Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu’nun heyecanını anlıyorum. Bu yüzden yaptığı açıklamalara, verdiği bazı sözlerde duramamasına ve sert çıkışlarına hoşgörü ile bakılması gerektiğini düşünüyorum.
Maalesef balık hafızalı bir milletiz. Yaşanan sıkıntıları ve acıları bir anda unutup, her şeyin en iyisini istemek gibi bir huyumuz var.
Buna bir de Karadeniz insanının tez canlılığını ekleyin, Trabzonspor’u yönetmek, gerçekten zor zanaat.
Ekonomik olarak tükenmiş ve kapısına kilit vurulma aşamasına gelmiş bir kulübü 1.5 yıl gibi kısa bir sürede ayağa kaldırmak, herkesin başarabileceği bir iş değil.
Ekibi ile birlikte elini taşın altına koyduğu vakit bıçak kemiğe dayanmış, bırakın futbolcu alacaklarını, kulüp personelinin bile maaşı ödenemez hale gelmişti.
Trabzonspor bitkisel hayatta idi. Doğru teşhis, doğru tedavi ve müdahale ile hayata döndü. Bazı yöntemleri benimsemesem de, kriz en az hasarla atlatıldı.
Bu gerçeklerini unutursak, beklentiler hayal kırıklığına dönüşebilir. Trabzonspor’un transfer politikalarını eleştirenler, UEFA denetiminde ne kadar bir bütçe kullanabileceğini göz ardı etmemeli. Harcanacak para belli, Ekim ayında verilecek hesap belli.
Finansal Fair Play Yargı Biriminden “şartlı tahliye” alan bir kulüpten söz ediyoruz. Her hamleye özen göstermek, verdiği her sözün arkasında durmak zorunda.
Hâl böyle iken, geçmişin hatalarının tekrarlanması, kötü alışkanlıklarının sürdürülmesi mümkün değil. Başkan Ahmet Ağaoğlu gaza gelip taraftarı memnun etmek istese dahi, o kırmızı çizginin dışına çıkamaz.
Yusuf çok değerli
Yusuf Yazıcı çok özel bir oyuncu. Yeteneği, futbol bilgisi ve performansı ile kısa sürede sivrilip Avrupa kulüplerinin radarına girmişti. Bu satırların yazıldığı ana kadar resmi bir açıklama yapılmadı. Ama Fransız kulübü Lille ile büyük oranda anlaşma sağlandığını biliyorum. Sürpriz olmaz ise, Yusuf’a ve Trabzonspor’a hayırlı olsun diyebiliriz. Haa, bugün olmazsa, yarınlarda transfer mutlaka gerçekleşecek.
Yıldız oyuncunun yeri doldurulur mu?... İşin duygusal yanı, sadece alışmak zor.
Trabzonspor’u kafasında bitiren ve yeni hedeflere yelken açmayı tercih eden Yusuf’un kararına saygı duymak zorundayız. Manevi olarak Trabzonspor’a borcunu ödememiş olabilir.
Ancak transferinden kazanılacağı konuşulan 20 milyon euro önemli para.
Bankalar Birliği ile yapılan anlaşma 840 milyon lira. Yusuf’un kulübe katkısı ise asgari 130 milyon lira. Daha net ifadeyle, geri ödenecek ilk taksitten 30 milyon fazla.
Transfer gerçekleşse de, gerçekleşmese de şu endişemi paylaşmak zorundayım; Süreçte birileri sırf hemşehrilik adına politik kimliğini kullanarak Yusuf’un önünü kesme niyetini ortaya koydu ise, bu Trabzonspor’a ve milli oyuncuya yapılacak en büyük haksızlıktır.
Ahmet Ağaoğlu’na kızmıyorum, iki arada bir derede. Şartlar; vaadleri, iddialı söylemleri ve duruşları değiştirebiliyor. Hele böyle bir siyaset ikliminde ve ekonomik zorluklar içinde yaşıyorsak!
UEFA’da grup şart
Geçen sezonu beklentilerin çok üzerinde tamamlayıp Avrupa liginin kapısını çalan Trabzonspor, başarısını gruplara kalarak taçlandırabilir.
Sparta Prag’ı geçerse, zorlu iki maç daha oynayacak. Arada Süper Lig başlayacak. Yoğun bir maç trafiğine girilecek.
Dolayısıyla kadro derinliği, bazı mevkilere alternatif bulunması zorunlu. Zaman daralıyor ama, koşullar da belli. Ezeli rakipleri ne yapıyorsa, Trabzonspor hepsinden bir adım önde. Hem de minimum risk ve harcama ile.
Bu arada Ünal Karaman’ın hangi takviyeler yapılırsa yapılsın, Avrupa yolunda ilk etapta radikal değişiklikler yapacağını sanmıyorum.
Geçen yılki oturmuş kadroda bir-iki oynama olabilir. Haftaya Prag’da oynanacak maçın seyircisiz olması önemli bir avantaj. Turu getirecek bir skor beklenmeli. Sonrası maç maç ilerleyecek.
Ünal hocanın talepleri yerine getirildiği takdirde, bu sezon keyif veren bir Trabzonspor izleyeceğimize inanıyorum.
Eğitim, spor ve satranç!
Türkiye’de sporla eğitimin bir arada yürümeyeceğine dair yaygın bir görüş var.
Aksine, futbol dışındaki branşlarda gayet güzel sürüyor aralarındaki etkileşim.
Gelişmiş ülkelerin tamamında ayrılmaz ikilidir eğitim ve spor.
Ülkemizde son yıllarda spor alanında gençlere çok ciddi yatırımlar yapılıyor. Yetenekler keşfediliyor, uluslararası platformda hızla gelişim göstermeleri sağlanıyor, yüzümüzü güldürecek başarılar ele ediliyor.
Ya eğitimde ne haldeyiz?
Durum içler acısı. Eğitim sisteminde yıllardır sağlanamayan istikrarın faturası ağır.
Bir örnek verelim; Yüksek Öğretim Kurumu sınavlarına 2.5 milyona yakın genç girdi.
Bunların genel başarı ortalaması nedir biliyor musunuz?
Tarih; 10 soruda 2 doğru. Fizik; 14 soruda 1 doğru. Matematik; 40 soruda 4.7 doğru. Kimya; 13 soruda 0.9 doğru. Ana dil; 24 soruda 4.9 doğru.
Ve yaklaşık 15 bin kişi sınavda sıfır çekti. Kaygı verici bir tablo!
Genelleme yapmak doğru olmayabilir ama, büyük çoğunluğu bilgi fakiri, ülke gündemini takip etmeyen, kitap okumayan, sinema ve tiyatroya gitmeyen, sorgulamayan bir nesil yetişiyor Türkiye’de.
Teknolojiye mahkum edilmiş bu gençlerin spora yönlendirilmeleri ve topluma yararlı bireyler olarak gelişimlerini sağlamak kolay değil.
Öncelikle eğitim sisteminde köklü bir reform şart. Özellikle lise düzeyinde geriye doğru giden kaliteyi tekrar yakalamak, bilime teşvik etmek, spora özendirmek, sosyal aktiviteleri artırmak kaçınılmaz.
Karşımızda bir satranç örneği var. Çocukların ve gençlerin eğitim hayatına sağladığı fayda nedeniyle en çok tercih edilen branşların başında geliyor.
Sporun eğitime, eğitimin spora yaptığı katkıyı anlamak için, bu projeyi yaygınlaştırmak, ilgili iki bakanlığın asli görevleri arasında yer almalıdır!