Yaş sınırının 45’e indirileceği söylentileri hakemler arasında büyük tedirginlik yaratmıştı.
Buna bir de profesyonel hakemlik sınırlarının yeniden çizileceği dedikodusu eklenince, ki Futbol Federasyonu yönetiminin böyle bir düşüncesi olduğu iddia ediliyordu, camia içten içe kaynamaya başlamıştı.
En yetkili isimlerle konuştum. Bir; yaş ile ilgili herhangi bir değişiklik yapılmayacak. İki; ciddi bir maliyeti olan profesyonel hakemlik devam edecek. Hani sadece FIFA kokartlılar ve eski FIFA hakemleriyle sözleşme yapılacağı söylentileri vardı ya, Merkez Hakem Kurulu, bunun büyük bir haksızlık olacağı görüşünde...
Haklılar; o zaman geriden gelen ve sezonun yükünü çeken genç hakemleri nasıl motive edeceksiniz? Kaç tanesi ileride kokart takıp sözleşmeyi kapabilir? Federasyon yönetim kurulunda bu görüşü savunanlar bulunsa bile, uygulamanın aynen sürmesi en mantıklısı. Bir deli kuyuya taş atıyor, çıkar çıkarabilirsen.
Hakem ve yardımcı hakemler için konan maç barajına gelince... Takılan isimler olacağı aşikâr. Sezonun bitmesine sayılı hafta kaldı. En az 4-5 hakem 20 maç hedefini yakalayamayacak. Yardımcılar arasında da 15 maçta görev yapma şartını yerine getiremeyen ondan fazla isim var. Bu konuda talimat değişikliği bekleyenler umutlanmasın.
Yan yollar!
Hakem camiasında yaygın biçimde kullanılan ve “gemisini yürüten kaptan” diye bir benzetme vardır. Onlar için mevcut durumu korumak veya yol almak için her yol mubahtır!
Bazı hakemler ve yardımcı hakemlerin son dönemlerde sıkça başvurdukları bu yöntem aldıkları maçlara bakınca dikkatlerden kaçmıyor. Bunu Süper Lig için söylüyorum. Medyada sözü geçen bazı yorumcular ve siyasetçilerle pek samimi olan bazı isimleri herkes iyi biliyor. Daha vahimi, Merkez Hakem Kurulu başkanı ve kurmayları da! Ama emir demiri keser. İstemeyerek de olsa peşi sıra maç vermeye devam ediyorlar.
Kim mi bunlar? Geçen sene en az maçı alanlar ile bu sezon tavan yapanları karşılaştırın yeter! Lakin onlara haksızlık yapmayalım; ülkede işler böyle yürüyor!
MHK değişir mi?
Sezon bitimine doğru ilginç bir tablo yaşıyoruz. Şampiyonluk yarışında Beşiktaş önde görünse de, son puan kayıplarına rağmen Fenerbahçe hâlâ yarışın içinde. Alt taraf ise tam bir yangın yeri.
Dikkat ederseniz son haftalarda hakem eleştirilerinin dozu azaldı. Kazansa da kaybetse de hakem konuşanlar yok mu? Elbette var. Herkes işini doğru yapsa ona da gerek kalmayacak da..
Hakemlerin üst düzey bir performans gösterdiğini kimse söyleyemez. Ama ligin kaderini belirleyecek fahiş hataların sayısı geçmiş yıllara oranla daha az. Bu arada kimseyi memnun etmese de, VAR katkısını unutmayalım.
Söz konusu tabloya rağmen her sezon bir MHK değiştirme hevesinde olanlar yine iş başında. Üstelik bunlar arasında, geçen dönem Serdar Tatlı MHK başkanı olsun diye çırpınanlar var! Çünkü onların misyonu, futbolu ve hakemliği dizayn etmek.
Beğenirsiniz beğenmezsiniz. Tatlı ile ekibi pandemi nedeniyle boyu uzatılmış ve sıkıştırılmış sezonu bugünkü noktada tamamlar ise, yeni bir maceraya gerek yok.
