22.02.2021 - 18:50 | Son Güncellenme:
AA
Erdoğan, Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası Konferansı Göç: Önümüzdeki Yirmi Yılın Projeksiyonu ve Ötesi" programında konuştu.
Konuşmasına, kendisini dinleyenleri selamlayarak başlayan Erdoğan, konferansın başarılı geçmesi temennisinde bulundu.
Göç alanında uzman, seçkin isimleri bir araya getiren Dokuz Eylül Üniversitesini ve üniversite yönetimini tebrik eden Erdoğan, konferansın, mültecilerin statüsü hakkında Cenevre Sözleşmesi'nin 70. yıl dönümünde tertiplenmesinin bu buluşmaya ayrı bir anlam kattığına işaret etti.
Erdoğan, burada dillendirilecek görüşlerin, göçün sebepleri ile sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik etkileri üzerinde düşünmeye sevk edeceğine inandığını belirterek, konferansa yurt içinden ve yurt dışından iştirak eden tüm akademisyenlere ve uzmanlara katkıları için şükranlarını sundu.
Göç konusunun özellikle son yıllarda küresel bir mesele olarak dünyanın gündemini işgal ettiğine dikkati çeken Erdoğan, günümüzde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük insan hareketliliğinin yaşandığını vurguladı.
Erdoğan, her sene milyonlarca insanın savaşlar, iç çatışmalar, istikrarsızlık, kıtlık, terör ve yoksulluk gibi sebeplerle evlerini terk ettiğini dile getirerek, şöyle konuştu:
"Dünya genelinde göçmenlerin sayısı 272 milyona, yerlerinden edilen kişilerin sayısı 80 milyona, mültecilerin sayısı ise 26 milyona yaklaşmıştır. Yani dünya nüfusunun yüzde 3'ü göçmen olarak hayatını sürdürmektedir. Bu insan hareketliliğinde zaman zaman içimizi acıtan pek çok manzarayla da karşılaşıyoruz. Zulümden, baskıdan, açlıktan kaçarak güvenli bir gelecek kurma ümidiyle çıkılan yolculuklar kimi zaman felaketle neticeleniyor. Geride bıraktığımız dönemde, içinde çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 30 bine yakın göçmen Akdeniz'de hayatını kaybetti. Sahra Çölü'nün kızgın kumları binlerce umut yolcusunun mezarı oldu."
Aylan bebek başta olmak üzere Ege'de yaşanan insani dramların hiçbirinin unutulmadığını vurgulayan Erdoğan, "Büyük hayallerle çıktıkları yolculuklarında azgın dalgalara meydan okuyan bu mazlumların özellikle botlarının nasıl kasten batırıldığını gayet iyi hatırlıyoruz. İnsanlık sadece Akdeniz'de değil, Ege'de ve Meriç'te de sınıfta kalmıştır. Göçmenlerin güvenli yaşam hayalleri, kendilerini ölüme itenler tarafından Ege'nin sularına gömülmüştür." dedi.
"Mültecilere sırtlarını döndüler"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sadece 2020'de Ege'de 9 bine yakın geri itme vakasının yaşandığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Avrupa'ya sığınan on binlerce Suriyeli çocuğun ise nerede olduğu, kimler tarafından kaçırıldığı bilinmiyor. Göç konusunda Batılı devletler sürekli şikayet etse de bu meselede asıl yükü taşıyan gelişmekte olan ülkelerdir. Dünyadaki mülteci nüfusunun yaklaşık yüzde 85'ine zengin devletler değil, imkanları çok daha kısıtlı olan ülkeler ev sahipliği yapıyor. Kabul ettikleri birkaç 100 mülteciyi reklam malzemesi olarak kullananlar, doğrudan insan hayatı ile ilgili bu kriz karşısında sorumluluk üstlenmiyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin verileri bu gerçeği çok yalın bir şekilde ortaya koyuyor. Mülteciler Yüksek Komiserliği rakamlarına göre 2020 yılında dünyada 3. ülkelere yerleştirilmeyi bekleyen 1 milyon 440 bin mülteciden sadece 39 bin 500'ü 25 Batı ülkesine yerleştirilebilmiştir. Halbuki Türkiye sayıları 4 milyonu bulan sığınmacıya tek başına ev sahipliği yapmıştır, yapmaktadır. Türkiye'ye sınırlarını açması konusunda tavsiye verenler, bu süreçte sınırlarını kapatmış, mültecilere sırtını dönmüştür."
Erdoğan, Türkiye ile Yunanistan sınırında mültecilere Yunan güvenlik güçleri tarafından açıkça zulüm edildiğini, utanç verici sahnelerin yaşadığını anımsattı.
