Türk futbolunda hiç sevmediğim bir gelenek vardır.
Önemli görev değişikliklerinde, giden ile gelen arasında husumet varmış gibi davranılır.
Eskiye ait ne varsa yanlış gözüyle bakılır, izleri silinmeye çalışılır.
Her yiğidin bir yoğurt yeme şekli olur ama, Amerika’yı yeniden keşfetmiyorsunuz. Esas olan hizmette devamlılıktır.
Zekeriya Alp’in istifasından sonra, Serdar Tatlı, Merkez Hakem Kurulu başkanlığına atandı.
Zaman kısa, gündem yoğun. Seminer yapılacak, atletik testler ve Video Asistan Hakemliği ile ilgili çalışmalar tamamlanacak.
Bunlar buzdağının görünen tarafındaki işler. Ya suyun altında neler var?
MHK’nın işlevinin sadece Süper Lig’e hakem atama olduğunu sanan sakat zihniyet, başlatılan projelerin devamına ilişkin hiç bir kaygı taşımıyor. Onların derdi “istediğimiz oldu” egosuydu. Başardılar!
Oysa Zekeriya Alp ve kurmaylarının bir dolu hazırlığı vardı. İstifa etmeselerdi “devrim” niteliğindeki kararlar uygulamaya girecekti. Üstelik TFF, ciddi bir yatırım yapmayı da kabul etmişti.
Buradan Serdar Tatlı’ya naçizane bir çağrı yapıyorum;
“Lütfen bazıları gibi geçmişe tu-kaka deme alışkanlığını sürdürmeyin. Kurumlar ve camialar en büyük yarayı bu sebeple alıyor. Doğru gördüğünüz, yarar getireceğine inandığınız ne varsa devam edin. Bunun için de Alp ve ekibi ile temasa geçin. Orada emek ve akıl var.”
İlk adım doğru
Merkez Hakem Kurulu perşembe günü hakem ve gözlemci klasmanlarını açıkladı. Çok isabetli bir başlangıç yaptı. Eski MHK’nin belirlediği listeleri değiştirmedi. Sadece klasman düşen hakem ve gözlemcilerin yerini korudu. İlk icraat kimseyi kırmamak, üzmemek oldu.
Futbol Federasyonu liglerde küme düşmeyi kaldırırken, hakem ile gözlemciler niye klasman kaybetsin ki?
MHK zamanı gelince kendi değerlendirmesini yapar, herkes de saygı duyar.
İkinci konu; gözlemcilikte malum “baba-oğul” tartışması vardı ya.
Başta Serdar Çakır olmak üzere 4 gözlemci, üst klasman listesinde kaldı.
Vay efendim, talimat nasıl delinirmiş?
Delinen bir şey yok. Ne diyor talimatın 36. maddesinin 9. fıkrası?
“Hakemlerle birinci dereceden akrabalık ilişkisi olan kişiler, bu hakemlerin bulunduğu kategoride gözlemci, mentor ve hakem izleme görevlisi olarak atanamazlar.”
O klasmanda yer alamazlar denmiyor.
Peki “niye bir alt klasmana indirilmediler?” diye soran çıkabilir.
Hukuk müşavirliğine danışıldı. “Kazanılmış hakkı gasp edemezsiniz” dendi. “Yarın başınıza iş açmayın” uyarısında bulunuldu.
Öküz altında buzağı aramayalım, sırf muhalefet olsun diye tepki göstermeyelim. Uygulamaya bakalım.
Eğer MHK, Çakır’ı veya diğerlerini Süper Lig maçına atarsa, o zaman en ağır suçlamayı yapalım.
Gideni aratmasın!
Hepimizin bildiği bir söylem var: “Gelen gideni aratırmış.”
Maalesef deneyimlerimiz bunu doğruluyor. Bu kez de haksız çıkalım derken, -istisnalar hariç- hep benzer hayal kırıklığını yaşıyoruz.
