Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Lige havlu atan ve prestijini kurtarmak için tek umudu olan kupadan da elenerek taraftarını yasa boğan Fenerbahçe’de, uzunca bir süre daha gerçek gündemin futbol olmayacağı kesinleşti.
Federasyon Başkanı Nihat Özdemir ile sarı-lacivertli kulüp arasındaki söz düellosu, Ali Koç’un FB TV’deki açıklamalarıyla konuyu bambaşka bir boyuta taşıdı. Fenerbahçe gibi kurumsal bir kulübün “iç sorunlarını” medya üzerinden hesaplaşmaya çevirmesi, camiaya verilmek istenen mesajların kişiselleşmesine yol açtı. Bu da, tarihte ender görülen gerilimlerden biri haline dönüştü.
Geçen hafta “kayıkçı kavgası” olarak değerlendirdiğim, sayın Koç’un televizyondaki konuşmasında bir medya komplosu ile karşı karşıya kaldıklarını belirtip, aralarında benim de bulunduğum 4 Milliyet yazarının adını vererek yaşananları “potpuri” şeklinde nitelendirmesinin takdirini, elbette kendi camiası yapacaktır.
Ancak; saygın ve başarılı iş insanı kimliğinin yanında, kulüp başkanı olarak son 1.5 yıldır karşılaştığı sorunları çözme konusunda sayın Koç’un sıkıntılar yaşadığı ortadadır. Özellikle iletişim alanında. Medyanın sürecin parçası yapılmaya çalışılması ise, hatalı bir kriz yönetimidir.

Kim, ne kazandı?
TFF Başkanı Özdemir ile yıllarca kongre üyeliğini yaptığı Fenerbahçe Kulübü arasındaki bağları koparan “polemik”, doğal olarak medyanın ilgisini çeken bir gelişmedir. Üzerine haber de yapılır, yorum da. 2010-11 sezonuna dair söylemleri nedeniyle savunması istenen, buna karşın “kendi ipimi kendim çekerim” diyerek istifasını veren Nihat Özdemir, kararı içi acıyarak almıştır kuşkusuz.
“İstifa mektubu” Koç ve yönetimini tatmin etmemiş olacak ki, aynı hızla Özdemir’in “tarafsızlığını yitirdiği” gerekçesiyle federasyon başkanlığından da ayrılmasını talep ettiler.
Şimdi... Bu mesele Fenerbahçe’nin ailevi (!) sorunu iken, son aşamasında Türk Futbolunun yönetim şeklini değiştirmeye dair bir hamle getiriyorsa, tasarruf Fenerbahçe Kulübü’nün değil, TFF genel kurulunundur.
Bunu da en iyi, Aziz Yıldırım “imparatorluğunu” sonlandırırken delegelerin ezici oyuyla seçilen sayın Ali Koç’un bilmesi gerekir.

Uzamayabilirdi!
Trabzonspor’a kupadan elendikleri maçtan sonra başkan Ahmet Ağaoğlu’nu kutlama centilmenliği gösteren sayın Koç, o açıklamaların hemen ardından bir dönem kader ortaklığı yaptığı sayın Nihat Özdemir’i arayıp, “Abi bu sözler ne anlama geliyor? Camia tepkili, gerçek düşüncenizi herkese ilan edin” diyerek, direksiyonu bir başkasına bırakmasa idi keşke.
Gece yarısı 5 dakikalık bir telefon diyaloğu kurulsa, işler bu noktaya gelmez, kimse de istifanın hangi taraf için “zafer” olduğunu sorgulamazdı!
Fenerbahçe, yarıştığı her kulvarda futbolumuza heyecan ve zevk katar. Varlığı da öyle. Tıpkı diğer büyükler gibi. Ancak, sportif başarıdan uzak kalındığında tartışmaların saha dışına taşınması, hasarı daima ikiye katlar.

