Adını vermeyeceğim, sevdiğim eski bir hakem arkadaşım paylaşmıştı şu satırları;
“Türkiye’de Merkez Hakem Kurulları, hakem maça çıkarken şöyle söyler: Her maça son maçınızmış gibi çıkın...
FİFA veya UEFA’da hakem yöneticileri ise; Enjoy your match (maçtan zevk alın- tadını çıkarın) der.
İşte bu fark yüzünden Türkiye’de hakemler korku içinde maç yönetir. Çünkü hata yaparlarsa kellelerinin alınacağı söylenir!..”
Ben bir adım ileri gideyim; Aslında kellesinin alınmasından çekinen MHK başkanları ve üyeleridir. Kendi geleceklerini kurtarmak için hakemleri korkutarak düzeni korumaya çalışırlar.
Diyeceksiniz ki artık şartlar değişti, hangi kurul hakemi bu yöntemle disipline edebilir?
Valla yakın geçmişte “kellesi koparılan” ondan fazla hakem ismi sayabilirim.
Bugünün yöneticileri hakemlik dönemlerinde aynı tehdide maruz kaldıkları için iyi bilirler hakemin nelerden korkacağını!
Bu ülkede hakemi suçlarken, hangi koşullarda yetiştiğine, ne zorluklar yaşadığına, belli bir noktaya gelebilmek için hangi tavizleri verdiğine bakmak gerekir. Amatör kümelerden başlayın, her hakem adayının yukarıda belirtilen despotlukta bir yöneticisi olmuştur. Sonrası malum!
Hani diyoruz ya, “Falanca hakem Avrupa’da farklı maç yönetiyor, bizim liglerde farklı.” Doğrudur. Aradaki farkı yaratan Türkiye’deki futbol iklimidir. Hakemler üzerinden yapılan kurgu ve oyunun etki altına alınması en kolay paydaşının hakem olarak görülmesidir.
Farklı elbette!
Avrupa’da maça giden hakemlerimiz ise “keyif almaya, yönettikleri oyunun zevkini çıkarmaya” çalışır. Hata yapmazlar mı? Elbette yaparlar ama, onları kimse korkutamaz, aba altından sopa göstererek yönlendiremez. Gidenlere sorun. Eşofmanlarını giyer sokağa iner, tarihi yerleri gezer, oteline dönerler. Türkiye’de hangi kentte hangi hakemin bu tarz bir lüksü olabilir? Sopayla kovalarlar insanı.
Niçin futbolda üçüncü dünya ülkesiyiz diye sorgularken işe hakemlerden değil, üçüncü sınıf futbol kültürümüzden başlamalıyız. Hakem en zayıf halkamız. Diğerleri sütten çıkmış ak kaşık mı sanki! Özellikle amaçları sadece reyting olan bazı hakem yorumcuları! Ekranlarda kurulan idam sehpalarının ne anlama geldiğini en iyi onlar bilir. Çünkü onların da sandalyeleri tekmelenmiştir.
Futbol çirkin ise, futbol keyifsiz ve şaibelere açık bir oyun haline geldi ise aynı “tilkinin tüm kafalara” girmiş olmasındandır. Emin olun, bugün şikayet ettikleri şeyi dün mutlaka kendileri de yapmıştır. Onlar masum, hakemler kurnaz. Kimse kimseyi kandırmasın, herkesin bir defosu var bu ülkede!
Neresinden tutsan elinde kalan böyle bir sistem içinde bir tiyatro izliyoruz aslında. Her sezon temsilin adı değişiyor, aktörler değişiyor, salon değişiyor; konusu ve finali aynı kalıyor. Galiba böylesi de işimize geliyor.
Ve bağırıyoruz, “futbolumuzun marka değeri yerlerde sürünüyor” diye. Yetmez; avaz avaz bağıralım, bunlar iyi günlerimiz!
Nereye gidiyorsun?
“Arkana bakma, oraya doğru gitmiyorsun...”
Konfüçyüs
Öyle değil Fatih hocam!..
Son yıllarda maç kaybedince suçu hakeme yıkmayan teknik direktör gördünüz mü?
Göremezsiniz. Üstelik seçenekleri de arttı. Eskiden sahadaki hakem hedef alınıyordu, şimdilerde Video Asistan Hakemleri de günah keçisi oluyor. Biri olmazsa ötekine vurmak, en kolay kabahat örtme yöntemi.
Peki, yenilgiden kendisini veya oyuncularını sorumlu tutan hocalara denk geldiniz mi?
Gelemezsiniz. Onlar kazanmak için hep doğruyu yapar, ama hakem çıkar ve oyunu bozar.
Galatasaray’ın deneyimli çalıştırıcısı Fatih Terim de Ankaragücü mağlubiyeti sonrası faturayı hakem Halil Umut Meler ve VAR’daki Cüneyt Çakır’a kesti. Şaşırdık mı? Hayır.
Ancak Fatih hocanın şu yorumu dikkatimi çekti; “Oynadığımız kötü futbol sadece bizi ilgilendirir.”
Nasıl yani? Eleştiriye kapalı mısınız?.. İnsanlar niçin izliyor şampiyon adayı bir takımı?
Galatasaray hakem yüzünden değil, iyi oynayamadığı için kaybetti. Keşke maç sonrası açıklamalarının da öznesi bu olsa idi. Keşke hakemi kötülerken, “biz de iyi değildik” diyebilse idi. Belki de soyunma odasında futbolcularına söyledi. Öyle ise, keşke herkes duyabilseydi bu özeleştiriyi.
Tıpkı Erol Bulut’tan, Sergen Yalçın’dan ve diğer teknik direktörlerden duymak istediğimiz gibi...
Skor kaç kaçtı?
Gündem oldu ya. Gelelim Mohamed’in kırmızı kartına. Mısırlı oyuncu ne zaman ihraç edildi? Dakikalar 57’yi gösterirken. O anda skor ne idi? Ankaragücü iki farklı önde idi! Maçın üçte ikisi geride kalmıştı yani.
Siz şampiyonluğa koşuyorsunuz, rakibiniz kümede kalmaya çalışıyor. Aradaki güç dengesini avantaja çeviremiyorsanız, bahane üretmeyecek, sadece “sizi ilgilendiren” gerçeklerle yüzleşeceksiniz.
Terim’in basın toplantısında meslektaşlarımıza “Bu sene federasyon seçimi var mı, merak ediyorum?” diye sorması, geçmişin saygın ve kurnaz politikacılarını anımsattı bana. Rahmetli Süleyman Demirel bu konuda “ustaların ustası” idi.
Oysa ülkenin “İlk, Tek ve Son” Türkiye Futbol Direktörü unvanı taşırken futbolun her sorununa kafa yoran Terim’in, TFF seçimlerinin 4 yılda bir yapıldığını ve (eğer istifa etmez ise) başkan Nihat Özdemir’in görev süresinin 2022 Haziran’da biteceğini kestirmesi gerekirdi!
Sezon sonunda Galatasaray dışında bir takım şampiyon olursa, bunu federasyon seçimleriyle ilişkilendirmek harika bir fikir olabilirdi. Lakin kurt hoca, zamanlama hatası yaptı.
Özelden genele dönelim. Federasyonu, kulüp başkanı, teknik direktörü, futbolcusu, hakemi ve medyası, ne zaman ki hataları ile yüzleşip iğneyi önce kendine batırmayı öğrenir, o vakit “temiz ve keyifli bir futbol” için umutlanabiliriz.
Aksi takdirde, bu kayıkçı kavgası yıllarca sürüp giderken, bir bakmışız kendi yalanlarımıza inanır hale gelmişiz!