şenher, Galatasaray camiasının nabzını en iyi tutan yazarlardan biridir.
Dün köşesinde Fatih Terim’in yeni dönem yapılanmasına dair ip uçları verdi. En az sekiz genç oyuncuyu kadrosuna katmayı planlayan Terim, yabancılarda da uçuk transferleri bitirecekmiş. Süreç nasıl işleyecek merak ediyorum ama, istediği gençler koşa koşa gelirler.
Aslında tüm kulüpler aynı planı yapıyor. Bir farkla; Galatasaray’da “tek söz” Terim’in, diğerlerinde “son söz” başkanların.
Bu, şu demek; kabul edilmesi kolay değil fakat, sarı-kırmızılı ekip yarışmacı kimliğini ikinci plana alıp, geleceğine yatırımını yapacak.
Çünkü bu koşullarda ikisini bir arada yürütmek mümkün değil.
Belki üç-beş sezon Avrupa hedefi küçülecek, yıllardır ihmal edilen altyapı öncelik alacak.
Yaşanacak süreçte teknik direktörlüğün önemi de fazlasıyla anlaşılacak.
Bilgi, deneyim, cesaret, saygınlık, tok gözlülük geçer akçe olacak.
Hazır malzemeye konan değil, un- tuz ve sudan ekmek yapma becerisi olan tercih edilecek.
Korona sonrası, Türk futbolunun en ciddi kazanımı bu olabilir belki de!..