Liglerde küme düşmenin kaldırılması kararının tartışmaya açık ve subjektif olduğunu düşünüyorum.
Aksi olsa idi, pandemi sürecinde büyük riskler alınarak maçlara devam edilmez, bazı ülke federasyonlarının yaptığı gibi ligler o hali ile tescil edilirdi.
Merak edilen şu; son sekiz hafta neden oynandı?
Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu’nun tepkisini yerinde buluyorum. Sırf ilk beş sırayı belirlemek içinse, adaletsiz bir yarışmaya tanıklık ettik demektir.
Kulüpler Birliği Vakfı her ne kadar “ortak görüşümüz” dese de, karşı çıkan kulüpler olduğunu biliyorum.
A Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş’in kaygıları da dikkate alınmamış belli ki... Hoca, 2021 Avrupa Şampiyonası öncesi 21 takımlı ligin getireceği ağır yüke dikkat çekmiş, milli takıma olumsuz yansımalarından (sakatlık, fiziksel ve zihinsel yorgunluk) endişe ettiğini dile getirmişti.
Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir, sevgili Attila Gökçe’ye radikal kararın gerekçesini, “Türk futbolunu ve Süper Lig’i fırtınadan korumaya, sağ salim limana ulaştırmaya çalışıyoruz” şeklinde açıklamıştı.
Özdemir’in iyi niyetinden şüphe etmiyorum. Ancak daha birkaç ay önce küme düşmenin kaldırılması talebini geri çeviren başkanın, kısa sürede fikrini niçin değiştirdiğini de bilmek istiyorum.
Maçlar oynanmış, şampiyonlar belirlenmiş, kümede kalma mücadelesi son düdüğe kadar sürmüş ise, gemi zaten limana kazasız belasız ulaşmıştır. İnmesi gerekenler inecek, yerine yeni yolcular binecektir.
Ya aynı gemi tekrar denize açıldığında, aşırı yükten alabora olursa?
Şikayet etmeyecekler!
Tüm dünyada olduğu gibi anormal günler geçiriyoruz. Futbol da öyle hakeza... Virüsün olumsuz etkileri sıra dışı olaylar yaşamamıza sebep oluyor. Küme düşmenin kaldırılması da böyle görülebilir.
8 ay gibi kısa bir sürede 21 takımlı ligin tamamlanması için kuşkusuz sıkça hafta içi maçlar oynanacak. Avrupa kupalarında mücadele eden takımların trafiği yoğunlaşacak. Araya Türkiye Kupası karşılaşmalarını da ekleyin, ortaya büyük sıkıntılar çıkacak.
Kimse ligden vazgeçemeyeceğine göre, herkes hedefini seçmekte zorlanacak.
Ben futbolcuları ve teknik adamları düşünüyorum. Çoğu kulübün kadro derinliği yok. Mevcut ekonomik koşullarda olamaz da zaten. Yük oyunculara, sorumluluk teknik adamlara kalacak.
Peki, böyle bir tasarrufta bulunulurken onların fikri soruldu mu? Sanmıyorum.
İşte bu yüzden, futbolun tüm paydaşlarının görüşü alınmamış bir karar için sportif olamaz diyorum.
Neticede Türk futbolunda bir ilk gerçekleşti. Ve Kulüpler Birliği Vakfı ilk imzayı kendi attı. Hem de gelecek üç sezonu taahhüt ederek...
Bu saatten sonra herhangi kulüp “maç takvimi çok sıkışık” veya “yayın pastası küçüldü” diye şikayet etme hakkına sahip değil.
Kendi düşen ağlamaz, siz istediniz oldu!
Avrupa ne yaptı?
Koronavirüs sadece bizi etkilemedi elbette.
İlk şok atlatıldıktan sonra her ülke federasyonu oturdu, tartıştı, kararını verdi ve uyguladı.
Fransa, Belçika ve İskoçya liglerini başlatmadı.
