Hakemler ve Merkez Hakem Kurulu, kötü denemeyecek bir sezonu geride bıraktı.
Elbette konuşulacak, tartışılacak, bazı kulüplerin yaptığı gibi eleştirilecek yanları vardı.
Sonra sıra klasik haberlere geldi; “Hangi hakem kaç lira kazandı?” Rakamlar, kamuoyunun ilgisini çeker, polemiği teşvik eder.
Oysa futbolun paydaşları arasında, devede kulak kalır hakemin geliri. Bir kulübe bir puan karşılığı ödenen paranın yarısı bile değildir sezonluk kazançları.
“Para insanı bozar” diye bir laf vardır. Yanlış; parayla birlikte “şöhretin” ve “gücün” bozduğu insanlar vardır.
Futbolcusu, teknik direktörü, hatta hakemi de dahildir bu kategoriye.
Cepler dolmaya başlayınca önce arabalar değişir, evler değişir, giyim tarzı, gittiği restoranlar, ilişkileri değişir.
Hatta “statüleri” bile değişir bazı insanların!
Örneğin; ünlü bir futbolcu iseniz karıştığınız trafik kazasının üzeri örtülebilir. Ya da tabanca ile hastane basıp şehir eşkiyası gibi davranabilirsiniz. Babanız yaşındaki gazeteciye saldırabilirsiniz. Kariyerli bir teknik direktör olmanız, yüzlerce kilometre yol gidip mekan sahibiyle kavga etmenize engel değildir.
Çünkü, para, şöhret ve güç sizden yanadır. Hatırı sayılır dostlarınız vardır.
Ya hakemler? Onların arasında da zamanla “sınıf atlayanlar” var tabii. Geliri 20 kat artınca, “profilleri” değişen, hele biraz göz önünde ise sosyal ilişkilerini (!)derinleştirenler çıkabilir.
Bu bir kişilik sorunu, yaptıkları işe yansımasın da!
Peki bir hakem niçin silaha ihtiyaç duyar?..
Evet, baskı ve zaman zaman tehdit altında kaldıkları doğrudur. Bazen iş, pervasızca ailelerine kadar uzanır.
Ama arabada, evde, belde silah taşımak ne demektir? Gerekirse çekip adam mı vuracaksınız?.. O vakit korunma kaygısı ile herkes kuşansın.
Zaten öyle değil mi? İddia ediyorum, profesyonel futbolcuların yarısı da “ruhsatlı silah” sahibidir.
Toplum için en büyük tehlike, kendini farklı yere konumlandıran insanların ilkel yöntemlerle adalet aramaya kalkmasıdır. Futbol da maalesef bundan nasibi almıştır.
Evet; sonradan gördükleri bazılarını bozar, hem de kötü bozar!
Kaç Aydınus çıkar?
Fırat Aydınus’u 20 yıla yakındır tanırım. Hakemlik yaşamında iniş-çıkışlı dönemleri olsa da özellikle 40 yaşından sonra müthiş bir performans sergiledi.
Hiç hata yapmadı mı? Sadece sahada değil, özel yaşamında da sıkıntıları oldu mutlaka. Ama onu ayakta tutan azmi, mesleğe saygısı ve aile dayanışması idi.
FİFA kokartını iade ettikten sonra küsmedi. Aksine daha da hırslandı. Çalıştı, “koşamaz” denen testleri atlattı, en önemlisi giderek olgunlaştı.
Son yılların en tartışmasız sezonunda baş rolde idi. Kendine güvenenleri mahcup etmek bir yana, kulvarında zirve yaptı.
Eee yaş haddinden dolayı hakemliği sona ererken ne bekliyordu? Teamül gereği Kupa finaliyle jübile yapmak.
MHK başkanı ve ekibinin planlama hatasıyla büyük hayal kırıklığı yaşadı. O süreçte hissettiklerini çok yakından biliyorum. Ama ağzını açıp kimseye sitem etmedi.
Bugün hakemlik tarihinde belki de ilk kez “üzerinde Fırat Aydınus’a mahsus” yazmasa da bir talimat değişikliği ile hakkı iade edildi.
Şimdi sorumluluğu fazlasıyla arttı. Hem en geçen sezonki kadar başarılı, hem de diğer hakemlere örnek olmak zorunda.
Hem arkadaşlarına ağabeylik yapacak, hem onun için talimat değişikliği yapanların yüzünü kara çıkarmayacak.
Ben inanıyorum Aydınus’a, hepsini başaracak!..
Taraf gibi görünüyorsam, evet bu olayda tarafım.
Tartışmak!
“Güçlü beyinler fikirleri tartışır, vasat beyinler olayları tartışır, zayıf beyinler ise insanları...”
Sokrates
Dün dündür, bugün ise...
Kulüpler Birliği Vakfı’nın Göksel Gümüşdağ başkanlığı dönemi hariç; ki o zaman ciddi önerileri kabul gördü, işlevsel olduğunu düşünmüyorum. Zaten yaptırım gücü de yok. Tavsiye kararları alırlar, taleplerini Futbol Federasyonu’na iletirler, bazen aralarında kavga edip, birliğin saygınlığını zedelerler.
Federasyon, hafta içinde yabancı oyuncu sayısının ve ligdeki takım sayısının kademeli olarak azaltılmasıyla ilgili karar aldı. Ortalık yangın yerine döndü.
Aranızda gizli kalan bir pazarlık yoksa; TFF kimsenin bilmediği bir şey söylemedi ki. Yabancı sayısının kademeli olarak azaltılması, “küme düşmemenin” bir defaya mahsus olacağı, aylar önce ilan edilmişti.
Yabancı kontenjanı teknik bir konudur. Koşulları değerlendirir, teknik direktörlere sorar, milli takım hocasına danışır, öyle karar verirsiniz.
Son gelişmeler TFF ile Birlik arasında sağlıklı bir iletişim olmadığını gösteriyor. Bu kavgadan kimse haklı çıkmaz.
Kulüpler Birliği’nin ilk açıklamasında dikkatimi çeken cümle “küme düşmenin kaldırılmasıyla” bağlantılı idi.
Toplantıya katılan bazı kulüp başkanlarına sordum. Burada geçen sezona vurgu yapılmak istendiği ifade edildi. Oysa o karar da tüm kulüplerin isteği ile alınmıştı.
Burada bir dil sürçmesi yoksa, tepkilerden sonra “çark etmek”
söz konusundur.
Geceden gündüze
Kulüplerin haklı ya da haksız talepleri bitmez. Federasyon her isteneni yerine getirmek zorunda değildir. Görevi; verilen yetkiler çerçevesinde futbolun idari ve mali yapısını organize etmektir.
Beğenmediniz mi icraatlarını? TFF yasası ortada. Toplarsınız imzayı, genel kurulu olağanüstü oturuma çağırırsınız. Arkanıza gerekli çoğunluğu alır; federasyon başkanını da, yönetimini de, kurullarını da değiştirirsiniz.
Kusuru bakmayın da, bu yolu bile “icazet olmadan” deneyemezsiniz. Kulüpler yasasının çıkmasına yıllardır ayak diretenlerin, bugün TFF üzerinde farklı yöntemler ile baskı oluşturmaya çalışmaları ironik!
Ama açık kapı bırakmak gerek.
Yatarken “kara” diyenlerin, sabah “ak” diye uyandıkları çok gördük!