Merkez Hakem Kurulu başkanlığı, iğneli fıçıda oturmaya benzer. Ne İsa’a yaranabilirsiniz, ne Musa’ya.
Hele hakemlerin performansı kötü gidiyorsa, insanın psikolojisini bozan bir görev haline gelir o makam.
Cebinizde sınırsız kredi olduğunu düşünürken, bir bakmışsınız meteliksiz kalmışsınız.
Sonrasında UEFA eğitimcisi Jaap Uilenberg’in de ezberini bozan sirkülasyon başlar. “Ahmet gitsin, Veli gelsin” sesleri yükselir.
Türkiye’de 25 yılda kaç MHK değişti biliyor musunuz? Tam on yedi. Peki son 7 yılda? Sıkı durun yedi! Neredeyse her sezona yeni bir başkan ve kurul.
Sonra da “Hakemliğimiz niçin bu halde?” diye kafa yorarız. İstikrarın sağlanamadığı, uzun süreli planlamaların hayata geçemediği yerde başarı olur mu?..
Serdar Tatlı MHK’si de bu sürece girdi. Eleştirilere direnmek, hakem hatalarını tartmaktan gerçek işlerini yapamaz hale geldiler.
Ve en büyük eksikleri ne biliyor musunuz? İletişimsizlik, kendini ifade edememe, derdini anlatamama...
Bu açmaza düşen Merkez Hakem Kurulları, sırat köprüsündedir. Tıpkı hakemler gibi kendilerini savunamadıkları için haklı iken bile yutkunmak zorunda kalırlar.
Ya da bazılarının geçmişte yaptığı gibi, medyadan medet umarlar. Ki, en tehlikeli yol budur. Sırlar paylaşılır, bire bir ilişkiler ön plana çıkar, kamuoyunda kabul gören hakem yorumcuları ve gazetecilerden destek aranır, vesaire...
Benzetmeyi herkes şartlara göre kullanıyor, ben de azınlıkta kalan istisnaları tenzih ederek mesleğimize uyarlıyor ve iğneyi batırıyorum; “Kuzadan post, gazeteciden iyi dost olmaz!”
Karşılıklı güven problemi defalarca test edilmiştir, inanmıyorsanız eski MHK başkanları ve kurul üyelerine sorun...
Ya da hakemlere... Bazıları bu stratejiyi çok iyi bilir ve kullanır!
Yöntem yanlış
Geçen haftanın polemiği Antalyaspor- Trabzonspor maçı hakeminin son dakikada değiştirilmesi idi. MHK başkanının geç de olsa dile getirdiği gibi, bu operasyon ilk değil. Sadece gereksiz biçimde gizemli hale sokuldu.
Beğenirsiniz beğenmezsiniz, Tatlı MHK’sinin bir süredir yaptığı bir uygulamadır. Ve hakemin ismine, kariyerine bakmadan cezalar kesilir.
Daha önce de Koray Gençerler, Fırat Aydınus ve Atilla Karaoğlan’a maçlardan el çektirilmişti. Koptu mu bu kadar yaygara? Hayır. Ama işin içine bir büyük takımın maçı giriyor ve medyaya malzeme veriliyorsa, kusura bakmasınlar kimse kaçırmaz fırsatı!
Peki ne yapmalı idi MHK? Erkan Özdamar’ı VAR’da başarısız buluyorsan, Antalya’ya göndermeyecektin. Hadi gönderdin, hakem değişikliğini Fenerbahçe kulübünün alâkasız tepkisinden saatler sonra açıklarsan, insanlar öküz altında buzağı değil, oğlak ararlar. Hadi ayıkla pirincin taşını.
Merkez Hakem Kurulu’nun şu an en önemli ihtiyacı, kendini doğru ifade edebilmek. Serdar Tatlı’nın zor dönemlerde ekrana çıkıp konuşması yetmez. Bu konuda TFF’nin basın departmanından destek alınmalı. Deneyimli pek çok spor gazetecisi var orada.
Gerek yok diyorsanız, kurul içinden bir temsilci seçin. Kararlarınızı zamanında ve doğru yöntemle rutin olarak paylaşın. Haklı iken haklı kalın. Yanlış varsa, uygun bir üslup ile anlatın.
