Trabzonspor’da tam bir balayı dönemi yaşanıyor. Ligde işler yoluna giriyor, süper kupa kazanılıyor, heyecan artıyor ve ayaklar yere basmıyor.
Abdullah Avcı’nın geldiği gün burun kıvıranlar şimdi yanında fotoğraf çektirmek için sıralanıyor, hocaya övgüler yağdırıyor.
Hepsi güzel şeyler elbette. Ama kalıcı değil. Kalıcı olması için hayal aleminden çıkıp, uzun vadeli planların hayata geçmesine izin vermek gerek. Bunun için de sabır, hoşgörü, anlayış ve saygı gerek.
Büyük camialarda zordur. İki maç kaybettin mi vay haline. Ne Fatih Terim dinlerler, Aykut Kocaman, ne Erol Bulut. Ne de Abdullah Avcı. Koltukları her hafta gider gelir.
Önce şunu söyleyeyim; Abdullah hoca Trabzonspor için büyük şans. Deneyimli, birikimli ve en önemlisi futbol aklına sahip. Ne kadar zor bir sorumluluk üstlendiğini biliyor. Adım adım ilerlerken arkasına veya beş ay sonrasına bakmıyor. Oynayacağı maçı yaşıyor. Futbolcularına da bunu aşılıyor. Takım içinde yarattığı sevgi ortamını süper kupa maçından sonra gördük. Ona inanan ve güvenen bir oyuncu grubu var. Kötü günlerde arkalarında duracak bir güvenceleri var. Kısa zamanda böyle bir birliktelik yaratabilmek çok değerli.
Sabır ve destek
Trabzonspor camiasını az çok tanırım. Yarın Beşiktaş’ı yenerse, şampiyonluk şarkıları söylemeye başlar. Ama artık kabul etmeleri gereken gerçekler var. Bu takımın öncelikli hedefi ligi iyi yerlerde bitirmek. Adı sezon sonunda konur ve mevcut kadro ile büyük başarı olur.
Avcı son iki günde yapılacak takviyelerle sahaya süreceği ideal on biri bulsa bile, yedek kulübesi aynı güçte değil. Sakatlık veya ceza durumunda alternatifi çok az.
O halde ne yapacak? Yoğun maç trafiğinden çıkana kadar önce skor, sonra futbol diyecek.
Sonra, sezonu yaşarken gelecek yılların kurgusunu yapacak. Avcı’ya en büyük destek bu aşamada olmalı. Başkan ve yönetim kadar, taraftar da yarınları düşünmeli.
Söylediğim, Trabzonspor gibi zor kulüplerde özveri gerektiren bir konu. Sürekli geçmişin mirası ile beslenmeye çalışmak yanlış. O da tükeniyor zaten.
Varış noktası
Başkan ve arkadaşları rotayı doğru yöne çevirdiklerine inanıyorsa, radikal değişimlerin bedelini de ödemeyi göze almalı. Alacaklarsa o görevde kalmalı.
Başarı kolay yoldan gelmiyor. Geçmişte yüz milyonlarca lira harcayarak bunu deneyenler çıktı. Hem kulübü bataklığa süreklediler, hem formanın prestijine zarar verdiler. Cefasını çekmeyi de taraftara yüklediler.
Başkan Ahmet Ağaoğlu en sıkıntılı günlerde elini taşın altına koyduğu için her vakit takdir ettim. Zaman zaman hata yapmadı mı? Yaptı, yapacak. Yapmazsa doğruyu nasıl bulacak? Ve tabii eleştiriye açık olacak.
Uzun soluklu maceralarda “yol arkadaşlığı” değerlidir. Tanırsın, anlarsın, fikirlerin uyuşursa keyif alırsın. Sonra çıkarsız bir güven ilişkisi kurarsın.
Aynı kompartımanda iki yolcu var. Ağaoğlu ve Avcı. Umarım ikisinin de bileti aynı varış noktasıdır!
Türk futbolu dünyaya açılıyor!
Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir’in süper lig yayın ihalesiyle ilgili son açıklamaları çok ilginçti.