Sıra bize gelir mi diye aportta bekleyen ve malum çevrelerle ilişkilerini sıcak tutanlar olduğunu biliyorum. Peki amaçlarına ulaşırlarsa ne olacak?
Bakın ülkenin genel profiline... Yaşanan tüm sıkıntıların temeli aynı. Liyakat ile sadakat arasına sıkışıp kalmışız.
Ama şu da bir gerçek; torpille gelen rezaletle gider!
Hiç sıkılma yok!
Sevgili Attila Gökçe ağabey konuşmuş Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir ile. Ve sormuş; “Bu sezon da küme düşme olmayacak söylentileri var, ne diyorsunuz?”
Özdemir esprili biçimde yanıtlamış; “Yer çekimi gibi, küme düşme de bir gerçektir ve olacaktır.”
Ne anlıyoruz buradan? Hiç utanmadan sıkılmadan yine küme düşmenin kaldırılmasını talep eden, hatta TFF’nin arkasından dolaşıp siyaseti işin içine çekmeye çalışan kulüpler var. Oldu! 21 yetmedi, 24 takımlı lig oynayalım. Patagonya ya burası!
Formula ve İstanbul!
Ülke gündemi elbette hepimizi ilgilendiriyor ve endişe ediyoruz ama, konumuz bu değil.
Formula 1 dünyanın en prestijli motor sporlarından biri. İstanbul Park, on milyonlarca dolar yatırım yapılarak bu büyük organizasyona ev sahipliği yapmak üzere hazırlanmış bir parkur. Denendi ve tam not aldı pilotlardan.
Peki, biz hakkını verebildik mi? Biz veremedik ki, bir takvime girdi, bir çıktı. Yıllar boyu boş durdu kocaman pist. Otlar bürüdü.
Medyamız müjdeyi verdi! 2021 yılınının 7. yarışı Türkiye Grand Prix’i olarak 11-13 Haziran tarihleri arasında ülkemizde gerçekleştirilecekmiş! Kanada’da yapılması gereken yarış, ülkedeki pandemi koşulları nedeniyle iptal edilmiş. Kanada demiş ki; “Kovid-19 ile mücadele kapsamında bu organizasyonu yapamayız.”
Sonra ne yapmış beyler? Kimin pisti hazır, hangi ülkeler virüsle mücadelede gevşek? Bakmışlar İstanbul var. Biz de “buyrun gelin” demişiz.
Şimdi de Formula’yı verdiler diye bayram ediyoruz. Ne trajik bir durum.
Kapandık mı, açıldık mı?
Pandemi nedeniyle “tam kapanmaya” girdik ya. Karar açıklandıktan sonra insanlar büyük şehirlerden çıkıp, tasını tarağını topladı ve adeta bir göç başladı. Kimi sahil beldelerine, bir bölümü memleketlerine.
Son iki günde ne uçak bileti kaldı, ne yollarda boş şerit. Sanki evlere kapanma değil, bayram tatili kararı alındı.
Kimler kaçtı? İstanbul, Ankara gibi virüsün tavan yaptığı büyük kentlerde yaşayanlar. Kimse kusura bakmasın, hasta veya taşıyıcı olduğu bilinmeyen binlerce kişi coğrafya değiştirdi. Oysa kapanma ile neyi hedeflemiştik? Kovid-19’un yayılma hızını azaltmayı...
Biz ne yaptık? Hastalığın yayılmasına davetiye çıkardık. Kahin olmaya gerek yok. Mayıs ayının ikinci yarısında sahil beldelerinde vaka sayısı patlar ise kimse şaşırmasın.
Üstelik o yörelerde hastane koşulları ve tedavi imkanları belli iken.
Önlem mi alıyoruz yoksa virüse “gel-gel” mi çekiyoruz, anlayan beri gelsin!