Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Şike davasındaki tahliye kararından sonra uzun süre sessizliğini koruyunca, eski hırçınlığını bıraktığını düşünmüştük.
Yanılmışız. Aziz Yıldırım, bildiğimiz Aziz Yıldırım. Ve başkanın ciddi anlamda bir medya takıntısı var.
Sadece yargı sürecinde değil, başkan seçildiği günden itibaren kafasında yarattığı düşmanlarla savaşmak, Yıldırım’a ekstra motivasyon katıyor.
Başkan bazen o kadar ileri gidiyor ki, ağzından “Beni medya hapse attırdı” sözcükleri bile dökülebiliyor. Üstelik bunu ulu orta söylemekten de çekinmiyor.
Gerilimle beslenmek, eylem ve söylemleriyle medyanın bütününü hedef almak, bugüne kadar ne Yıldırım’a ne de temsil ettiği camiaya fayda sağladı.
Oysa aynı Yıldırım, özellikle özgürlüğünden mahrum kaldığı süre içerisinde hiçbir tutuklunun duyuramayacağı tonda medya sayesinde sesini yükseltebildiğini unutuyor.
Onun hapiste olmasından keyif alan birkaç kalem dışında, konuya olabildiğince objektif yaklaşıp, insani değerleri savunmaya çalışanları görmezden geliyor.

Asabi politikacılar gibi
Karşısında bir gazeteci, yanı başında bir kamera gördüğünde huysuzlaşıyor, kızıyor.
Geçen hafta NTV’de katıldığı programda söylediklerini anımsayın. Saracoğlu stadı’nda basın akreditasyonunu kendisi yapacakmış.
Neden?
İstemediği, sevmediği, onaylamadığı gazeteciler stada girmesin diye.
Mümkün mü böyle bir şey?
Mevcut federasyon talimatları ile evet. Her defasında bastırır, kulübün 20 bin lirasını, istediğini almaz içeri. Nasıl olsa daha fazlası yok!
Ya UEFA ne yapıyor? “Gazetecileri almazsanız disiplin kuruluna sevk edilirsiniz” diyor. Konu uluslararası yaptırımlar olunca, kapılar açılıyor.
Haa, bir de emekli gazetecilerden hazzetmiyormuş başkan. Yazı yazmadıkları halde basın tribününe gelip maç izliyorlarmış. Kuru kalabalık yaratıyorlarmış. El insaf, azıcık emeğe saygı.
Yıldırım devam ediyor, maçların özet görüntülerinin tüm televizyon kanallarında yayınlanmasını sağlayacakmış.
Neden? Diğer spor programlarında görüntü olmadığı vakit, insanlar boş boş konuşup kendisini eleştiriyorlarmış. Oldu olacak program akışını da kulüp yöneticileri belirlesin, herkes rahat etsin!
Bunlar önümüzdeki sıcak örnekler, sayıları artırılabilir.
Bazen Aziz Yıldırım’ı ülkenin önde gelen asabi politikacılarına benzetiyorum. Onlar, ülkedeki sayısız medya organı içinde muhalif tek bir sese bile tahammül edemiyor. Farklı fikirlerden hoşlanmıyor. Değişik görüşlerin demokrasinin vazgeçilmezi olduğunu kabullenemiyor.
Evet Fenerbahçe büyük camia. Aziz Yıldırım da Türk futbolunda lider bir isim. Hepsi kabul.
Lakin unutulmasın, ne isimler geldi geçti o makamlardan. Önemli olan takdirle anılmak, sevgi olmasa da, saygı duyulacak ilişkiler kurabilmek.
Futbol adamları spora yaptığı hizmetlerle konuşulmalı. Yarattığı değerler ile gündeme gelmeli. Başarıları ile hatırlanmalı.
Aziz Yıldırım da bugün var, yarın yok. Tıpkı hepimizin çalıştığı kurumlarda sonsuza dek kalmayacağı gibi!
İyisi mi kavga etmek yerine uzlaşmaya, insanları kırmak yerine hoşgörülü olmaya çalışalım. Ortada bir haksızlık varsa, birlikte üstesinden gelmeye çabalayalım.
Emin olun bu tarz, başta Yıldırım olmak üzere herkese iyi gelecek!..

