Eylemlerle, söylemlerle, şovlarla, sayfa sayfa ilanlarla kutlanan bir “Dünya Kadınlar Günü”nü daha geride bıraktık. Kutlamak sözcüğü can acıtıcı aslında. Analarımızı, bacılarımızı, kardeşlerimizi, eşlerimizi sadece bu ülkede değil, dünyanın çok yerinde ikinci sınıf vatandaş gören zihniyetin yılda bir defa onları hatırlaması ikiyüzlülükten başka ne olabilir ki?
Tepeden tırnağa tüm siyasetçilerin, “günübirlik” gündem ettiği kadınları 364 gün ezen, değersiz kılmaya çalışan, zorbalık eden, taciz ve tecavüzlerle toplumsal yaşamın dışına itmeye çalışanlar da bu “kutlamalara” iştirak etmiyor mu? İşte bu, insanın kanına dokunuyor!
Lakin ne olursa olsun, asansörde kadından, yatakta battaniyeden, anasının kolundan, beş yaşındaki çocuğun bacağından tahrik olacak kadar sapkınlık yaşayanların yüzüne tokat gibi inecek, özgüvenli ve bilinçli bir nesil geliyor.
Spor mu dediniz?
Şu çok net; Cumhuriyet kadını bu tuzağa düşmeyecek. Ülkemizde hak ettikleri değeri bulamasalar da, sportif alanda kadınlarımızın yükselen başarısı, bunca olumsuzluk içinde bahar çiçeği gibi umut verici.
Voleybol, basketbol, tenis, eskrim, güreş, cimnastik, tekvando, satranç, yüzme, futbol, halter, badminton, masa tenisi ve karate’de gelen başarılar dışında, diğer branşlarda da büyük bir özveri ile varlıklarını hissettirmeye çalışan kadınlarımız var.
Türkiye nüfusunun 80 milyonu aştığı söyleniyor. Genç nüfus ise (15-24 yaş) 14 milyona yakın. Peki kadın sporcuların sayısı?..
Spor Genel Müdürlüğü verilerine göre bir milyon 469 bin kadın sporcu var. Bunların 257 bini faal. Dörtte üçü aktif sayılmıyor. Ülke nüfusuna oranladığımız vakit, kadınların sadece yüzde 3’lük bölümü spor yapabiliyor. Bu rakamlara rağmen uluslararası platformda sesimizi en çok duyuranlar da onlar. Ne yaman çelişki değil mi? Şu gerçek bile yüz kızartıcı!
Ben kutlamadım
Sadece sporda mı? Yaşamın her kesiminde kadının yeteri kadar yer aldığını savunanlar; tarım, hizmet, eğlence sektörüne baksın. Ne aldıkları eğitim, ne bitirdikleri üniversite referans oluyor zorlu koşullarda. En güç işlerde, üzerine titrememiz gereken kadınlarımız var.
Hani, bu dünyada kadın olmak zor demiş ya birileri. Dünya’da değil, Türkiye’de zor. Saçma sapan vaadler ve yılda bir gün yapılan kutlamalarla bizi biz yapan değerlere sahip çıkamazsınız!
Aksini iddia eden, sadece son iki ay içinde resmi kayıtlara geçen 409 kadın cinayetinin, ki dünyanın en geri kalmış toplumlarında bile böyle bir katliam yoktur, çıkıp savunsun, koruyamadığımız kadınlara nasıl değer verdiğimizi.
Bu düzeni yaratanlar varsa, yıkacak birileri de olacaktır elbette. Türk kadını emekçidir, anadır, yeri geldiğinde çocuğuna babadır. Pek çok erkekten daha cesur ve merttir. Ben hiçbir kadının 8 mart gününü kutlamadım, onlara riyakârlık yapamadım, yapamazdım!
Katarlılara gün doğdu!
“Efendim biz parayı yatırmıştık da, karşı taraf FIFA’ya bildirmemiş...” Bırakın bu bahaneleri bir tarafa.
Trabzonspor’a FİFA’dan transfer yasağı geldi mi? Geldi. Neden? Matus Bero’nun bonservis bedeli eski kulübüne zamanında ödenmediği için. İş FIFA’lık olduğunda, bilmiyor muydunuz bu noktaya gelineceğini?
Sözde kurumsalsınız, ama bu tip davaları takip eden profesyonelleriniz yok. Varsa da siz kulak asmıyorsunuz. Beyler, bu işler spor hukuku uzmanlarının işi. Ama zaten olanı da kovuyorsunuz siz!
Yüz milyarlarca liralık bütçelerle uğraşıyorsunuz. Bu çapta bir kulübü birkaç kişinin ağzından çıkacak sözlere bırakmak, daha doğrusu “ben yaptım böyle oldu” mantığı ile yönetmeye çalışmak, büyük dertler açıyor işte. Trabzonspor’da ekonomik tablo zaten bozuktu, şimdi fiyakası da bozuldu! Kusura bakmasınlar ama, tam bir rezillik yaşananlar. Yasağa engel olamayanların CAS’taki becerisini de göreceğiz!
Ve Ersun Yanal konusu. Yanal’ın ayrılışında bile sorun çözme becerisinin sıfır olduğu tescillendi. O gün uzlaşma sağlayamadınız, bu kez faturayı UÇK ve Tahkim Kurulu kesti. Aylardır personel maaşı ödeyemezken, cebinizden mi vereceksiniz 1.3 milyon euroyu, yoksa bunu da kulübün eksi hanesine mi yazacaksınız? Kim bilir sırada hangi davalar var?..
Sürpriz değil
FİFA şokunun hemen ardından Başkan Muharrem Usta’nın olağanüstü genel kurul kararı almasına gelince. Geçenlerde Trabzonspor’un “akil adamlarıyla” yapılan toplantılarda kafaları karıştıran başkanın, böyle bir hamle yapacağı belliydi.
Şimdi soru, Usta’nın yeniden aday olup olmayacağı gibi dursa da, bu mali tabloları gördükten sonra 8 aylığına göreve talip olacak bir “babayiğit” çıkacağına fazla ihtimal vermiyorum.
Ama şu bir gerçek; Usta seçilirken kimlerin siyasi desteğini aldı ise, bırakacaksa eğer yine onların işareti ile olacaktır. “Ben bu işe varım, cenazeyi kaldırırım” diyen biri varsa da, mutlaka Usta’nın sadık kaldığı “prosedürü” izlemesi gerekecektir!
Ortalık toz duman olmuşken anımsatalım: Hani geçenlerde kulüp hisselerinin Katar’lı bir şirkete satılacağı yönündeki haberler yalanlandı ya. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, Nisan’daki olağanüstü kongrede “yeni ortağımız hayırlı olsun” açıklaması yapılırsa, kimse şaşırmasın!
Kalırsa Usta’ya, gelirse yeni adaya buradan bir önerim var; FIFA’nın bir dönemlik transfer yasağını siz kendi inisiyatifinizle 5 yıla çıkarın. Boş vaadlerden vazgeçin ve içinde bulunduğunuz trajik durumu camiaya anlatın. Bugünden daha acıtıcı olmaz. Derya gibi altyapınızı devreye sokun, gençleri sahaya sürün. Belki bu süreçte yarışmadan uzaklaşırsınız ama, Trabzonspor’un geleceğini kurtarmak adına en hayırlı kararı vermiş olursunuz!
Not: FIFA sopasını gösterdi. Sırada UEFA var, bakalım başka hangi kulüplerimizin canı yanacak?..
Ey özgürlük!
İnsanın özgürlüğü istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır. (Jean-Jacques Rousseau)