Hazır lige ara verilmiş ve millet ağız tadıyla bayram yaparken, kimsenin keyfini kaçırmak değil niyetimiz.
Aksine, hakem camiasında işler tatsız giderken, belki birileri kafasını kumdan çıkarır ve frene basar diye umuyoruz.
Türkiye’de futbolun ana unsuru kim? Her daim hakemler. Transferler, devasa bütçeler, bilge teknik adamlar, yönetimler şahane; hakemler tu-kaka.
Hangi maçta kim hata yapmış, hakem ne kadar para kazanmış, falanca maça neden şu isim atanmış, bunları konuşuyor insanlar.
Haklılar. Televizyon programları, yorumcular, eski hakemler, gazeteler ve spor yazarları, futbolun kötü gidişiyle ilgili sorunlarına kafa yormak yerine, kolay yolu seçip hakemler üzerinden artırabiliyorlar reytinglerini.
Merkez Hakem Kurulu ve hakemler de çanak tutuyor onlara maalesef...
Hakem korumasız. Ağzı var dili yok bir MHK ve sembolik bir hakem derneği, aslanlar gibi duruyor arkalarında!
Koltuk ve makamların ilkelerle, ideallerle, gerçeklerle bu kadar çeliştiği başka bir futbol ülkesi yoktur herhalde!
Hakem hep suçlu!
“Ne istediler de vermedik” söylemi; para, eğitim, teknik imkan, çalışma koşulları gibi, hakemlerin el üzerinde tutulduğu izlenimi yaratabilir. Hesap vakti geldiğinde, yönetenlerin en büyük kozdur. Doğrudur.
Peki ya, işin içinde adalet yoksa?
Atamalarda, ödül ve cezalarda bu kavram devre dışı kalıyorsa?
Benzer hatalarda ayrım gözetiliyor, terazinin kantarı bariz bir biçimde kaçıyorsa?
Hakemler arasında kıskançlık duygusu hakim kılınıyorsa?..
Bu sorular, hakemlerin yıllardır niçin en çok eleştirilen paydaş olduğu sorularına yanıt verebilir. Doğruları yaparsanız, dozu bir nebze düşebilir.
Hakem yöneticiliği vizyon ister. Plan, program, deneyim gerektirir. Siz hakemlerinizi ne kadar önemser ve değer verdiğinizi gösterirseniz, onlar da yaptığı işi o kadar ciddiye alır. Sonuçta, aynaya bakınca birbirlerini görürler.
Profesyonellik mi?
Son yılların tartışılan sözcüğü “profesyonellik.”
Hakemlere sıra dışı teklifler sunup, ağızlarına bir parmak bal çaldı ve yaşamlarını bu gelire göre dizayn etmelerini sağladı iseniz, “vazgeçtim” ya da “oyunun kurallarını değiştiriyorum” diyemezsiniz.
Derseniz, kafası karışan, motivasyonu düşen insanlardan “Hadi koçum, işini doğru yap” talebinde bulunamazsınız.
Siz hiç, toplu sözleşme pazarlıklarında geriye dönük teklifler gördünüz mü? Kazanılmış hakların yontulduğuna tanıklık ettiniz mi?
Biz hakemlerde gördük, duyuyoruz. Akil adamlar “Türkiye’de tam profesyonellik olamaz” derken, “hakemlikte devrim” söylemleriyle göz boyayanlar, burjuvazi ve kapitalizmin kitabını yeniden yazmaya kalkıyorlar şimdilerde.
Lig başladı, hakeme henüz yeni sözleşme yok. Bayram öncesi hesaplara yatan avans var. Bundan böyle de performansa göre ödeme yapılacakmış. Günaydın beyler, neyin performansı? Öyle ise üç haftalık tabloda epey kârdasınız demektir! Yola devam...
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim; Süper Lig dışındaki kategorilere üvey evlat muamelesi yapmanın, asli görevlerin sadece bir kesime altın tepside sunulmasından farkı yoktur ve büyük tehlikedir!
Bu ligin de bir yayıncı kuruluşu var. Hem de artık dekoderli! Ortaya yeni bir pasta kondu ise, niçin bu imkanlar kullanılıp A klasmanı hakemlere iyileştirme düşünülmez acaba?
Yıllardır camianın içindeyiz. Bazı meslektaşlar “hakem dostu” diye eleştirir bizi. Kulüp ve siyasi parti muhabirliği de hassas işlerdir. Hele bu dönemde!
Hakem dostu olmak!
Gözümüz kapalı, yazdıklarımız ambargolu, fikirlerimiz subjektif olmadı hiç. Hakemleri de, yöneticilerini de en çok yargılayanlar listesinde kürsüden inmeyiz. Kendileri iyi bilirler.
Onların sorunlarını dile getirmemiz garipseniyorsa, birileri görevlerini eksik yapıyor demektir ki, vurgu yapılması gereken asıl sıkıntı, budur!
Hakemleri sürekli gündemde tutup, futbolun günah keçisi ilan etmek en kolay iştir. Başkanlar, futbolcular, teknik direktörler sorumluluklarından sıyrılmaya çalışırken, hedefe ilk kimi koyarlar?..
Onları ve izole edilmiş dünyalarını anlamaya çalışmak yerine, camiaların önüne atmak, bugüne dek kimseye kazanç sağlamadı. Örnekler ve yaşananlarla sabit, net bir sonuçtur bu.
Bak, neşteri çıkardı!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın parti kadrolarına yönelik “metal yorgunluğu” uyarısından, elbette spor da nasiplenecekti. Son hükümet revizyonunda Osman Aşkın Bak’ın bakanlığa getirilmesi, bu kulvarda da işlerin beklendiği gibi gitmediğinin göstergesiydi.
Bak, Cumhurbaşkanı’nın yıllardır birlikte çalıştığı, güvendiği bir isim. Misyonu önemli. Şimdilerde herkesi dinliyor, görüş alıyor, sorunları tespit etmeye çalışıyor. Kısa zamanda fikir edinmiş durumda. Bize gelen bilgiler teşkilattan memnun olmadığı yolunda.
Haksız da değil... Gençlik ve Spor Müdürlüğü, ülkenin en köklü kurumlarından biri. Ancak en hantal, en işlevsiz ve en statükocu birimi haline geldi. Bu yapılanmayı bozmak, kolay değil.
Bakan Bak’ın bayram sonrası neşteri vuracağı söyleniyor. Hem de en can alıcı noktalardan başlayarak! Mutlak dirençle karşılaşacağı kesin.
Bugüne kadar siyaset içinde kendi siyasetlerini üretmeye çalışanların ve sırtını sağlam yere dayadığını sananların koltuğu sallantıda. Korkma vakti geldi sanırım!
Deniz magandaları!
On günlük bayram tatilinin biz de yarısını kullandık. Alanya’da dostlarımız ağırladı, sağ olsunlar. Yabancı turistlerin gözdesi bir belde. Üç kilometrelik kumsalda iğne atsan yere düşmez bu günlerde,
Şehir magandası olur da, deniz magandası olmaz mı? Olur! Hız motorları ve Jet-Ski’leri ile çoluk-çocuk demeden kalabalığın arasına dalıp, çoğunluğu Rus konuklara caka satmaya çalışan cahilleri, yüreğimiz ağzımızda izledik.
Lakin, bir yetkilinin de bu rezilliği görmemesi ve dur dememesi ilginçti. Korkunç bir üçüncü sayfa haberi gerekiyor illa ki!