Serdar Tatlı kritik bir dönemde MHK Başkanı oldu. Kritik diyorum, çünkü kulüplerin bu kadar baskı kurduğu, diş geçirdiği, istediklerini yaptırdığı, zaman zaman “kelle” almaya kalktığı bir süreç yaşanmadı.
Zekeriya Alp keyfinden gitmedi. Sadece arkadaşlarını satmadı, “hayır” demeyi bildi.
Aynı yöntemler ve taktikler belki de dozu artarak sürecek. Çünkü iş çığrından çıkmaya başladı.
Tatlı, güçlü bir “beyin takımına” sahip. Metin Tokat ve Erol Ersoy... Yeni başkan, sorumlu yöneticilik anlamında ilk tecrübesini yaşasa da, temel felsefesi “adalet ve şeffaflık” olmalı.
Bunu futbol kamuoyundan önce hakemlere göstermeli ki, alacağı kararlar, atacağı adımlar inandırıcılık taşısın.
Eminim şu an geçmişten gelen ilişkileri nedeniyle huzursuzluk yaşayan hakemler var. Onların endişelerini giderecek hamleler yapın. Herkese eşit davranacağınızı hissettirin. Bazılarını ise gereksiz yere yüreklendirmeyin!
Serdar hocam! Sizin Zekeriya Alp ile ortak özellikleriniz var; “Dürüstlük ve güvenilirlik.”
İkisini de size verilmiş bir kredi olarak görün ve gıdım gıdım harcayın.
Bugün yüzünüze gülüp sırtınızı sıvazlayanlar, yarın kuyunuzu kazmaya kalkmasın.
Yolunuz açık olsun. Ayağınıza taş değmesin...
Yeter ki şaşırmasınlar!
Duyuyorum ki, Serdar Tatlı başkanlığındaki yeni MHK, profesyonel hakem kadrosunda bulunan isimlerin ekstra iş yapmasına sıcak bakmıyormuş.
Nedir bu ekstra? Turizm ve inşaat sektörü, sigortacılık, öğretmenlik, kafe işletmeciliği filan.
Doğru, aralarında hakemlikten ciddi para kazananlar var. Ama nereye kadar? Hâlâ hepsi emeklilik için sigortasını cebinden ödüyor.
Üç-beş yıl sonra mesleğe veda edecekler. Geleceklerini ve ailelerini garanti altına almaya çalışmak kusur sayılmamalı.
En sıradan futbolcu gibi yılda 1 milyon lirayı kasaya koysalar amenna.
Şu an üst klasman kadrosundakilerin yüzde doksanı bu kaygıyı taşıyor. Yapmayın.
Haaa.. Hakemlikten dolayı çıkar sağlayanı tespit ediyorsanız, işte o vakit kırın kaleminizi.
Vasip Şahin’e ricamdır!
Rahmetli Yücel Seçkiner, Türk sporunun efsane yöneticilerinden biri idi.
Merhum Erol Yaşar Türkalp ise Ankara’da spor gazeteciliğine değer kazandıran gerçek bir basın emekçisi.
Onları unutulmaz kılmak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a nasip oldu. Yavaş’ın girişimi, belediye meclis üyelerinin tamamının onayı ile Seçkiner ve Türkalp’in isimleri Çankaya’da 1425 ve 1426 nolu caddelerine verildi.
Şimdi sıra Ankara Valisi Vasip Şahin’de. Kararın resmiyet kazanması için Şahin’in bir imzası gerekiyor. Ancak öğreniyoruz ki, aradaki yazışma ortada yok.
Vefasızlık örneklerinin canımızı acıttığı bir dönemde, iki spor insanının isimleri yaşatmak hepimize iyi gelecek.
Hadi sayın valim, çorbanın tuzu da sizden olsun...
VIctor Hugo;
“İnsanlar dalgalarla nasıl boğuştuğuna değil, gemiyi limana getirip getirmediğine bakar.”