Haberin Devamı

Siyasetin spor sevdası

Haberin Devamı

Aziz Yıldırım, Basketbol Federasyonu başkanlık seçiminde sordu: “Basketbol Federasyonu özerk midir? Özerk ise devletin delegelerinin burada olmaması gerekir. Eğer buradalar ise o zaman seçime gerek yok”.
Turgay Demirel’in kazandığı seçimin sonucunu büyük olasılıkla Yıldırım’ın işaret ettiği delege grubu belirledi.
Spor Genel Müdürlüğü bünyesindeki 30’a yakın blok oy Demirel’in tarafına gidince 4 büyük kulübün desteklediği Ali Doğan kaybeden taraf oldu. Unutmayalım, tersi de yaşanabilirdi.
Ancak bu sıkıntı sadece basketbolda geçerli değil ki.
Tüm özerk federasyon seçimlerinde genel müdürlük temsilcileri belirleyici oluyor. Dolayısıyla siyasi iradenin destek verdiği aday avantajlı hale geçiyor.
Doğal olarak, yönetim listelerinde de iktidara yakın isimleri görmek insanı şaşırtmıyor.
Diyeceksiniz ki, “Devlet para verdiği yerde temsil edilmeli.” Doğrudur. Fakat makul sayıda, özerkliği zedelemeyecek güçte temsil edilmeli. Seçimlerin kaderini belirlemek ise niyetiniz, çıkarın “özerklik” sözcüğünü literatürden, genel kurullarda seçim değil, atama yapılsın!

Haberin Devamı

Akademi Ligi’ne yakışmıyor!
Futbol Federasyonu’nun önemli projelerinden biri Coca Cola Akademi Ligi. Amaç genç milli takımlara kaynak yaratmak, elit oyuncu gelişimine katkı sağlamak. Fikir güzel, organizasyon yararlı.
Gelin görün ki, U 14’ten başlayıp U 18’e kadar devam eden 5 kategoride eğitimden ulaşıma, konaklamadan beslenmeye ciddi sıkıntılar yaşanıyor.
İşte bir örnek:
Akademi Ligi’nde programın yoğunluğu gerekçe gösterilip maçlar hafta içinde de oynanıyor. Ne var bunda demeyin.
Bu takımlarda geleceğin yıldız adayları yetişiyor. Ve hepsinden önce eğitimleri geliyor. Oysa hafta içi oynanan maçlarda yüzlerce çocuk okullarından mahrum kalıyor. Üstelik yüzlerce kilometre yolu otobüsle yapmak da cabası.
Bu hafta içinde yaşandı. Trabzonspor Akademi Ligi takımlarının rakipleri Çanakkale Dardanel temsilcileriydi.
Bir maç için Çanakkale’den, Trabzon’a gelmek ve geri dönmek üç gün demek.
İki takım nerede ise bir otobüse sığdırılmış. Gencecik insanlar birer sandviç ve içecekten oluşan kumanya ile karınlarını doyurmak zorunda kalmış.
Anlayacağınız eziyet üzerine eziyet.
Adı üzerinde Akademi Ligi. Futbol Federasyonu’nun hatırı sayılır bir bütçesi var. Sponsorluk bağlantıları, alt yapı fonları var.
Federasyon Başkanı ve kurmaylarının bu sıkıntılardan haberdar olmaması normal. Ancak Akademi Ligi’nin sorumlularının duyarsız kalması kabul edilemez.
Bu çocuklar Türk futbolunun geleceği. Yatırım yapacaksanız onlara yapacaksınız.
Lakin bu koşullarda böyle bir organizasyonu yürütmeye çalışmak insafsızlık.
Lütfen biraz özen, biraz ilgi, azıcık dikkat!..