Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ligin ilk yarısında kendisiyle aynı kategoride gösterilen rakiplerinden; Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’dan puan alamamış bir Trabzonspor’dan söz ediyoruz. Bunun psikolojik etkilerini görmezden gelmek mümkün değil. Sezona kendi evinde Beşiktaş yenilgisiyle başladığı o günden bu yana bordo-mavili takımın büyük bir değişim ve gelişim gösterdiği gerçeğini görmek gerek. Üç gün önce kazanılan Süper Kupa’nın motivasyonu da cabası.
Lakin son 9 haftada sadece 2 puan yitirmiş bir rakiple karşılaşıyorsanız, kazanmak için ekstra çaba göstermeniz gerekiyor. Kötü gidiş yoktur, kötü gidişe ‘dur’ demek vardır. Trabzonspor’da Abdullah Avcı’nın öğrencileri sezonun nazar boncuğunu yakasına taktı.
Öncelikle skordan bağımsız şunu söylemeliyim; son yıllarda izlediğim en keyifli, heyecanlı, coşkulu, aksiyonlu, yani en “maç gibi maç”tı. 27 dakika faul düdüğü çalmadı. Gözümüzün pası silindi. Tabii her iki takımın da futbol oynama isteği ve pozitif düşüncesi katkı sağladı bu tabloya. Trabzonspor’u geriye düşmesine karşın ayakta tutan ve üç puanı getiren faktör kuşkusuz kaleci Uğurcan idi. Maçın öyküsünü yazacak kurtarışlarıyla takımını zafere taşıyan oyuncu oldu. Biz gazeteciler yıldız konusunda cimri davranırız. Hakkımı kullanıyorum, hiç on üzerinden on vermemiştim. On numara Uğurcan’a. O “değerli” şapkayı hak etti!
Peki, Beşiktaş’ı bu kadar aktif kılan ne idi? Elbette Trabzonspor’un takım savunmasından verdiği tavizler. Orta alanda Baker ve Flavio’nun geri dönüşlerdeki ağırlığı, yükü tamamen Berat’ın omuzlarına verdi. Doğal olarak, iki savunma beki Serkan ve Marlon da rakipleri karşılarken zorlandı. Uğurcan’ın Abubakar’ın kafa vuruşunda yapacağı bir şey yoktu. Tıpkı kaleci Ersin’in Nwakaeme’nin şutunda topun bilardo masasındaki gibi önce Vida, sonra Montero’ya çarparak ağlara gidişindeki çaresizliği gibi.
İki takımda da sonuca her an etki edebilecek yetenekte çok sayıda oyuncu varsa ve futbolu güzelleştirmek adına bunları kullanma niyetlerini ortaya kullanıyorlar ise, masaya lezzetli bir sunum geliyor. Burada izleyeni mutlu edecek olan sihirli dokunuşların dozu.
Trabzonspor’un mutfağı bu anlamda zengin. Şef de Nwakaeme gibi bir usta. Çilingir gibi mübarek. Yoktan var etmeyi bilmesi fark yaratıyor. Trabzonspor’un ikinci golünde sihirbazlığını gösterip, korner için ceza alanına gelen Hugo’ya bu imkanı sunması gibi. Sevinç ve hüzün bir arada yaşandı. O son vuruş Trabzonspor’un yüzünü güldürdü.
Futbol yetenek kadar akıl işidir. Bu da teknik direktörlerin zekasına bağlıdır. Sergen Yalçın’ı hep takdir ettim. Futbol satranç oyunudur. Eşit sayıda taşla başlar, ama on hamle sonrasını kurgularsınız. En çaresiz anlarda panik yapmadan sakin kalmak önemlidir. Dün gece Abdullah Avcı “kalesini” çok anlamlı korudu. Piyonları verdi, fillerini esirgemedi, kalelerini cesurca sürdü, taktiğinden vazgeçmedi.
Zor oyun satranç. Futbol üzerinden yorumlamak, bazılarını rahatsız edebilir. Abdullah Avcı’nın felsefesini anlamak için, bu tahtada yer alan her figürün eşit değerde olmasını bilmek gerek. Avcı bir “usta.” Hamleleri o denli anlamlı.
Ben geldiği günden beri Abdullah Avcı’nın Türk futboluna değer kattığına inanıyorum. Karadeniz ekibinin Beşiktaş’tan rövanşı alması kadar kıymetli olan, dayanışan, savaşan ve yarışan bir ekip unvanı alması.Ben geldiği günden beri Abdullah Avcı’nın Türk futboluna değer kattığına inanıyorum. Karadeniz ekibinin Beşiktaş’tan rövanşı alması kadar kıymetli olan, dayanışan, savaşan ve yarışan bir ekip unvanı alması.Trabzonspor’a güvenmek için bir gerekçesi var taraftarın. Yüksek sesle söyleyebilir rahatça; “Av olma, Avcı ol!” mesajını paylaşabilmeli.Son söz; oyuncular iyi niyetli olunca hakeme de fazla söz düşmüyor. Futbolun böylesini seviyorum.