Avrupa Birliği Ajansı Frontex'in de bu hak ihlallerine ortak olduğunu belirten Erdoğan, "Türkiye, kıtaların ve kültürlerin kavşağında bulunan bir ülke olarak göç olgusuna asla yabancı değildir. Asırlardır doğudan batıya, kuzeyden güneye kıtalar ve bölgeler arasındaki insan hareketliliğinin merkezinde biz yer alıyoruz." diye konuştu.
"Biz kapılarımızı açtık"
"Engizisyondan kaçan Museviler başta olmak üzere son 500 yılda zulme uğrayan, baskı gören, inancı, rengi, kültürü dolayısıyla ayrımcılığa maruz kalan milyonlarca insana biz kapılarımızı açtık." diyen Erdoğan, 'tahtımı veririm, tacımı veririm ama devletime sığınan mazlumları asla vermem' diyen bir devlet geleneğine sahip olduklarına dikkati çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kafkasya'daki kardeşlerimiz de Balkanlar'daki soydaşlarımız da başları dara düşünce hep bizim topraklarımıza sığındılar. Nazilerin gadrine uğrayan yüzlerce bilim insanına 1930'larda bizim üniversitelerimiz sahip çıktı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa'daki Türk diplomatlar her türlü riski göze alarak Türk pasaportu ile yüzlerce mazlumu soykırımdan kurtardı. Hem Halepçe katliamından sonra hem de 1. Körfez Savaşı sırasında Irak'tan kaçan yüz binlerce Kürt kardeşlerimize biz kapımızı açtık. Kırım'dan, Ahıska'dan, Türkistan'dan, Bulgaristan'dan göç etmek zorunda kalan soydaşlarımızı yine biz bağrımıza bastık. Tarih boyunca başı dara düşen, zulme ve katliama uğrayan herkese güvenli bir liman, şefkatli bir yuva olduk. Sınırlarımıza gelen hiç kimseyi etnik kimliği, dini, kültürü, meşrep ve mezhebi sebebiyle geri çevirmedik."
Erdoğan, Suriye'deki çatışmalar başladığından bu yana, bu tarihi sorumluluğu milyonlarca muhacire ensarlık yaparak bir kez daha yerine getirdiklerini vurgulayarak, "Maddi imkanları bizden kat ve kat fazla olan ülkeler, mültecileri toplama kamplarına mahkum ederken, biz bu insanlarla ekmeğimizi paylaştık." ifadelerini kullandı.
Eski ABD Başkanı Barack Obama'nın görevde olduğu dönemde kendisini arayarak ve Kobani'deki Kürtlerin zor durumda olduğunu belirterek, kapıları açma noktasında destek istediğini anlatan Erdoğan, "Dedim ki şu anda bunlar nasıl olacak? Bana verdiği cevap şu: 'Bu insanlar ölümle şu anda karşı karşıya.' Peki ne yapacaksınız? Aldığım cevap şu: 'Biz gerekirse uçaklarla buraya artık her türlü mühimmatı indireceğiz.' Yapacağınız bu operasyona ben katılamam dedim. Çünkü o operasyonun ötesini görüyordum. O operasyonun ötesinde ciddi bir savaş söz konusuydu. Nitekim de öyle oldu ve o olayla birlikte binlerce, on binlerce Kürt kardeşimiz operasyonda öldü." diye konuştu.
Türkiye'nin kapılarını açtığını ve on binlerce Kobanili Kürt'ün hala Türkiye'de olduğunu anımsatan Erdoğan, "Biz onlara kapımızı kapamadık. Halep'teki Arap kardeşlerimize de biz sahip çıktık." dedi.
Erdoğan, Türkiye'nin Müslümanların yanında Hristiyanlara, Ezidilere, Süryanilere ve daha birçok farklı inançtan insana da kapılarını açtığına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"İşte bakın şu anda yeni gelişmeler... Suriye'nin kuzeyinde, bakıyorsunuz Amerikalı bir general, çok ilginç, diyor ki 'Biz şu anda PKK, YPG, PYD bunlarla beraberiz.' Bu nasıl bir NATO'da ittifak iki ülke? Bunların mültecilere sahip çıkmak gibi bir dertleri yok, dert başka. Hala bunlar terörle beraberler, teröristlerle beraberler. Tabii biz de terörle ve teröristlerle mücadelemizi her yerde sürdürüyoruz, bundan sonra da sürdüreceğiz. Dostlar, eğer dostluğunu icra ederse ettiği müddetçe biz de gönlümüzü açarız ama etmezlerse bugüne kadar ne yaptıysak bundan sonra da onu yaparız."
