Galatasaray borsaya açık bir şirket. Hassas bir dönemden geçiyor. Tıpkı Süper Lig’deki pek çok kulüp gibi. Son dönemlerde UEFA’dan ceza alacağı yönünde çıkan haberler, olumsuz etki yaratabilir.
Geçmişten bugüne gelen finansal sıkıntıların tümü tespitli. Sarı-kırmızılı kulüp medyada her gün çıkan haberlerden rahatsız olmuş ki, yatırımcıyı doğrudan etkileyen ve dayanağı olmayan iddialarla ilgili hukuki işlem başlayacağını duyurdu. Daha açıkçası, yalan haberin peşine düştü.
Gazetecinin görevi toplumu aydınlatmaktır. Temel ilkelerinden biri de doğru haber ve yorumdur. 30 küsur yıl önce mesleğe başlarken öğrendiğimiz ilk kural, edindiğimiz istihbaratı en az iki kez teyit etmek olmuştu.
Kulağınıza kötü niyetli şeyler fısıldanabilir. Birileri bilinçli olarak yanlış enformasyon verebilir. Yapmamız gereken; varsa önce belgeye ulaşmak, sonra o bilgiyi farklı bir ağızdan doğrulatmaktır.
Bunun için de sağlıklı iletişim ve şeffaflık şarttır. Ne yazık ki son yıllarda sadece futbol ve sporda değil, ekonomi, eğitim, sağlık, güvenlik gibi alanlarda da “gazeteci- bürokrat, yönetici” ilişkileri tıkanma noktasına geldi. İnsanlar telefonlarına bakmaya çekiniyor. Kimileri de “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyor.
Bunun gerekçesini, sadece sistemin savunma mekanizmalarını harekete geçirmesinden değil, karşılıklı güvenin ve gazetecilik mesleğine saygının sorgulanmaya başlamasına bağlıyorum maalesef.
Zararı hepimize
Duayen ağabeylerimiz dururken bu tespiti benim yapmam yadırganabilir. Lakin, öyle bir noktaya sürükleniyoruz ki, o günü, o sayfayı, o manşeti kurtarıp, yarınları töhmet altında bırakmakta sakınca duymayan bir zihniyet gelişiyor. Bizim için elbette rahatsızlık verici bir durum.
İlişkiler bazen karşılıklı çıkarlar için kullanılıyor, falanca kulüp yöneticisi kaba tabirle, diğerini zor durumda bırakmak adına yanlış bilgiler empoze edip farklı bir gündem yaratmaya çalışıyor. Paraya tapan menajerler bile bu çarpık yapılanmanın figüranı olabiliyor.
Hiç bir gazetecilik geçmişi ve misyonu bulunmayan yorumcuların “duyuma” dayalı ve reyting amaçlı söylemleri ise, futboldaki yozlaşma sürecini hızlandırıyor. Geçmişe bakarsak ispiyoncular sayesinde Avrupa’da sicilimizin parlak olmadığını görebiliriz. Karşılıklı tuzaklar, hileler, entrikalar gırla gidiyor!
Galatasaray kulübü tepki koyarken haklıdır. Aynı düşünce Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor veya bir başka kulüp için de geçerlidir.
Düşmanlık, kirli rekabet ve kötülükten beslenen kafaların işbirliği yaptığı futbol düzeninde acı olan, medyanın da çorbada tuzunun bulunmasıdır.
Meslek kuruluşları ve örgütleri mi?..
İtiraf edelim; yeni nesillere ilkeler, kurallar, etik değerler ve saygıyı öğretmek konusunda hem isteksiz, hem yetersizler.
İğne canımızı acıtmadan, kime ne zarar verdiğimizi anlamamız zor oluyor gerçekten!
Vazgeçilmez olduğunu sananlar!
Bu kural, her meslekte geçerlidir; “En doğrusunu ben bilirim, hata yapmam, üzerime adam tanımam” tarzı yöneticilik, gün gelir vahim sonuçlara yol açar.
Hele etrafınızda sizi yönlendirecek danışmanlarınız veya yol arkadaşlarınız yok ise. Eninde sonunda duvara toslamanız kaçınılmazdır.
Tabii bu arada yarattığınız tahribat, kaybettiğiniz prestij, zaman ve zarar cabası. İlla ki birilerinin omuzlarına yük olur sizin basiretsizliğiniz!
Konumuz futbol ise, örneğimiz de Merkez Hakem Kurulu şu sıralar.
Sosyal medyada başkan Yusuf Namoğlu’nu istifaya davet eden bir kampanya var. Bilmiyorum haberdar mı?
Takip etmediğini söylese de, şakşakçıları sahte hesaplarla her satırı not alır ve önüne koyar.
Merakım şu; Sayın Namoğlu bunca tepkiden sonra kendini sorgulayıp, “nerede yanlış yapıyoruz?” diyor mudur acaba?
Bence, etrafına örülen duvarın içinde gayet mutludur ve bulduğu birkaç kaynak üzerinden, “filanca ne söylüyor bizim için?” diye ona ferahlık veren cümleleri kuranlara minnet ediyordur.
VAR istatistiklerini tersine çevirip ilelebet makamını koruyacağını düşünenler de aynı yanılgı içinde.
Şöyle der Fransız atasözü; “Mezarlıklar vazgeçilmezlerle doludur.”
Sırtınızı nereye dayarsanız dayayın, eninde sonunda hepimiz ve herkes için geçerlidir bu!..
Uğurcan’ı gördünüz mü?
Önce Yusuf Yazıcı, ardından Abdülkadir Ömür, şimdi de Uğurcan Çakır. Dilimizde tüy bitti, Trabzonspor geleceğini uzaklarda aramayacak, milyonlarca euroluk maceralara atılmayacak.
Burnunun dibinde futbolcu fabrikası var. Pırıl pırıl gençler geliyor, formayı zorluyor, zamanı gelince de söke söke alıyor.
Yusuf ve Abdülkadir bunlardan ikisi. Uğurcan ise şimdilerde Onur Kıvrak’ın yedeği. Geçen hafta Fransa ile oynanan U21 maçında görev yaptı. Sayısız kurtarışıyla ay-yıldızlı ekibin farklı yenilgisini önledi.
Eminim şimdiden Avrupa’da pek çok menajerin, Türkiye’de ise kurt teknik direktörün radarına girmiştir. Trabzonspor yıllardır kaleci konusunda ligin en şanslı takımlarından biri. Kaptan Onur nereye kadar devam eder bilmiyorum ama, yönetim ve Ünal Karaman endişe etmesin. A Milli Takım için de aynı durum söz konusu.
Uğurcan geçen sezon talihsiz bir Kasımpaşa maçı yaşadı, geride kaldı. Kaleci, oynayarak deneyim kazanır.
Tahmin ediyorum Ünal hoca da kupa maçlarından başlayarak genç file bekçisinin gelişimine katkı sağlayacaktır.