Trabzonspor açısından çok kritik bir maçtı. Yeni teknik direktörü ile alacağı bir galibiyet hayat öpücüğü olacaktı kuşkusuz. Günlerdir Abdullah Avcı’nın oyuna değil, skora bakacağı konuşuluyordu. Yani kazanalım da, sonrasına bakarız mantığı.
Ben, Avcı’nın böyle bir kolay yola sapacağını düşünmedim. Oyun felsefesini kısa sürede takımına benimsetmesi elbette kolay değil. Değişimler, sıkıntıyı beraberinde getirir. Ancak bu düzeye gelmiş futbolcuların kendilerinden ne istendiğini anlamaları için ekstra zekaya gerek yok. Yeter ki doğru izah edilsin.
Abdullah hocanın ısrarla vurgu yaptığı takım savunması zafiyetinin giderilmesi öncelikli idi. Zaten birlikte çalıştığı süre içindeki gözlemlerine bakıp sahaya sürdüğü kadro, iki yönlüydü. Hem hücumdaki silahlarını etkili hale getirecek, hem orta alandan başlayarak savunmaya yansıyan hatalara önlem almaya çalışacaktı. İlkinde ciddi bir değişim sağladı, diğeri için epey bir zaman gerektiği görüldü. Adı üzerinde takım savunması. Ne yapacaksınız? Top rakipte iken ikinci bölgede çoğalacak, hücumcularınızın en az ikisi destek verecek. Bunu yapamazsanız sıkıntı yaşarsınız. Evet, ilk yarıda Trabzonspor farkı getirecek pozisyonlar üretti. Lakin 30. dakikadan sonra rakibine çok ciddi fırsatlar verdi. Erzurumspor’un öndeki baskısını kırmakta zorlandı. Bunlar, o bilindik tehlikenin işaretiydi.
Konuk ekip ikinci yarı da inisiyatifi terk etmedi. Hep oyuna tutunma çabası vardı. Etkili gelmeye devam etti. Trabzonspor kalesini sürekli yokladı. Bitiş düdüğüne kadar vazgeçmemeleri takdire değirdi.
Abdullah Avcı’nın ilk hamlesi, gecikmeli de olsa 61. dakikada geldi. En uçtaki Afobe’yi alarak orta alana Flavio desteğini sağlamayı amaçladı. Futbolda buna “oyunu okumak” deniyor. Son dakikalardaki Djaniny ve Serkan dokunuşları, kuşkusuz artık bu maçı “kazasız-belasız bitirelim” psikolojisinin yansımasıydı. Bunu garipsemiyorum, doğal bir refleksti.
Takdir etmeliyim, Mehmet Özdilek’in öğrencileri maçtan bir an olsun kopmadı. Kontrolü elinden bırakmadı, golü düşünürken, savunmasını boşlamadı. Bunca emeğin ve çabanın karşılığı en az bir puan olmalıydı.
Gelelim Trabzonspor gerçeklerine. Sezona travma yaşayarak başlayan bir takımın bugünden yarına kişilik kazanması mümkün değil. Ayağa kalkmak, yürümeye başlamak ve yarışmacı olmak için bir noktada kötü gidişe ‘dur’ demesi gerekiyordu.
Ben oyuncuların niyetine, hocanın planlarına bakarım. Dün akşam savunmacıların gayreti ve olağanüstü müdahaleleri Trabzonspor’u yeni bir hayal kırıklığı yaşamaktan kurtardı. Göbekteki Hugo ve Edgar’ın olağanüstü uyumu, Uğurcan’ın çok kritik kurtarışları, heyecanın son saniyeye kadar sürmesini sağladı. İnanılmaz bir doksan dakikaya tanıklık ettik.
Ya tersi olsaydı? Şaşırmazdım. Ligde kolay rakip yok. Herkes üzerine koyarak yola devam etme gayretinde. Dolayısıyla lider ile sonuncu takım arasında fark yok. Trabzonspor’un bu sezon geleceğe dair çizeceği rotanın ne olacağı maçın sonucuna bağlı idi. Kazanmayı bildi. Sadece o kadar. Fazlası üzerindeki ölü toprağını atması.
Abdullah hocanın işi zor. İyi başladı, devamının gelmesi için futbolcularının onun beynini okumaya çalışması lazım. Bir; pes etmemeyi öğrenecekler, iki; bir takımın parçası olduğu gerçeğini görecekler, üç; Trabzonspor formasının ağırlığını ve anlamını kavrayacaklar.
Sonuç... Ne çok işin var be Abdullah hocam?