"Büyük bir göç krizini biz engelledik"
Mağdur durumdaki bu insanlara kendi vatandaşlarına verdikleri hizmetin aynısını hiçbir karşılık beklemeden sunduklarını söyleyen Erdoğan, "Suriye'nin kuzeyinde terörden arındırdığımız bölgelerde de büyük bir göç krizini biz engelledik. Bütün bunları da çıkar hesabı veya reklam olsun diye değil, inancımızın, imanımızın, kültürümüzün bir gereği olarak yaptık." dedi.
Erdoğan, bu süreçte Türkiye'ye verilen sözlerin çoğunun tutulmadığını gördüklerini belirterek, "İsim vermeyeceğim, hepinizin çok iyi tanıdığı, bildiği liderler bunlar ve bu liderlere şurada, yani İdlib'de, Suriye'nin kuzeyinde briket konutlar yapalım dedik. Bir adım atalım. Bu briket konutlardan ne kadar yaparsınız diye sorduğumuzda 'Ne kadar yapalım?' filan dediler. Dedik biz işte burada şöyle bir 50 bin, 100 bin konut yapalım istiyoruz, bunun bir kısmını da siz üstlenin. İnanır mısınız verdikleri sözü yerine getirmediler, bize elli dereden elli türlü su taşıdılar." diye konuştu.
Türkiye'nin bölgede 52 bin briket konut yaptığını söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"İstedik ki artık bu insanları çadırlarda yaşatmayalım, buralarda en azından insanca, bir mülteci olarak, şimdi aramızdaki dostlar, onlar da notlarına bunları alırlarsa herhalde bizi dinliyorlar ve bu 50 bin briket konutta, çadırda değil, bu insanlar yaşasın istedik. Bu arada tabii örneğin şu depremde bile burada işte konteynırlarla 500-600 konteynırda yine depremzedeleri misafir ediyoruz. Avrupa Birliği Yunanistan'a 100 bin sığınmacı için bakın bu çok önemli, bunlar belgeli, 3 milyar avro destek verirken, Türkiye'deki 4 milyon sığınmacı için elini taşın altına koymadı. Bir araya gelip konuştuğumuzda kesinlikle hep yalan, yalan, yalan. 'Şu kadar verdik, bu kadar verdik'. Nereye verdiniz? Doğru konuşmuyorsunuz."
Erdoğan, 18 Mart mutabakatıyla Türkiye'ye taahhüt edilen 6 milyar avronun aradan geçen süreye rağmen halen tam olarak gönderilmediğini belirterek, şöyle konuştu:
"Uluslararası basın kuruluşları bile bu gerçeği görmeye, yeni yeni teslim etmeye başladılar. Geçtiğimiz günlerde uluslararası medyada yayınlanan bir habere göre Suriyeli mültecilere sahip çıkan tek devlet Türkiye'dir. Muhtemel katliamların önündeki yegane engel de Türkiye'nin bu bölgedeki askeri varlığıdır. Bizim askerimiz olmasa zaten bunların yapacağı şeyler hiç belli değil. Çünkü biz paylaşmanın bereketine, dayanışmanın gücüne inanan, dünyayı iyiliğin değiştireceğine, dünyanın iyilikle ayakta kaldığına iman eden insanlarız. Bizim böyle bir farkımız var."
"420 bin sığınmacı geri döndü"
Suriye'nin kuzeyindeki güvenlik ortamı iyileştikçe Türkiye'deki Suriyelilerin güvenli ve gönüllü olarak ülkelerine geri dönüşlerinin de hızlandığına işaret eden Erdoğan, "Terörden temizlediğimiz bölgelere şimdiye kadar sadece ülkemizden 420 bin sığınmacı geri döndü. Suriye'de siyasi çözüm çabalarında mesafe kat edildikçe, istikrar ve huzur ortamı tekrar güçlendikçe bu geri dönüşler daha da artacaktır." dedi.
Suriye'de istikrarsızlıktan beslenen bölücü terör örgütünün özellikle son günlerde güvenli bölgelere yönelik terör eylemlerini artırdığını gördüklerini dile getiren Erdoğan, "PKK/YPG'nin kalleş saldırıları sebebiyle bir ay içinde onlarca masum sivil ve çocuk hayatını kaybetti. Teröristlerin ülkemizce tesis edilen huzur ve güven ortamını bozmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. Nasıl daha önce gerektiğinde kimseye bakmadan terör yuvalarını imha etmişsek, saldırıların devam etmesi halinde diğer bölgelere yönelik de gereken adımları atmaktan çekinmeyiz." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, göçle kurulan, ataları göçmen olan toplumların göç meselesine salt güvenlik odaklı bir anlayışla yaklaşmalarının büyük bir çelişki olduğuna vurgu yaparak, "Tarih boyunca var olan, bundan sonra da var olmayı sürdürecek olan göç olgusuna geniş bir perspektifle bakılması gerekiyor. Suriye bağlamında yaşananlar bize duvarları yükseltmenin, sınırları dikenli tel örgülerle çevirmenin, hatta göçmenlerin botlarını batırmanın çare olmadığını göstermiştir. Özellikle az gelişmiş ülkelerin kıt kaynaklarıyla yetiştirdiği nitelikli insanlarını beyin göçünü teşvik ederek alıp ihtiyaç sahiplerine kapıyı kapatmak ahlaki bir tavır değildir. Bu tür politikalar göçe kaynaklık eden sorunların derinleşmesine, yeni göç dalgalarının oluşmasına sebep olacaktır." diye konuştu.
