Türk futbolundaki en kritik makamlardan biri Merkez Hakem Kurulu başkanlığıdır.
Aynı zamanda “icazetle” göreve gelmemesi gereken tek kuruldur. Tarafsız ve bağımsız olmalı, adalet dağıtmalıdır.
Maalesef yıllardır liyakat, hakkaniyet, deneyim, bilgi birikimi, yabancı dil ve gelişime açık insan faktörleri göz ardı edildi.
Sonuçlarını görüyor, yaşıyoruz. En ilginç olanı ne biliyor musunuz?
Son çeyrek asırda hakemlikten gelmeyen iki MHK başkanın konuşulması hâlâ. Ufuk Özerten ve Zekeriya Alp.
Peki, yok mu idi bu sorumluluğu üstlenecek kimse? Elbette vardı, bundan sonra da olacak.
Bazıları güç savaşına girmedi, bir kısmı da siyaseti kullanmaya tenezzül etmedi. İkisini de yapanların durumu ortada!
Hırs ve ihtiras
Kimse kusura bakmasın, MHK başkanlığı ve kurul üyeliği için bin takla atan, sırtını güce dayayan, federasyon yöneticilerini bile zor durumda bırakacak kadar ihtiraslı onlarca örnek var hafızalarımızda.
Şu günlerde Yusuf Namoğlu ve ekibinin geleceği konuşuluyor. MHK’den memnun olan tek kulüp yok. Bu tablo TFF Başkanı’nın canını sıkmıyor mudur?.. Bence VAR odasındaki o garip şovdan sonra daha da sıkıyordur!
Bakın; Edirne sınırını aşalım ve iki örnekle bize projektör tutacak bir mantaliteden söz edelim.
Biri Pierluigi Collina, diğeri Roberto Rosetti. Dünya hakemliğinde iz bırakan, tarihi maçları yöneten ve şimdilerde yönetici olarak hizmet veren, zirve görmüş iki eski hakem.
58 yaşındaki Collina 2005 yılında hakemliği bıraktıktan sonra hiç camianın dışında kalmadı. Basamakları tek tek ve sabırla çıktı. UEFA Hakem Kurulu başkanlığından sonra şimdi, FİFA Hakem Komitesi’nin en tepesindeki isim.
Roberto Rosetti henüz 43 yaşında düdüğünü astı. Hedefi belli idi. Hayallerinin peşinde koştu. UEFA eğitimcisi olarak iki sezonu TFF ile olmak üzere, yıllarca değişik ülkelerde deneyim kazandı. Şu an UEFA Hakem Kurulu Başkanı.
Dünya ve Avrupa hakemliğini, kalitesi tartışılmayacak genç ve donanımlı insanlar yönetiyor. Kartvizitleri başarı öyküleri ile dolu.
Efsane aramıyoruz
Sormadan edemiyorum? Biz neden gelişime açık, idealist, fikir üreten, sorun çözen, vizyon sahibi, egolarından arınmış MHK başkanı bulamıyoruz?
Buluruz. Önce kafamızı değiştireceğiz. Futbolla kol kola yürümeyi pek seven siyaseti hakem camiasından uzak tutacağız ki, gerçekten hizmet edecek kalitedeki insanlar cesaretlensin. Bu; futbolun ve hakemliğin geleceği için olmazsa olmaz ilk koşuldur.
Dürüst olalım; hakemin ve MHK’nin yeni oyuncağı VAR’ın konuşulmadığı tek hafta bıraktık mı arkamızda? Güya VAR gelecek sorunlar bitecekti. Her maçta sıkıntı ve tartışma yaşanıyor.
Defalarca yazdık, bir şeyler yolunda gitmiyor diye. Onca maddi imkan ve fedakârlığa karşın hakemler iyi yönetilmiyor. Bunu tek anlayamayan Namoğlu ve ekibi kaldı!
Collina veya Rosetti gibi efsaneleri düşlemiyoruz. Kötü gidişi tersine çevirecek birileri çıkacaktır elbette.
Kendimizi kandırmayalım, zevahiri kurtarmak adına Cüneyt Çakır öznesine de sığınmayalım. En az 25 sene gerilemiş durumdayız.
Futbolu yönetenler, mevcut durumdan hoşnut değilse ve artık kuruma zarar verdiğini düşünüyor ise, değişim zamanı gelmiş demektir.
Yeni bir soluk ve gençlik enerjisi iyidir. Bulunduğumuz konum dip değilse, ötesini hayal bile etmek istemiyorum.
Son sözüm; insanları fikirleri ile değil, hangi medya kuruluşunda çalıştığı ile tartmaya kalkan bazı meslektaşlarıma. 35 yıllık gazetecilik hayatımızda hiç fırıldak olmadık, ama çok rüzgargülü gördük!
Hakeme temiz raporu!
Hakemler formsuz, mental olarak yorgun, kafaları karışık.
Şurada iki hafta kaldı. MHK başkanı görevde kalır mı, yerine biri gelir mi, kestiremiyorum.
Her iki seçenekte de yapılması gereken bir hamle var.
Öncelikle süper lig kadrosunun tamamını, psikolojik testlerden geçirmek gerek. Aile yaşamları, özel durumları, maddi imkanlarının hayal edemeyecekleri boyuta gelmesi, yoğun baskı ve stres altında kalmaları, pusulalarını bozuyor. Ve bu durum kesinlikle tıbbi destek almalarını gerektiriyor.
Yıllardır camianın içindeyim. Saha içindeki davranışlarına bakınca, çift kişilikli hakemler olduğunu biliyorum. Dışarıda melek, futbolcuya şeytan misali!
Eminim çoğu kabullenmek istemeyecektir. Lakin bu işler, yılda iki kez düzenlenen seminerlerde şov yapmakla çözülmüyor. Göstermelik sağlık kontrolleri ise komik!
Hakemin ruh sağlığı iyi olacak ki, adalet terazisi şaşmasın!
Ağaoğlu hesap sormalı!
Trabzonspor’da kadro dışı bırakılan Burak Yılmaz “yatarak” para kazanmayı tercih ederse, kimse nedenini sorgulayamaz.
Yönetim ya kemer sıkma politikasından ödün verir veya Burak’ın ayrılma koşullarına rıza gösterir.
Burak ile ilgilenen kulüpler olduğunu biliyoruz. Beşiktaş’ta şiddetle bir golcüye ihtiyaç duyan eski hocası Şenol Güneş var. Burak’ı futbol dışında saptığı mecralardan Güneş tarzı bir teknik adam çevirebilir.
Transferlerin ve teknik direktör seçimlerinin sosyal medya baskısı ile yönlendirildiği süreçte, Beşiktaş yönetimi Burak’ın gelmesini istemeyen kitleyi nasıl ikna eder bilmiyorum. Aynı sıkıntı Galatasaray ve Fenerbahçe için de geçerli.
Bu noktada soru; Burak’ın hangi takımı seçeceği değil, hangi kulübün risk alarak golcü futbolcuyu kadrosuna dahil edeceğidir.
Trabzonspor’dan kopma aşamasında eli güçlü görünen Burak’ın, transfer pazarlığında baskın olacağını sanmıyorum. Yapacağı kontrat süper ligdeki son imzasıdır.
Geçmişte golleriyle konuşulan bir oyuncunun, ortamını bulduğunda vazgeçilmez rolüne soyunduğunu üzülerek gördük.
Trabzonspor ile resmi bağları koptuğu gün başkan Ahmet Ağaoğlu’nun ilk görevi, ibret-i âlem için Burak’a bu koşullarda sözleşme yapanların yakasına yapışmak ve hesabını sormak olmalıdır!