Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bizde bir deyim vardır, işler kolaylaşınca pek severiz kullanmayı; “Çantada keklik abi.” Adı her ne ise. Elde edilmesine kesin gözüyle bakılan bir şeydir anlatmak istediğimiz.
Atina deplasmanındaki 3-1’lik galibiyet, sanırım Trabzonspor takımında ve teknik yönetiminde böyle bir rahatlığa yol açtı. Futbol bu kadar genişliği kaldırmaz. Adama öyle bir ders verir ki hayatın boyunca unutturmaz. Trabzonspor dün gece işte böyle bir korku tünelinden geçti.
30 dakikada kalesinde iki gol gördü. İlki yeni transfer Fernandes’in akıl almaz hatasından, diğeri giydiği formanın ağırlığını kaldıramayacağı şimdiden belli olan Obi Mikel’in sebep olduğu penaltı gollerinden geldi. Sonrası tam bir panik havası. Hele ilk yarının uzatma dakikasında Nelson’un kaçırdığı vardı ki, fiş o an çekilmiş olabilirdi.
Sonucu ve oyunu eleştirmeden önce şu tespiti yapmakta yarar var. Henüz sezon başındayız ve Trabzonspor son 15 gün içinde 6. maçını oynadı. Transferler devam ederken, yeni oyuncular henüz hazır hale gelmemiş ve rotasyon fantazisi yok iken.
Peki nasıl başladı Ünal Karaman maça? Savunmanın göbeğindeki iki stoperi değiştirdi, takımın en etkili gol silahı Shörloth’u kulübeye çekti ve orta sahanın yükünü kafasının karışık olduğunu bildiği Mikel ile kaptan Sosa’ya bıraktı. Sonuç ne olursa olsun düşüncem kesinlikle değişmezdi. Sen yıllar sonra Avrupa liginin kapısını aralayacaksın ve ilk maça güvenip, hafta sonu oynayacağın Fenerbahçe sınavına kurgu yapacaksın. Olmaz. Olmayacağını gördük. Ne oldu sonra? Takım iki katı yoruldu, yıprandı. Sanki 180 dakika top oynadı. Buna hakkın yoktu Ünal hocam!
Görünen köy klavuz istemez. Maçı İskender Günen ile birlikte seyrettik. Şahidimdir, “Trabzonspor ilk gol yerse Mikel çıkar, Sörloth girer” dedim. Karaman bu değişikliği ikinci golden sonra yaptı! Temsilcimizin üçüncü golü kalesinde görmeden soyunma odasına gitmesi, inanın mucize idi.
Futbolda moral çok önemlidir. Ya motivasyonu tetikler, ya da gardınızı düşürür. Trabzonspor ikinci yarıya bu psikoloji ile başladı. AEK ise daha istekli ve rüyasında bile göremeyeceği bir skorun iştahı ile. Üstelik atacağı bir golün tüm dengeleri değiştireceği noktada.
Prag maçının rövanşı kabus ise dün gece nasıl adlandırılır, bilemedim. Herhalde cehennem azabı! Geçmek bilmeyen dakikalar, hemen uyanmak istediğimiz korkulu bir rüya gibiydi. Trabzonspor’un girdiği o pozisyonlardan birinde top ağları bulsa müthiş bir enerji boşalması yaşanacaktı. O boşalma 90 artı 3’de Lopes’in gördüğü kırmızı kartla buruk bir mutluluğa dönüştü. Yenilgiye rağmen sevindik.
Dün gece, özellikle ikinci yarıda müthiş bir direniş gösteren ve turu getirecek skor için elinden geleni yapan oyuncuları kutlamak istiyorum.
Kolayı zora sokan Ünal hocanın da şapkasını masaya koyup, yaptığı hatalar ile yüzleş mesini diliyorum. Bu arada AEK takımına da alkışlar. Bir mucizeye imza atmalarına ramak kalmıştı. Oyunun güzelliği de bu. Teşekkür ler komşu...