Abdullah Avcı’nın bordo-mavili takımın başına geldiği günleri anımsayın.
İlk dokunuşu savunmaya yapmıştı hoca. Epey uğraşmış, eleştirilere göğüs germek zorunda kalmıştı.
Hepsi ha deyince olmuyor. Tek gollü kazançlar, tatsız ve sıkıcı futbol, taraftarı mutlu etmiyordu.
Trabzonspor bu sezon çok farklı. Her anlamda hem de. En yakın rakibi ile arasına 12 puan fark koyması bir yana, rakiplerinden ayrışan özellikleri var.
Bir; ligin en az gol yiyen takımı.
İki; kalesi emin ellerde, Uğurcan yoksa Erce, o yoksa Arda var. Zaman zaman sakatlıklar, cezalar ve teknik direktör tercihleri değişse de savunma bloğunda herkes görevini yapıyor, güven veriyor. Hugo ve Edgar baş roldeler.
Süper ligde pek çok takım kalesini gole kapatmaya çalışırken, Trabzonspor’un bir kaç adım önde olmasının ödülü, puan cetvelindeki konumu.
Üç; yeni transferlerin uyumu Avcı’nın en büyük kozu. Özellikle orta alana kimi koyarsanız sırıtan yok. Bakasetas, Siopis, Hamsik, Berat ve nihayet bambaşka bir çehreye bürünen Abdülkadir Ömür’ün performansı göz kamaştırıyor. Bir diğer dikkat çeken konu ise herkesin gol atması. Cornelius, Djaniny ve “süper star” Nwakaeme gibi silahlara hangi teknik direktör sahip olmak istemez?..
Uzun süredir şu fikri savunuyorum: Trabzonspor ligin yenilgisiz ve en istikrarlı ekibi olsa da, şampiyonluğu arzulamalı ama o sözcüğü ağızına almamalı.
Oyuncu grubu henüz kaybetmenin ne olduğunu bilmiyor. Bunu er geç öğrenecekler. İşler iyi giderken camianın gösterdiği birlik, kötü günlerde de sürmeli.
Avcı’nın öğrencileri her hafta oyunu geliştirmek zorunda. Ki kaybederler ise, çabucak ayağa kalkıp hedefine yürümesi kolay olsun.
Ara transferde yapılacak takviyeleri de düşünence, Trabzonspor’un “favori” görülmesi doğal. Şimdiden “şampiyon” ilan edilmesi ise büyük tehlike.
Maraton beklenmedik engeller ve tuzaklar ile dolu. Dostu- düşmanı ayırmak kolay değil!
Vay be Sergen hoca!...
Soluksuz geçen sezonu iki kupa ile taçlandıran Sergen Yalçın’ın, bir “sihirbaz” ilan edilmediği kalmıştı. Soluksuz geçen sezonu iki kupa ile taçlandıran Sergen Yalçın’ın, bir “sihirbaz” ilan edilmediği kalmıştı. Öykünün kahramanı, camianın evladı, Beşiktaş’ın efsanesi idi.Marşlara konu olan destan nasıl yazıldı? Günün kahramanları neden şimdi istenmeyen insan oldu? “Evlat” denen bir efsane niçin içi acıyarak affını istedi?..Çok değil 16 haftada yaşanan değişimden söz ediyoruz. Başkan, yönetim, teknik direktör, kadro aynı. Peki ne değişti de Sergen Yalçın’ın Beşiktaş hikayesi sonlandı?İdare mi edemedi şampiyon yaptığı kadroyu? Avrupa kulvarındaki hüsrandan vazgeçtim, ligin sıradan takımlarından olmayı nasıl becerebildi hocası ve oyuncuları?Kusuna bakmasın kimse, para pul işlerini yoluna koyan bir kulüpte, bu kadar kısa sürede yaşananları teknik direktör yetersizliği ile açıklamak insafsızlıktır. Hoca beceriksizliği ise, geçen sezon kazanılan başarılar kimin eseridir?Her kulüp iniş-çıkış yaşayabilir. İstikrar, sabır ister. Beşiktaş yönetimi ile Sergen hoca kötü günlerin paydaşı olamadı. Oyuncularda öyle!Dün bu takımı nasıl şampiyon yaptın diye sormayanların, bugün faturayı teknik direktöre kesmesinin samimiyetine inanmıyorum.
Sezon kapatırdı!
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde devam eden bütçe görüşmeleri gergin geçiyor. .
Yumruklar, tehditler, yüce meclis çatışı altında görmek istemediğimiz olaylara şahitlik yapıyoruz..
Çarşamba günü geç saatlerde ortalık yine karıştı. O karmaşada aktif olarak rol alan tanıdık bir sima vardı.
Bir eski milli futbolcu, muhalefet vekillerinin üzerine yürürken yumruklar hava uçuştu.
Aklıma geldi; aktif oyunculuk zamanında aynı tavrı sergilese, kaç maç ceza alırdı?
Disiplin talimatı açık; Üç ayrı eylemden en az 15 müsabakadan men! Sabıkası olduğu için sezonu kapamıştı.
Futbolu temsilen milletin meclisine girmiş birinin agresifliğini görmezden mi geleceğiz?
Siyasetin dili beni zerre kadar ilgilendirmez. Lakin o yüz ifadesi ile kalkan yumruk Alpay Özalan’a yakışmış diyen beri gelsin!
Hangi spor insanı bu öfkeye hoşgörü ile bakabilir ki?
Sokak jargonu!
Futbolumuzun kronik hastalığı erken sinyal verdi. Aslında şaşırmamak gerek. Başarısız sonuçların faturasını rakiplere, hakemlere, federasyona çıkarmak yılların alışkanlığı ve kolaycılığı. Centilmenlik sınırları aşan, ezeli rekabete yakışmayan söylemler cabası.
Galatasaray Başkanı Burak Elmas’ın Futbol Federasyonu’na yönelttiği suçlamalar yenir yutulur cinsten değildi. Yanıt verilmesi caiz idi! Öyle de oldu. Ortam yine gerildi.
Emin olun dün Beşiktaş, bugün Galatasaray, yarın Fenerbahçe veya herhangi bir kulüp, ayrı sarmalın parçası olmayı sürdürecek.
Aba altından sopa göstermek, hakemler üzerinden tehdit etmek, saha dışında hak aramak sıradan polemikler haline geldi.
Kimsenin işine odaklanmaya, yanlışlara ortak olmak gibi bir niyeti yok.
Yalana değil, samimiyetine bakarım.