Göç meselesinin üstesinden yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığının körüklenmesiyle gelineceğini düşünmenin büyük bir yanılgı olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Gelir adaletsizliğinin bu derece keskinleştiği bir ekonomik düzende, göçü tamamen bitirmek mümkün değildir. Koronavirüs salgını ise göçmenlerin sıkıntılarını artırmış, zaten kırılgan bir iklimde yaşayan bu insanların durumlarını daha da zorlaştırmıştır. Asıl yüzleşilmesi gereken göçü besleyen sorunlardır, her yıl milyonlarca insanı evlerini, yurtlarını terk etmeye zorlayan sebeplerdir. Bu yüzleşmeye, göç meselesinin elbette güvenlik boyutu da olan ama asıl insani, siyasi ve sosyal bir mesele olduğunu kabul ederek başlayabiliriz. Daha önce ifade ettiğim gibi her göç aynı zamanda yeni bir buluşmadır. Etnik kimliği, dini, dili, kültürü farklı insanların kucaklaşmasıdır."
Göçle ilgili önyargıların bir tarafa bırakılıp, göçmenlerin gittikleri ülkelere ve toplumlara katkılarının da görülmesi gerektiğine dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ülkemizden göç ederek, başka yerlerde hayatını sürdüren kardeşlerimiz arasında bilimden sanata, teknolojiden iş dünyasına kadar her alanda yaşadıkları topluma ve insanlığa çok büyük katkı veren isimler bulunuyor. Aynı şekilde ülkemize yerleşen sığınmacılardan da gayretleri ve birikimleriyle bize çok önemli katkılar sunanlar var. Bunların içerisinde mühendisler, hukukçular, ebeler, doktorlar, mimarlar var. Biz bunlardan birçok yerde istifade ediyoruz. Asırlardır göç alan ve 1960'tan beri de göç veren bir ülke olarak meselenin her iki boyutunu da dikkate alarak adımlarımızı atıyoruz."
"Ülkeye katkı sunmak isteyenlere gereken kolaylığı göstereceğiz"
Erdoğan, güvenlikten taviz vermedikleri gibi göç olgusuna yalnızca güvenlikçi bir pencereden de bakmadıklarını ifade ederek, şöyle devam etti:
"Bir tarafta göç konusunda faaliyet gösteren kurumlarımızın kapasitesini güçlendirirken, diğer taraftan da dünyadaki iyi ve başarılı örneklerden istifade etmeye çalışıyoruz. Yarının büyük ve güçlü Türkiye'sini içe kapanarak değil, dışa açılarak inşa edebileceğimizin farkındayız. Türkiye'ye yatırım yapmak isteyen yabancılara nasıl her türlü imkanı seferber ediyorsak, eğitimde, akademide, bilimde, sanatta, ticarette bu ülkeye katkı sunmak isteyenlere de gereken kolaylığı göstereceğiz. Bilhassa ülkemizde eğitim görmüş, milletimizle ünsiyet geliştirmiş, Türkiye ile gönül bağı olan insanlara yönelik farklı adımlar atacağız. Değişen şartlara ve ülkemizin ihtiyaçlarına göre göç ve göçmenlerle ilgili politikalarımızı olumlu yönde yenilemeye devam edeceğiz. Konferansın bize bu doğrultuda yeni ufuklar sunacağına inanıyorum.
Özellikle botları şişleyenleri biliyorsunuz. Komşu Yunanistan'ın polis ve sahil güvenliğiyle o botları nasıl şişleyerek batırdığını ve o savunmasız insanların denizde nasıl öldüğünü biliyorsunuz. Bu gerçekleri tüm dünyaya biz anlattık, anlatıyoruz. Görüntülü de anlattık. Ne anlatırsan anlat bir kulaktan giriyor öbür kulaktan çıkıyor. Biz yine de anlatmaya devam edeceğiz."
Programdan notlar
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşması öncesi Devlet Konservatuvarı Orkestrası ve Korosu müzik dinletisi sundu.
Programda ayrıca "Göç ve Suriye - Bir Kronoloji" başlıklı filmin gösterimi yapıldı. Programa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan da katıldı.
Program sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nükhet Hotar tarafından çini hediye edildi, günün anısına fotoğraf çektirildi.