Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’na verilen 6 ay hak mahrumiyeti ve 210 bin lira para cezası yeni bir tartışma başlattı.
Herkes biliyor ki, hak mahrumiyeti cezalarının pratikte önemi yok. Stada giremiyor, resmi yazışmalarda imza atamıyorsun. Hepsi bu...
Para cezası da öyle... Sorumlusu cebinden değil, kulübün kasasından ödüyor. Niye? Adamlar kulübün hakkını savunuyor ya, yetmez mi?
Tıpkı şike sürecinde, dönemin başkanlarının dudak uçuklatan avukatlık ücretlerinde olduğu gibi...
Sistem ve talimatların ıslah etme, geleceğe yönelik tedbir alma gücü yok. Muhataplarının talimatları takma ve konuşmama endişesi olmadığı gibi...
Peki ne yapılmalı? Futbolun marka değerine ve kulüplere zarar veren eylem ile söylemlerin cezası, nasıl can acıtmalı?
İki yöntem var. Kolayı, para cezalarını katlayarak artırmak. Lakin sonuç vermez. Eninde sonunda ödenmeyen parayı kulüplerin gelirlerinden tahsil eder, mevcut durumu sürdürürsünüz.
Kişisel çeklere bloke
İkincisi tartışmaya değer. Sezon başında başkan ve kulüp yöneticilerinden kimlerin “akreditasyon” yaptıracağını belirlersiniz. Bu kişilerden de “şahsi” çek veya teminat mektubu istersiniz. Örneğin, Süper Lig’de bir takım galibiyet halinde ne kadar para alıyor. Bir milyon 100 bin lira. Yarısı kadar bir miktarı her yönetici için ayrı ayrı bloke eder, cezaları düşer, lig bitince bakiyesini ilgilisine verirsiniz. Bu hükmü de “akreditasyon talimatına” bağlar, cümle aleme ilan edersiniz.
Diyeceksiniz ki, her kulübün yöneticisi bu kadar zengin mi? Doğru, Türkiye’de en kolay iş kulüp başkanı ve yöneticisi olmak. Sıfırdan statü edinmek, sonra esip gürlemek. Zaten yaşadığımız sıkıntıların temelinde bu tip yöneticilik yatmıyor mu? Sorumluluğun olmayacak, talimatları çiğneyecek, sonra “Ne yaptıysam kulübüm için yaptım” nidalarıyla tribünlere oynayacaksın. Hacıosmanoğlu üzerine alınmasın. Bu tarzda onlarca kulüp başkanı ve yöneticisi var futbolumuzda.
“Parayı veren düdüğü çalar” diyenler önerimize karşı çıkabilir. Onlar işlerine gelmeyince uygulanmayan şiddet yasasına da muhalifler. Kendine güvenen, diline hakim olabilen, tartışmayı medeni ölçülerde yapabilenler korkmasın. Aklımıza geldi önerdik. Gerisini TFF bilir!..
Hodri meydan!
Rektör, MİT müsteşarı, bürokrat, milletvekili aday adayı olmak için istifa ediyor da, spor adamlarının başı kel mi?
Değilmiş ki, camiada da önemli isimler siyasete göz kırptı. GSM Mehmet Baykan, Güreş Federasyonu Başkanı Hamza Yerlikaya, GSG eski Müdürü Mehmet Atalay ilk aklımıza gelenler... Ortak yanları ise iktidar partisinden yana tercih kullanmaları! Muhtemelen vekil olarak TBMM’deki yerlerini alacaklar.
Hepsi bu mu? Gönüllerinde yatan gerçek aslan, vekillik mi? Sanmam. Saydığımız isimlerin asıl hedefi Spor Bakanlığı!
Hak vermiyor değiliz. Bunca yıllık emek ve birikimin (!) karşılığının bakanlık olmasını düşünmeleri normal. Üstelik spor dışı isimlerin nasıl bakanlık yaptıkları ortada iken!
Soru şu; “Şimdiden bir koltuğa üç aday varken, ipi kim göğüsleyecek?”
Baykan, Başbakan ile hemşehri... Atalay, Cumhurbaşkanı’nın en yakınındaki isimlerden. Yerlikaya ikisinin de teveccühünü kazanmış asrın güreşçisi, üstelik eski vekil.
Geride bıraktıkları görevlerin önemine bakarsak, vekillik üçünü de kesmeyecek. Öyleyse, hodri meydan!
Lakin unutulmamalı, son 12 yılda nice spor adamları girdi meclise. Hangisi oturdu o koltuğa?
Küfüre dava
Disiplin kurulu, Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel’e 4 maç ceza verdi. Gerekçesi, rakip takım yöneticilerine ağır biçimde sövmek. Tahkim kurulu cezayı azaltır, artırır, bilemeyiz. Gerçek, Volkan’ın bu eylemi gerçekleştirdiği... İlginç olan, milli maçta ailesine küfür edildiği için stadı terk eden ve küfür eden şahıs hakkında dava açan Volkan’ın düştüğü durum. Şimdi daha beteri ile ilgili açıklama beklemiyoruz. Değerlendirmeyi tarafsız kamuoyu zaten yapıyor.
Bu noktada çağrım sadece Trabzonspor Başkanı’na değil. Yönetici, hakem, futbolcu, teknik adam, her kimse. Çirkinliğin boyutu TFF cezalarını çoktan aştı. Madem ki talimatlar kesmiyor, yargı indirsin şişen egoları!
Gözlemci değil, temsilci!
Yazılı ve görsel medyada sık yapılan bir yanlışlık var. Futbol maçlarında TFF iki tür görevli atar. Gözlemci ve temsilci... İlkini MHK, diğerlerini Temsilciler Kurulu belirler. Gözlemci hakemleri değerlendirir. Temsilciler saha olaylarıyla ilgilidir. Üç temsilcinin ikisi soyunma odası koridorlarını ve saha içini kontrol eder, sözlü veya fiili disiplin olaylarını rapor eder. Yani, son dönemlerde yaşanan küfür-kafir olaylarında raporu “gözlemci” değil, temsilci yazar. Anımsatalım dedik.