Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Futbol Federasyonu Başkanvekili Hüsnü Güreli’nin katıldığı bir televizyon programında yaptığı çarpıcı açıklamalar, Türk futbolunu nasıl bir tehlikenin beklediğinin altını çiziyordu ama, bir kulaktan girip diğerinden çıktı yine. Medyanın önemli bölümü, gereken duyarlılığı göstermedi.

Futbolu yöneten ekip içinde mali işler, kulüp lisans ve finansal fair-play’den sorumlu Güreli’nin “Deniz bitti, artık farkına varmalıyız” uyarısı, borç batağındaki kulüplerin yakında FIFA’dan çok sert yaptırımlar alabileceğine işaret ediyor aslında. Düşünebiliyor musunuz; FIFA’da futbolcu alacakları nedeniyle en çok anlaşmazlık dosyası bulunan ülke Türkiye. Sadece Süper Lig’den 199 dosya var. Bunların borç toplamı 17.5 milyon euro. 1. ligde ise 20 milyon euroluk dava bulunuyor. Güreli’nin dediğine göre bu dosyaların yarısı hakkında karar çıkmış. Yakında kulüplere tebligat yapılır. Nasıl olsa alışmışız, üretmeden, katma değer yaratmadan, kaynak bulmadan borcu borçla kapatmaya. Ama bu kez kazın ayağı öyle değil, durum vahim!

Haberin Devamı

Tehlike çanları

Futbol Federasyonu mali fair-play denetimlerinde hoşgörülü davranıp, bazı kulüpleri idare etse de, FIFA kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Tehlike kapıda; bugüne dek onlarca Türk kulübüne transfer yasağı, puan silme gibi cezalar verildi. İşin boyutu, şampiyonluk mücadelesi yapan kulüplere kadar uzanabilecek büyüklükte. Belki ara transfer dönemini atlatırlar, lakin 2018-19 sezonu için alarm zilleri çalmaya başladı bile.

Niçin bu hâllere düştük diye hayıflanmak yerine, aklını başına alma vakti. Bakıyorsunuz kulüplere. Transfer döneminde hepsi zorlanıyor. Bir ikisi dışında, mali tabloları berbat. Bırakın oyuncu almayı, mevcut futbolcuların ödemelerini yapmakta zorlanıyor çoğu. Ayrım yapmaksızın söylüyorum. Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor veya Cenk üzerinden yüklüce para kazanmasına karşın Beşiktaş, şimdiden “korkunç Mayıs’ın” kâbusunu yaşıyorlar. Sadece dört büyüklerin borcu 7 milyar liranın üzerinde. Diğerlerini de ekleyin en az 15 milyar lira batık var.

Hani Başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek, Cenk Tosun’un Everton’a transferini gerçekleştiğinde “ülkemizin cari açığına katkıda bulunacak” diye kulübüne ve milli oyuncuya teşekkür ediyordu ya... Nafile sayın Şimşek, hepsi toplanıp elli tane daha Cenk yaratıp satsalar, yama tutmaz bu bohça! Haa cari açık deyince; açığın kapanmasına katkıda bulunmak bu kulüp anlayışına kaldıysa, vay hâlimize!

Haberin Devamı

UEFA’da zirvedeyiz!

UEFA’nın 2016-17 sezonuna ait mali raporları da, Türk futbolunun içler acısı durumunu gözler önüne seriyor. Yüzde 6’lık artışla kıtanın en borçlu üçüncü ülkesiyiz. Rapordaki en çarpıcı saptama ise menajer gelirlerindeki patlama. Toplam 1 milyar 270 milyon euroluk bir komisyondan söz ediliyor. Türkiye bu pazarın yüzde 5’lik bölümüne iştirak etse, yılda menajerlere giden para 50 milyon euro gibi inanılmaz bir düzeye ulaşmış demektir. Asıl derdimiz de bu. Kulüp-menajer-futbolcu üçgeninde dönen dolaplar, futbolumuzu kanser hücreleri gibi kemiriyor. Kimin ne aldığı, hangi yöneticilerin bu işlerden nemalandığı belli değil. Ancak öyle rakamlar konuşuluyor ki, insanın dudağı uçuklar. Maliye Bakanlığı, futbol menajerlerinin 2011 yılına kadar olan hesaplarındaki incelemeyi tamamlamış. Yakında kokusu çıkar! Sıra, 2017 yılına kadar olan bölüme gelmiş. Müfettişlerin özellikle hassas davranması gereken bu süreç, pek çok karmaşık ilişkinin de ortaya çıkmasını sağlayabilir. İşlemler geçmişe dönük olsa da, çok kişinin başı ağrıyabilir.

Haberin Devamı

Kaçarak olmaz!

Kulüplerimizi batma noktasına getiren yanlış politikalara dur demenin tek yolu, Hüsnü Güreli’nin de ısrarla üzerinde durduğu Spor Kulüpleri Yasası. Karmaşık detaylara girmeden söyleyelim; yasa çıkarsa her başkan veya yönetici harcanan paradan sorumlu tutulacak. Gelir ve giderler eşitlenmek zorunda olacak. Beyler yıllardır işte bu yüzden yanaşmıyorlar yasanın işlerlik kazanmasına. Kontrol elden gidecek! Özeleştiri yapmak, geçmişle hesaplaşmak, acı gerçekleri camialarla paylaşmak için süre kalmadı. FIFA, Demoklesin kılıcı gibi tepemizde duruyor. Mayıs ayı, Türk kulüpleri için bir yıkım veya günahlarından arınmak için yeni bir başlangıç olabilir! Alınacak banka kredisi kalmadı memlekette...

‘Önleyin’ o zaman!

Her seminerde kasti ve sert fauller konusunda hakemlere talimatlar verilir. Sporcu sağlığına dikkat çekilir. Pozisyon irdelenir, hatalar gösterilir. Yine de hiç istemediğimiz sakatlıklarla karşılaşmak kaçınılmaz olur. Anımsayın, sezon başında oynanan Trabzonspor- Konyaspor maçında Traore’nin ayağı kırılmıştı. Salı günü de yine iki takım arasındaki kupa maçında benzer talihsizliği Vedat Bora yaşadı. Her iki olayda da hakemler, sarı kartlarla yetindi. Bilinçli olarak kırmızı kart çıkarmadıklarını sanmıyorum. Ancak kararın yanlışlığı, görüntüler izlendikten ve futbolcunun dramı ortaya çıktıktan sonra anlaşıldığında, iş işten geçmiş oluyor.

Ligin ikinci yarısı daha çekişmeli olacak. Kazanmak ya da kaybetmemek için, kural dışı pek çok olayla karşılaşabiliriz. Hakemlerin bu anlamda hazırlıklı olması ve kendilerine defalarca anlatılan konularda hassas davranması gerek. Evet, futbolcu kendi meslektaşının sağlığını düşünmüyor olabilir, bu çirkin bir durum. Dünyanın tüm liglerinde benzer şanssızlıklar da yaşanıyor.

O zaman, “önleyici hakemlik” ön plana çıkıyor. UEFA eğitimcisi Roberto Rosetti bas bas bağırıyor. Takımları iyi etüt edin, oyuncuları ve kişiliklerini tanıyın diye. Efendim maçın hemen başında kart çıkmazmış. Çıkar efendim, siz pozisyonu iyi süzerseniz, sarı da çıkar kırmızı da. Bunun şartı da her maça aynı şekilde hazırlanmak ve konsantre olmaktan geçer. Umarım sorunsuz, sıkıntısız ve bir o kadar da sağlıklı bir lig izleriz ikinci yarıda.