Avrupa’nın beş büyük liginden İtalya, İngiltere, İspanya ve Almanya oynadı.
Yunanistan, Rusya, Romanya, Danimarka, Avusturya ve İsveç ‘devam’ dedi.
Belarus, Kovid-19’u takmadı, hiç ara vermedi.
Ukrayna, Kosova, Bosna-Hersek ve Bulgaristan liglerini tamamladı.
Hollanda hiç oynanmayacağı için “beyaz sezon” ilan etti. Küme düşme de olmadı, çıkma da...
Sadece Fransa’da mahkeme, küme düşme kararını iptal etti.
Yani yukarıda adı geçen ülkelerde ne planlandı ve açıklandı ise aynen öyle bitti. Kimse itiraz etmedi, sonucunu kabullendi.
Bu örnekleri niçin verdim?
Futbol dünyanın en büyük endüstrilerinden biri. Ölçeği ne olursa olsun, her ülke için bu kural geçerli. Dinamizmi, getirisi-götürüsü, belli.
Çark pandemiye rağmen döndü, dönmeye devam edecek.
Lakin o çarkın arasına çomak sokulursa, telafisi güç hasarlar doğar. Onarmak da yıllar sürer!
(Katkılarından dolayı değerli mesai arkadaşım Celal Umut Eren’e teşekkürler)
Trabzonspor güçlenerek çıkar
Bazı gerçekleri göz ardı ederek değerlendirmede bulunmak, yorum yapmak ve duygusal tepkiler vermek doğru değil.
Trabzonspor’u bu sezon başarısız bulanlar önce şu tabloyu anımsamalı;
Üç yıl önce kulüp batma noktasına gelmiş, iflas bayrağını çekmişti. Uçan kuşa borcu vardı, futbolcu alacakları nedeniyle FIFA ve UEFA tarafından yasaklılar listesine alınmış, yaptırımlar kapıya dayanmıştı.
Yönetim değişti, başkan Ahmet Ağaoğlu ve ekibi elini taşın altına koyup 2.5 yıl gibi kısa bir sürede kulübü ekonomik olarak ayağa kaldırmayı başardı.
Küçük bütçelerle, adı sanı duyulmamış yabancı oyuncularla, alt yapıdan gelen yeteneklerle, öz kaynakları ve mütevazı teknik direktörlerle, batmak üzere olan gemiyi güvenli limana yanaştırdı.
Bu süreçte ne oldu?
UEFA’nın men cezasından başlarsak, kimse sadece mevcut yönetimi suçlayamaz. Geçmişte verilen, ancak yerine getirilmeyen taahhütlerin bedeli ödendi.
Takım üç ay aradan sonra başlayan ligde şampiyonluğu kaçırdı, Şampiyonlar Ligi eleme turuna katılma hakkını elde etti.
Ziraat Türkiye Kupası’nı tam on yıl sonra kazanarak, camiasından özür diledi.
İstikrar şart
Futbol emek, özveri, akıl, planlama ve sabır ister.
Dün kuyunun dibinde boğulmak üzere iken, bugün tüm başarıları birden istemek hayalperestliktir, gerçeklerle bağdaşamaz. Yapılan onca fedakarlığa saygısızlıktır.
Trabzonspor’un bu zorlu dönemi atlattıktan sonra aynı istikrar ve kararlılıkla hedeflerine yürüyeceğine inanıyorum.
Hatalar olmadı mı? Elbette oldu. Ders çıkarması gerekenler bu kulübü yönetenlerdir.
Takım haksızlığa uğramadı mı? Elbette uğradı. Önlem alması gerekenler kulübü yönetenlerdir.
Yeter ki camia kendi evlatlarını sahiplensin, arkasında dursun ve sabretmeyi bilsin.
Şu unutulmasın; Trabzonspor gibi büyük bir kulüp, sosyal medya üzerinden dizayn edilemez! Buna izin verilemez.
Daha önce verenlerin akıbeti belli!