Satır aralarındaki mesajlar yine ciddi bir sıkıntı olduğunu gösteriyor. Özdemir gelecek sezon için hazırlığı yapılan ihale sürecine dikkat çekti. Ve dedi ki; “Dünya’daki tüm yayıncı kuruluşları teklif vermeye davet edeceğiz...”
Sayın Özdemir de biliyor ama itiraf edemiyor. Türk futbolunun marka değeri nedir ki alem süper ligimizin peşinde koşacak?
Dikkat edin adamlar bize gelmiyor, biz davet ediyoruz. Eee usul böyle.
Elinizde kapı gibi sözleşme varken, yayıncı kuruluşun ekstra taleplerini kabul eden zihniyet, yeni ihale ile daha yüksek bir rakam alabilir mi?
Kulüpler düzeyinde yokuz. Milli takımla on yılda bir Avrupa’nın kapısını çalabiliyoruz. Para liginde sıfır çekiyoruz.
Tam yerinde bir benzetme olacak; “Denize düşen yılana sarılırmış!”
MHK başkanı olur musun?
Hakem ücretlerini futbolcu maaşlarıyla kıyaslama gafletine hiç düşmedim. Ama yine de vurgu yapmakta yarar görüyorum.
Bundan üç-beş yıl öncesine dek tablo gerçekten vahimdi. Ayda beş bin lira kazanan hakem, 5 milyon euroluk futbolcunun maçını yönetirken, sahada dik durmaya çalışsa da duygusal açıdan eziliyordu. Yediği küfürler ve eleştiriler cabası.
Gerçekleri konuşalım; bugün süper ligde profesyonel kadroya dahil olan hakemler, geçmişe oranla çok daha iyi koşullara sahip. Daha refah içinde yaşıyorlar. Hayat standartları yükseldi. Giydikleri gömleğin markası değişti. Bindikleri arabanın çekiş gücü arttı.
Bunu düzeyi korumak için ne yapacaklar? Çok basit; işlerini doğru yapacaklar! FİFA kokartı takan da, süper lige yeni yükselen de “ben oldum” demeyecek. Her meslek için geçerlidir. “Oldum” dedin mi, “bitersin.”
Son haftalarda hakem hatalarında belirgin bir azalma var. Belki de Video Asistan Hakemliği daha etkin ve verimli biçimde devreye giriyor. Merkez Hakem Kurulu’nun da VAR konusunda titiz davrandığını görüyorum.
Garantici atamalar!
Son zamanlarda FİFA kokartlı olanları veya güvendikleri üst düzey hakemleri kullanıyorlar. VAR’da hatanın açıklaması yok. Ya dersini iyi çalışmıyorsun, ya kendine fazla güveniyorsun. Ya da VAR için yetersizsin. Üçü de su kaldırmaz, kaldırmıyor.
Hakemlik mesleğiniz. Hayatınızı hakemlikten kazanıyorsunuz. Cezaya girdiniz mi, gitti 15-20 bin liranız! Sonra otur düşün bu ayki taksitleri nasıl ödeceğim diye?
Evet MHK’ler hakemin sorumlusudur. Çaldıkları düdüğün, kaldırdıkları bayrağın hesabı onlardan sorulur. Lakin 35-40 yaşına gelmiş bir insanı ne kadar eğitecek, eğip, bükeceksin? Yetenek yoksa, kafada tilkiler dolaşıyorsa, kolay yoldan yükselmeyi hedefliyorsa, MHK başkanı ne yapsın?
O zaman diyeceksiniz ki; “ bu işi yapmasın.” Doğrudur.
MHK başkanlığı bugüne kadar kime ne kazandırmıştır ki? Davul zurna ile karşılarlar, mehter marşı ile gönderirler.
Bakın ekranlarda ağız dolusu konuşanlara. Teklif etsen biri kabul etmez. 20 sene yorumculuk yaparlar, iki sene MHK başkanlığı yapamazlar!
Düzen değişir mi? Değişmez. Âdet olmuş. Birileri sopayı gösterecek, ötekiler dayak yiyecek...