Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yaşı kırkın üzerindekiler anımsar. Geçmişte üst düzey hakemlerin nerede ise yarısı (sanırım kışladaki otoritelerini sahaya taşıdıkları için) asker kökenlilerden oluşurdu.
Futbol anarşisinin tavan yapmaya başladığı 90’lı yılların sonunda Genelkurmay Başkanlığı’nın talimatı üzerine bu isimler kademeli olarak hakemliği bıraktı. Karar bir anlamda ordu mensuplarını koruma kalkanı idi.
Aradan uzun zaman geçti. Futbol Federasyonu bünyesinde oluşturulan “temsilci kadrosu” saha ve disiplin olaylarında etkin biçimde rol almaya başladı. Temsilcilerin de emniyet teşkilatı içinden seçilmesi tercih edildi.
Öyle ya, gerektiğinde statlarda görev yapan polis, jandarma ve diğer kolluk güçlerine sözü geçecek bir “amire” ihtiyaç duyulabilirdi! Bu tercihin olumlu yönlerini de gördük, abartıldığını da...
Örneğin, geçen sezon bir büyük takımımızın teknik direktörünün maç sonrası kullandığı ifadelerin raporlara nasıl yansıdığı gibi. Hoca hakeme “cibiliyetsiz” diyor, hakem ve iki temsilciden biri aynı sözcüğü, o zamanlar bir bakanın koruma müdürü olan diğeri ise “ciddiyetsiz” olarak yazıyor.
Tahkim Kurulu raporlarda “çelişki var” gerekçesiyle teknik direktörün cezasında indirim yapıyor. “Ciddiyetsiz” temsilci de klasman düşüyor!
Torpil hep patlar!
Geçen sezona kadar TFF temsilci kadrosunun yüzde 40’dan fazlası rütbeli emniyet amirlerinden oluşuyordu. Ama her sezon kadroya dahil olmak için torpil yapmaya çalışanların sayısı artınca, önlem almak zorunlu hale geldi.
TFF Temsilciler Kurulu, yeni sezon öncesi 41 emniyet mensubundan 7’sini çeşitli kriterler ve gerekçeler ile kadro dışı bırakıp sayıyı 34’e indirdi.
Benim kaygım camiayı militarize etmek. Önce asker hakemler, sonra polisler. Evet; herkesin her göreve talip olma hakkı var. Ama görevleri farklı amaçlar ile kullanmaya kalkarsanız, suistimaller de gündeme gelebilir.
Futbol hobi bahçesi değildir! Hele güce tapanların oyuncağı hiç değildir.
Son olarak; Temsilciler Kurulu’nun amacı kademeli sivilleştirme ise, takdir ederim.
Yok altından başka hikayeler çıkarsa, ki kulağıma çok ciddi iddialar geliyor, erinmeyip okur ve eleştirmeye devam ederim!

Haberin Devamı

Meslek değil, ek iş!

Haberin Devamı

Medyada zaman zaman Merkez Hakem Kurulu başkanları, üyeleri ve hakemler hakkında iddialar ortaya atılır.
“Efendim falanca isim filanca kamu kurumunda kadrolu görünüyormuş. Ya da şu hakem inşaat işiyle uğraşıyormuş. Öteki de sigortacı imiş.
Ne var bunda? Medyada ek iş yapan yok mu?
MHK başkanlığı ve üyeliği meslek değil ki. Zaten en uzun ömürlüsü iki yılı göremiyor.
Gelelim hakemlere. Hepsinin kartvizitinde doğal olarak bir meslek yazacak. Eğitimini almışlar, emek harcamışlar, yatırım yapmışlar. Yarınlarının garantisi başka ne olacak?
Ne sanıyoruz? Ömür boyu hakemlikten kazanacakları para ile geçineceklerini mi?
Süper Lig’de toplasanız 20 hakem “profesyonel” sözleşme imzalamış. Onlar da 47’sinde kepengi kapatıyor. Binlercesi hakemlikten değil, asıl işlerinden kazandıkları ile geçiniyor. Bugün varsınız, yarın yok.
Yukarıda saydığım görevleri spekülasyon konusu yaparken, üçer dörder maaşlı bürokratları da unutmayalım.

Haberin Devamı

Kutsal oyun; olimpiyat!

Olimpiyat, her sporcunun kariyerindeki en büyük hedeftir. Kıtasal organizasyonlar, dünya şampiyonaları elbette önemlidir ama, bir olimpiyat madalyası her şeyden değerlidir.
2020 Tokyo Oyunları ülkemiz açısından bir dönüm noktasıdır. Bir defa şunun altını çizelim; olimpiyata katılma hakkını elde etmek bile ayrıcalıktır. O atmosferi yaşamak, yerkürenin en iyileri ile yarışmak, adım adım ilerlemek ve nihayetinde kürsüye çıkmak her sporcuya nasip olmaz.
Tokyo’yu bizim için ayrıcalıklı kılan, elbette kadın sporcularımızın başarısıdır. Mücadele eden tüm evlatlarımızı alınlarından öpüyor, madalya kazananı da alamayanı da kutluyorum.
Parantezi kadınlardan açtık, devam edelim. Cinayet, taciz, tecavüz, hak ihlalleri ve ötekileştirme konularında sicili kabarık bir toplumun içinden filizlenip, çınar gibi yükselmeyi başaran kadınlarımızın Tokyo’daki başkaldırısı, gelecek kuşaklara anlatılacak bir öyküdür.
Yobazların suratında patlayan bir tokattır. Aklı ile uçkuru arasında iletişim kuramayan din istismarcılarına verilen en anlamlı derstir.

Bravo TFF’ye!

Kapanmayı da bilmiyoruz, açılmayı da. Kovid nedeniyle kısıtlamaların kalkmasından sonra karşılaştığımız tablo malum. Vaka ve ölüm sayısı her gün artıyor.
Yeni önlemler kapıda. Bu noktada Türkiye Futbol Federasyonu’nu alkışlıyorum. Liglerin başladığı bu haftadan itibaren, Sağlık Kurulu’nun önerisi ise statlara gelecek taraftarlara aşı ve PCR testi şartı konması çok önemli.
Sadece taraftar değil, tüm görevliler ve medya mensupları da belirlenen kriterlere uyacak. Uymayan stada giremeyecek.
Böyle bir sosyal sorumluluk alan TFF, umarım diğer kurum ve kuruluşlara da önderlik eder.
Aşı karşıtları mı? Olmayın kardeşim, ama bizi de tehdit etmeyin.
Demokratik hak, anayasal hak filan konusuna girmeyelim; şimdi mi aklınıza geldi?