Fenerbahçe taraftarı bu kulübe 20 küsur yıl başkanlık yapmış Aziz Yıldırım’ı gönderdi.
Ali Koç başkan Fenerbahçe şampiyon tezahüratları ile Ali Koç’u seçtirdi.
Aynı taraftar Aykut Kocaman’ın ipinin çekilmesinde önemli etken oldu.
Geçen sezondan bu yana tribünler ve camianın önemli bölümü Ersun Yanal’ın takımın başına geçmesi için yoğun bir baskı uyguladı.
Taraftarın her istediği gerçekleşti bu süreçte.
Yanal Fenerbahçe’ye hayırlı olsun. Sarı-lacivertli ekibi tarihinin en kötü günlerinde devralan Yanal’ın işi zor. Camiayı mutlu etmek “süslü cümleler” kurmaktan öte, bazı gerçekleri kabullenmek ve onlar üzerinden plan yapmakla mümkün.
Lakin şunu söyleyeyim, kendisini uzun yıllardır tanırım, böyle büyük bir Fenerbahçe sevgisini taşıdığını bilmiyordum!
Meğer hoca gönlündeki renkleri her daim gizlemeyi bilmiş. Artık bunu açık etmekten, hiç çekinmeyen bir teknik direktör portresi çiziyor.
Çok iddialı olmuş!
Elbette kendi tercihi. Şimdi aşağıda Yanal’ın sosyal medyadan paylaştığı (eğer hesabı çalınmadı ve inkâr etmiyorsa) şu mesajını okuyalım;
“Bir insan camiayı “bir şey” görür, bu hayattır.
Bir insan camiayı “çok şey” görür, bu sevgidir.
Ama bir insan camiayı “ her şey” görüyorsa, bu AŞK’tır.
Siz benim için her şeysiniz, Büyük Fenerbahçe taraftarı...”
Daha önce de adı Fenerbahçe ile anılırken, “Kulübümüzün içinde bulunduğu hassas süreçte...” diye başlayan ifadeler kullanan Yanal’ın, taraftar ile arasındaki bağı sorgulamak işimiz değil. Umarım uzun yıllar karşılıklı, böyle sürer.
Ancak akla hemen bir soru geliyor; bu mesajdan sonra Ersun Yanal artık Süper Lig’de, Fenerbahçe dışında başka takım çalıştırabilir mi?..
Diyelim ki çalıştırdı. O takımın Fenerbahçe ile oynayacağı maçlar şimdiden şaibe altında kalmamış mıdır?..
Büyük AŞK’ların nasıl başladığı konusunda fazla tecrübem yok.
Ancak nasıl bittiğine dair okumuş ve yaşamışlığım var!
Ellere VAR da!..
Süper Lig’de geçen hafta itibarıyla 144 maç oynandı ve Video Asistan Hakemliği (VAR) kullanıldı.
Kural hataları yapıldı, kartların rengi değişti, goller iptal oldu, penaltı kararları irdelendi vs...
Peki, on milyonlarca euro yatırım yapılan sistemin sağlıklı işlediği söylenebilir mi? Hayır.
Bakın 16 haftada sadece 6 maçta AVAR, yani ikinci video asistan hakemi (Süper Lig kadrosundaki yardımcı hakemler) kullanıldı.
Belli ki Merkez Hakem Kurulu’nun önemli gördüğü karşılaşmalar bunlar. Aman başımıza bir iş gelmesin, üçüncü bir göz daha takip etsin buyurmuş beyler.
Diğerleri?.. Kayda değer bulunmamış.
MHK başkanının anlayamadığı bir şey var hâlâ. Ligde her maç birbirinden kritik, alınacak her puan kıymetli. Son haftaya kadar da böyle gidecek.
Artık bir Fenerbahçe- Galatasaray maçı ile Ankaragücü-Göztepe müsabakasını ayırt edemezsiniz. “Derbiler” ve “diğerleri” diye sınıflandırma yapamazsınız.
AVAR’ı yardımcı hakemlerden atamak doğru bir yaklaşım. Ama bunu tüm maçlarda yapmanız şartı ile.