TFF yöneticileri, medyanın ağzına bakar. En kıymetli dediğimiz MHK başkanlarının bir gecede, hangi yöntemlerle görevden alındığını veya istifa etmek zorunda kaldığını unutmadık.
Yıllardır bu camianın içindeki bir gazeteci olarak Serdar Tatlı ve arkadaşlarına naçizane önerim, iyi niyetinizin suistimal edilmesine izin vermeyin ve kurumsal bir duruş sergileyin.
Fenerbahçe’ye “ambargo”
Futbol Federasyonu talimatları açık. Maç önü ve sonrasında yayıncı kuruluşun röportajlarına çıkmayan teknik direktör, futbolcu ve kulübe ceza kesiliyor.
Ya tersi olursa? Tıpkı beIN Sports ile Fenerbahçe arasındaki gerginlik gibi?
Yayıncı kuruluş iki haftadır sarı-lacivertli kulübe “ambargo” uyguluyor. Her zaman rakiplerinden özenle sakladığı futbolcu ve teknik adam görüşleri ekrana getirilmiyor.
Gerekçe ne? Fenerbahçe’nin tarafsız yayıncılık ilkelerinin ihlal edildiği iddiası. Bunu farklı yöntemlerle ifade etmeye çalışıyorlar.
Demokratik bir ülkede çalışıyor ve futbolunun nimetlerinden yararlanıyorsanız, tepkilere de saygı göstermek zorundasınız. “Parayı veriyorum, düdüğü çalarım” diyemezsiniz.
Peki TFF neresine dokulanabilir bu tatsızlığın? Örneğin yayıncı kuruluşa para cezası verebilir mi? Zor.
Mantık aynı. Öyleyse neden? “Efendim talimatlarda böyle bir hüküm yok.”
Açın bakın, isterseniz illaki bir “ihlal” bulursunuz. Olmadı; Disiplin veya Tahkim Kurulu’ndaki hukukçulara sorun. Onlar işin inceliklerini iyi bilirler!
Yanlış anlamayın, hepsi adaletli olmak adına...
“Kahraman bakkal süpermarkete karşı”
Bu tiyatro oyunu, yakın zamana kadar sahnelenmeye devam ediyordu. Yıllar önce ben de izlemiştim.
Mütevazı bir mahalle bakkalının ayakta kalma savaşı konu edilir. Eşit olmayan şartlarda rekabet ve yaşama mücadelesini politik bir güldürü ile anlatır.
Mesut Bakkal ne vakit bir takım çalıştırmaya başlar; ki çoğunlukla sezon içinde düşme potasındaki ekiplerdir, bu eser aklıma gelir.
Hoca şimdi B.B. Erzurumspor’un başında, imkansızı başarmaya çalışıyor. 14 haftada 9 puan toplayabilmiş takıma, 6 haftada 8 puan kazandırdı. Aynı kadro ve şartlarda hem de. Ne değişti? Değişen hoca farkı, kalitesi, deneyimi.
Hep söylerim; Bakkal inandığım, güvendiğim, donanımlı bir çalıştırıcıdır. Ama bir türlü hak ettiği yerde, iddialı bir ekibin başında olma şansı yakalayamadı.
Umarım Erzurumspor lige tutunur, Mesut hoca da süpermarketlerle savaşmaktan kurtulur!
Trabzon’un gözü kupada
Geçen sezonu hayal kırıklığı ile kapatan, bu yıl ise yeni bir yapılanmanın içine giren Trabzonspor için süper kupanın anlamı farklı. Çarşamba günü son şampiyon Başakşehir ile büyük hedef için karşılaşacak. Teknik Direktör Abdullah Avcı’nın olumlu gidişatı kupa ile taçlandırıp takımın motivasyonunu yükseltme isteğini biliyorum. Oyuncuların kupaya odaklanıp Gençlerbirliği maçını küçümsemesi, çarşamba günü öncesi Avcı’nın planlarını bozabilir. Fırsat bu fırsat. Adımlar bazen küçük, kimi vakit “büyük” atılmalı.