Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Tabanı olmayan spor, emek batakhanesidir...” Türk futbolunun aykırı ismi, kimine göre anarşist, bazılarına göre sosyalist Metin Kurt’un bu sözleri, günümüz aktörleri için bir anlam ifade etmeyebilir. Futbolun; para, lüks araba ve ışıltılı bir yaşam için oynandığı inanışının hakim olduğu sistemde, örgütlenmenin, sendikalaşmanın veya bir dernek çatısı altında toplanmanın gereksiz olduğunu da düşünebilir çoğunluk.

Devrimci dünya görüşü ve söylemleri nedeniyle Galatasaray gibi bir camiadan adeta sürgüne gönderilen Kurt, yetmiyormuş gibi her dönemde “sendika” sözcüğünden rahatsız olan hastalıklı zihinler tarafından futboldan da aforoz edilmişti.

Haberin Devamı

Transferde falların açıldığı, şampiyonluk yarışının kızıştığı, rekabetin tavan yaptığı, iddaa kuponların umut olduğu bir futbol düzeninde, bayram değil seyran değil, nereden çıktı Metin Kurt ve sendikalaşma diye sorabilirsiniz.

Trabzonspor ile sözleşmesini haksız fesih ettiği için önce 6 ay futboldan uzaklaştırılan, ardından Tahkim Kurulu’nca özgürlüğü iade edilen ve hak edişlerinin tarafına ödenmesine hükmedilen Özer Hurmacı’nın, bir gazetede satır aralarına sıkışan çağrısı dikkatimi çekmişti.

Hurmacı futbolcu arkadaşlarına şöyle seslenmişti: “1.5 yıldır sürdürdüğüm hukuk mücadelesinde hak ve adalet yerini buldu. Profesyonel Futbolcular Derneği’nin bu süreçte büyük desteği oldu. Gelin bu derneğin çatısı altında birlik olup, mesleki haklarımıza sahip çıkalım ve geliştirelim..”

Yalnız kurt!

Rahmetli Metin Kurt da, Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikasını kurarken, “Hiçbir şut emekçi kalesine girmeyecek. Önce, sporda ter dökenler kazanacak” sloganıyla yola çıkmıştı.

Kendisi için değildi çabası. Spor iş yasası çıkarılması, antrenör, masör, malzemeci, hakem, gözlemci gibi tüm spor emekçilerinin sosyal güvenlik sistemi içine alınması adına idi mücadelesi. Yapamadı, yapamazdı, yaptırmadılar. Hayalleri ve idealleri ile aramızdan ayrıldı.

Bugün Özer Hurmacı’nın seslendirdiği, ama karşılığını bulması zor görünen talebininin, çok daha fazlasını 30 yıl önce gündeme getiren rahmetli Metin Kurt, neredeyse vatan haini ilan edilecekti. Seneler geçti, futbol endüstrisi gelişti, bütçeler büyüdü, rakamlar arttı, ama maalesef kafalar değişmedi.

Haberin Devamı

Başına gelmeyen bilmez, anlamaz. Aman Özer kardeşim dikkat et. Yol arkadaşlarını doğru seç. Bir dönmüşsün arkanı, Metin Kurt gibi yapayalnız kalmış, üstelik de hakkını aradığın için yaftalanmışsın!..

Gölge etmeyin çocuklara

Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir. Genç, yetenekli ve Trabzonspor alt yapısının Türk futboluna takdim ettiği yıldız adayları.

Elbette talipleri olacak, tabii ki geleceğine yatırım yapmak isteyen kulüpler onları kadrolarına katmak isteyecek. Zamanı geldiğinde ve gerçek değerlerini bulduğunda, Trabzonspor’un onları göndermesi de, o kadar doğal sayılacak.

Lakin şu menajerler ve ağızlarına bakan bazı meslektaşlarımız yok mu? Her gün yeni bir transfer haberi ve dedikodu okumak sıradanlaştı artık.

Sonunda Rıza Çalımbay da patladı; “Bu haberler ikisine de zarar veriyor. Yeter artık” dedi. Ben de ekleyeyim, sadece oyunculara değil, Trabzonspor’a da zarar veriyor. Düşünsenize Yusuf ve Abdülkadir başka bir Anadolu takımında bu çıkışı yakalasa, Trabzonspor onları almak için girişimde bulunmayacak veya küçük bir serveti gözden çıkarmayacak mıydı?

Haberin Devamı

Hedefleri olan her takım, böyle yetenekleri kadrosunda bulundurmak ister. Trabzonspor’un bereketli futbol tarlasından yetişen gençleri milli takımda ve Avrupa’nın önemli liglerinde görmek hepimizi mutlu eder. Ama onlar öncelikle Trabzonspor’a lazım. Önce bu camiaya borçlarını ödeyecekler. Takımın, yakaladığı çıkışı sürdürebilmesi, belki bu sezon değil ama, gelecek yıl şampiyonluk iddiasına sıkı sıkı sarılması için Yusuf’a, Abdülkadir’e ve onları örnek alan diğer gençlere ihtiyacı var.

Transfer söylentileri ikisini de heyecanlandırıyor olabilir. Rıza hocanın dediği gibi, karakterli oyuncular ve hayallerini süsleyen takımı çok seviyorlar. Alacakları çok mesafe, öğrenecekleri fazla şey var. Tümünü, ancak bordo-mavili forma altında gerçekleştirebilirler.

Bu değirmenin nice yıldız adayını acımasızca öğüttüğünü iyi biliyoruz. O yüzden dokunmayın bu çocuklara, karıştırmayın kafalarını. Bir süre gölge etmeyin yeter!

Daha iyisini isteyeceğiz

“Ahh keşke bitmeseydi” diyemeyeli ne kadar uzun zaman oldu, tükettiğimiz bir yılın ardından? İç geçireceğimiz, hasret duyacağımız bir şeyler bırakmayalı da öyle. Daha beterini yaşamayalım dileği ile geride kaldı çoğu.

Seksenlerin başına uzanır, kavgamız. Karmaşa içinde geçen üniversite yılları, gazeteciliğe adım attığımız gün başlayan yaşam mücadelesi, bitmeyen siyasi çekişmeler, ekonomik sorunlar, işsizlik, kadına şiddet, çocuk tacizleri, yakın dönemde yaşadığımız darbe girişiminin alt yapı faaliyetleri, bir türlü terazisi doğru tartmayan adalet sistemindeki adaletsizlik, askere- polise oluşan güvensizlik, “yurtta sulh, cihanda sulh” politikasının evrilmesi, din sömürüsü, eğitim ve sağlıkta giderek büyüyen sıkıntılar, toplumun keskin çizgilerle kutuplaşması, sosyal eşitsizlik ve fikir özgürlüğü erozyonu...

Bu kadar çok olumsuzluğu bir arada barındıran bir süreci nasıl özler insan?.. Spor ve futbol mu? Yüzümüzü güldürenlerin kaçı hak ettiği değeri gördü, anımsayan var mı? Peki, hiç mi iyi şeyler olmadı, güzellikler yaşanmadı? Yaşanmasa, geleceğe nasıl umutlu bakar on milyonlar?

Cumhuriyete, Atatürk devrimlerine, demokrasiye, küresel barışa, hakça paylaşıma, insanca yaşama inancıdır toplumları ayakta tutan ve direnmelerini sağlayan.

Öyleyse; biz isteyelim ve çaba sarfedelim ki, 2018 çok daha fazlasını getirsin ulusumuza. Mutlu yıllar herkese...