UEFA eğitimcisi iken Roberto Rosetti bir seminerde gündeme getirmiş, tercümeyi yapan şahıs (!) hakemlere farklı aktarmıştı sözlerini.
Artık neden diye sormaktan yorulduk. Yeter ki koltuklar ve makamlar korunsun. Gittiği yere kadar değil mi?..
Bu ne yaman çelişki?
İsim vererek örnekleyeceğim, kimse alınmasın. 13. haftada Galatasaray- Konyaspor maçındaki hataları nedeniyle hakem Hüseyin Göçek ve VAR’ın başındaki Halis Özkahya, MHK tarafından kızağa çekilmişti. Göçek bu hafta Erzurumspor- Kayserispor maçıyla geri döndü. Umarım Özkahya da kısa sürede düdüğüne kavuşur.
14. haftada Fenerbahçe- Kasımpaşa maçında Yaşar Kemal Uğurlu kural hatası yaptı. VAR’ın başında Fırat Aydınus oturuyordu. MHK geçen hafta hakemleri Riva’da topladığında, Aydınus’un pozisyona müdahale etmemesini eleştirdi.
Aydınus o müsabakadan sonra iki maça çıktı. Yarın da Trabzonspor- Rizespor maçında görevli. Arada bir de VAR görevi yaptı. Uğurlu ise iki kez VAR odasında idi.
Şimdi MHK’ye soruyorum; bu mu adalet anlayışınız? Adamına göre mi ödül-ceza sisteminiz? Yoksa, kimin sesi yüksek çıkarsa, onun düdüğü mü çalıyor sizin yönetim tarzınızda?..
Ankara’nın taşına bak...
Ankara 19 Mayıs Stadı yıkıldı. 82 yıla yakın süre, onlarca amatör branşı içinde barındıran spor kompleksinin kaderi belirsiz.
16 yaşımda iken ilk futbol maçına harçlığımdan biriktirdiğim para ile girdiğim, kapısında Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” yazılı tabelasının indirildiği o stat, yok artık.
Unutmamam, liseden arkadaşlarla 2.5’ar lira verip bir Ankaragücü- Galatasaray maçına gitmiş, hipodrom tarafındaki kale arkasındaki tribüne girmiştik.
Bizim çocuklar Galatasaraylı idi. Ortalık bir anda karıştı, küfürler gırla giderken ve ben ağzımı açmamışken, bir el ensemden yakalayıp savurdu yere.
Kafamı kaldırdım bir polis memuru... Okkalı bir hakaretten sonra kolumdan tutup stadın dışına attı beni. Çok ağrıma gitmişti, ilk maçımı günahım olmadığı halde izleyemeyecektim.
Cebime baktım. 75 kuruş kalmış. Tekrar bilet alıp girmek mümkün değil. İsteyecek kimse de yok...
Başım önde Ulus’a kadar yürüyüp, evimizin yakınından geçen dolmuşa binmiştim.
Yıllar sonra o statta gazeteci olarak yüzlerce maç yazdım. Soyunma odası koridorlarında röportajlar yaptım. Kompleksin içindeki halter, tekvando, cimnastik salonlarında haber peşinde koştum.
İçim sızladı!
Bir kaç gün önce önünden geçerken gördüğüm manzara içimi acıttı. Polisin beni yaka paça dışarı attığı o günden, daha fazla hem de.
Koca bir enkaz yığını altında kalan anılar geldi aklıma.
Ülkenin başkentinde bir tarih yok olurken, Süper Lig’de bir, 1. Lig’de iki takımı olan Ankara’da doğru dürüst bir stadın bulunmaması, tek kelime ile dramdır.
Son 15 yıldır yetkililerden hep aynı hikayeyi duyduk; “yıkılacak, yerine modern bir tesis yapılacak...”
Yıkıldı işte... Bir o kadar daha bekler ve görür müyüz bilemem?..
Ne diyor türküde?..
“Ankara’nın taşına bak,
Gözlerimin yaşına bak,
Uyan uyan Gazi Kemal
Şu feleğin işine bak...”