Haberin Devamı

Virüsü en iyi futbol anlamış!
Koronavirüs dünyayı kasıp kavururken, en fazla temasın gerçekleştiği futbolun başlamasına karşı çıkarlardan biri idim.
Lakin; gerek Sağlık Bakanlığı, gerek Bilim Kurulu’nun önerileri doğrultusunda Futbol Federasyonu Sağlık Kurulu’nun aldığı tedbirler yüreğime su serpti. Hazırlanan protokol elbette en iyisi değil. Fakat kısa sürede tüm kulüplerde ve tesislerde azami düzeyde uygulanabilir hale gelmesi bir başarıdır.
Ne var ki, ülkeler ikinci dalga endişesi yaşarken; sokaklar, alış-veriş merkezleri, restoranlar, kuaförler, ibadethaneler, asker uğurlamaları ve düğünler, önlemleri hiçe sayan insanlarla dolu. Ve adeta virüse “gel-gel” yapıyorlar. En tehlikelisi de, Covid-19’un varlığına inanmayan cahil kitleler.
Bu akıl almaz gevşekliği görünce, futbol sahaları, ülkenin en güvenilir mekanları gibi geliyor bana.

Aman dikkat!
Bir defa; tüm oyuncular, teknik ekipler, yöneticiler ve hakemler haftada en az bir kez testten geçiyor. Süreci en steril ortamlarda yaşamaya çalışıyorlar.
Durum böyle olunca; dişe diş mücadeleler ve futbolun doğasında bulunan yakın temasları izlemek rahatsız edici gelmiyor.
Daha ileri gidenler, abartılı gol sevinçleri ile yürekleri ağızlara getirmiyor mu?
Örneğin Gustavo’nun Antalyaspor maçında attığı galibiyet sayısından sonra yaşananlar. Kabul edelim, “yeni normal” bu değil. Futbolu en çok tahdit eden, o an her şeyi unutan futbolcu yumağı maalesef. Bedeli ağır olabilir.
İlk hafta maçları sonunda şu çok açık görüldü ki; şampiyonluk ve kümede kalma uğraşında, iki şey belirleyici olacak;
Bir; en az sakatlık yaşayan takımlar öne çıkacak.
İki; kimlerde virüs endişesini üzerinden atamayan oyuncu sayısı fazla ise, onların tadı kaçacak.

Haberin Devamı

Nwakaeme büyük kayıp
Trabzonspor, pandemi sonrası lige ve kupaya çok iyi başlangıç yaptı. İyi bir hazırlık dönemi geçirmiş, UEFA’dan gelen cezaya rağmen konsantrasyonu kaybetmemiş, inançlı bir takım görüntüsündeler.
Bu performansı sürdürebilmesinin en önemli şartlarından biri, takımın sezonu eksiksiz tamamlaması.
Ancak, Fenerbahçe sınavında Nwakaeme’nin sakatlığı ve geri dönüşünün 3 ile 6 hafta süreceğinin açıklanması çok önemli bir kayıp. Hocası ve arkadaşlarının böylesi değerli bir figürü fazlasıyla arayacağı kuşkusuz. Nwakaeme’yi tekrar sahalarda görmek umarım uzun sürmez.
Nefes kesen zirve mücadelesinde başarı için diğer faktörler; sakin kalmak, adım adım ilerlemek, takım ruhunu yaşamak ve işine odaklanmak olmalı.
Bordo-mavililer ve teknik direktör Hüseyin Çimşir için asıl sınav şimdi başlıyor. Çünkü her maç çok zor ve sürprizlere gebe.
Nihayetinde Akyazı’ya çıkmak, iki haftadır göçebe gibi dolaşan Trabzonspor’a ilaç olacaktır.

Haberin Devamı

Sörloth’un fendi!..
Emre Belözoğlu, rakipleriyle yarattığı gerilimlerde kurnazca taktikler kullanarak, çok can yaktı futbol hayatı boyunca. Ancak bu kez kendisi kurban oldu. Trabzonsporlu Sörloth’un sinirleri alınmış bir kuzeyli olduğunu unutup, masum tahriklerine yenik düştü.
Ne demişler? “Ava giden avlanır”, değil mi Emre kardeşim?