Aziz Yıldırım’ın medya takıntısı, bazen şaşkınlık veren boyutlara ulaşıyor.
Fenerbahçe başkanının geçen hafta Divan Kurulu toplantısında yaptığı birbirinden ilginç açıklamalar vardı, anımsarsınız.
Aslında çoğu, altına imza atılacak tespitlerdi.
Haklıydı başkan.
Biri hariç!
Yıldırım sezon başında kadro dışı bırakılan Serdar Kesimal’ın durumundan yakınırken kontrolü kaybetti ve “Adam dört senedir burada, oynamadan 6 milyon euro para alıyor. Kesimal’ı bir tane medya yazıyor mu?” diye sordu!
Hoppala...
Hani bu şikayet Trabzonspor Kulübü Başkanı Muharrem Usta’dan gelse, anlamaya çalışırız.
Onun, bir önceki dönem sorumsuzca yapılan transferlerden hoşnutsuzluk duyması normal.
Ama Aziz başkan söyler ve söz konusu futbolcunun transferini kendi gerçekleştirirse, durumdan vazife çıkaramıyor insan!
Öyle ya, Serdar Kesimal’ı üç sezon önce Kayserispor’dan kaçırırcasına kim aldı?
Aziz Yıldırım yönetimi.
Kontratındaki ücreti kim yazdı?
Aynı yönetim.
Serdar’ı gözden kim çıkardı?
Fenerbahçe yönetiminin takımın başına getirdiği teknik direktör. Futbolcu elindeki kapı gibi sözleşmesini yırtıp atmıyorsa kim suçlu? O ücretleri futbolcuya layık görenler.
Bu ilk oluyor
Medya, başkan ve idarecilerin hoşuna gitmeyen şeyleri yazdığında tu-kaka oluyor, onu biliyoruz. Ama ilk kez kendi yaptıkları hatayı gündeme getirmediği için medyanın suçlandığına tanık oluyoruz ki, bu bakış açısını kabul etmek mümkün değil!
Hadi şeytanın avukatlığını yapıp, bir soru ile bitirelim konuyu.
Gazeteler, yattığı yerden 6 milyon euro kazanan Serdal Kesimal’ı şöyle yazsa idi, Aziz başkanın tepkisi ne olurdu merak ediyorum...
“Kadroya dahi giremeyecek oyuncuya bu kadar para verip, kulübü zarara uğratanlar niçin hesap vermiyor?..”
Yediniz işte yine fırçayı!
Fenerbahçe maçı seyircili oynanmalı idi!
Talimatlar açık ve net.
Amedspor’a Fenerbahçe maçına denk gelen seyircisiz oynama cezasının kasıtlı verildiğini düşünmüyoruz.
PFDK’nin son üç aylık kararlarını incelerseniz, söz konusu eylemin defalarca tekrarlandığını ve kulüp tarafından herhangi bir önlem almaya gerek duyulmadığını görebiliyoruz.
Diyeceksiniz ki, hangi kulüp ve yöneticileri küfüre engel olabiliyor.
Doğrudur, aynı çaresizlik içindeki onlarca kulübe saha kapatma veya seyircisiz oynama cezası verildiğini de biliyoruz.
Fakat bu defa olay farklıydı.
İster özel bir durum, ister zor bir süreçten geçen ülkemizde bir kulübe ayrıcalık olarak yorumlayın.
Amedspor’un Fenerbahçe maçının güvenlik gerekçesiyle Urfa’ya alınıp, dolu tribünlere oynanmasından yanaydım.
Tahkim Kurulu, Diyarbakır temsilcisinin itirazını kabul edip, cezanın ertelenmesi yoluna gidebilirdi.
Böylece Amedspor’a bilinçli olarak ayrımcılık yapıldığı algısı ortadan kaldırılır, futbol oyununu kaosun göbeğine çekmek isteyenlerin hevesi, kursağında bırakılabilirdi.
Amedspor üzerinden bölgede yaşanan olayların art niyetli insanlar ve bazı oyuncular tarafından provoke edilmeye çalışılmasını asla kabul etmiyoruz.
Lakin biliyoruz ki, bazen kitabın dışına çıkıp, psikolojik ve sosyolojik değerlendirmeler yapmak, hiç beklemediğiniz olumlu sonuçlara da yol açabiliyor!
Bosingwa’nın dönüşü
Bundan birkaç ay önce yüreği burkularak da olsa ayrılırken, kimseyi kırmamıştı Bosingwa.
Biz de şöyle demiştik arkasından, “Sadece Trabzonspor’a değil, Türkiye’ye gelmiş en karakterli futbolculardan biri idi. Sadece işini yaptı. İki ağır sakatlığa karşın Süper Lig’de 54 resmi müsabakada forma giydi. Kimseyle kavga etmedi. Aksine, centilmen ve uzlaşmacı tavrının gerisinde bu kariyere nasıl ulaştığının mesajları gizliydi.”
Bosingwa, pek çok yabancı oyuncunun kaçmak istediği Trabzon’a para için mi döndü?
Öyle olmadığını ücretinden yaptığı fedakârlıktan anlıyoruz.
Zaten aksini düşünse, sözleşmesinde yazan rakamı söke söke alma hakkı vardı. Hem de oynamadan!
Futbol yaşamının sonbaharına gelmiş de olsa, Bosingwa’nın dönüşü zor günler geçiren Trabzonspor için isabetli bir transferdir!
Bu tarz vedalar ve kavuşmalara alışık değiliz. Akıl eden, devreye giren, transferi gerçekleştiren Muharrem Usta ve ekibine tebrikler.
Trabzonsporlu genç oyuncuların Bosingwa’dan öğreneceği ve alacağı çok ders var çünkü!..
Çin’i kıskanmayalım!
Bir zamanlar biz de Çin gibi maymun iştahlıydık...
Miadı dolmak üzere olan yabancı yıldızları dudak uçuklatan ücretlerle transfer edip, sözde geri kalmışlığımızı gizlemeye çalışıyorduk.
Vergi cenneti Türkiye’yi seçen bu futbolculardan istenen verimi alamayınca da, sözleşmesini feshedip gönderiyorduk.
Al gülüm ver gülüm diye geçinip giderken, nereden çıktıysa UEFA Fair- Play kriterleri dikildi 5 yıl önce karşımıza.
Gerçi o günlerde anlayamadı kulüplerimizin çoğu tehlikenin boyutlarını.
Yumurta kapıya gelinceye kadar başımızın üzerinde Demokles’in kılıcı değil, kavak yelleri esiyordu.
İçeride hesap soran yoksa, dışarıdaki tehdit sivrisinek vızıltısı gibi geliyordu bazılarına.
Tüm uyarılara rağmen o vızıltı, canavar alarmına dönüştü bugün.
2.5 milyar liralık borç yükü altında ezilmek bir yana, AB’den dolanıp girmeye çalıştığımız Avrupa kapıları, futboldan kapanmak üzere yüzümüze.
Çin mi?..
Dünyanın 2. büyük ekonomisinden söz ediyoruz. Zaten hayatımızın içindeler. Kullandığımız telefondan bindiğimiz arabaya, Çin damgası var bir yerlerinde.
Tek ihtiyaçları futbolun kriterlerine uygun insan gücü. Onu da parayla kapatıyorlar işte.
Kıskanmayın lütfen!