17.11.2016 - 11:49 | Son Güncellenme:
AA
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Milli Savunma Bakanlığının 2017 yılı bütçesinin görüşmelerine başlandı. Komisyon, AK Parti Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç başkanlığında toplandı.Milli Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile Akaryakıt İkmal ve NATO Pol Tesisleri İşletmesi Başkanlığının bütçeleri üzerinde görüşmeler başladı. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, bakanlığının bütçesine ilişkin sunum yaptı.
Sunum sırasında TSK'dan ihraçlarla ilgili bigili veren Milli Savunma Bakanı Işık, "Türk Silahlı Kuvvetlerimizden bugüne kadar 3 bin 665 personel FETÖ terör örgütüyle irtibatlı olduğu için ihraç edilmiştir. Neticede 16 bin 423 öğrenciyle beraber değerlendirildiğinde 20 bin 88 kişinin Türk Silahlı Kuvvetleri ile bağı kesilmiştir. Ayrıca 2 bin 855 personelin de soruşturma işlemleri sürdürülmektedir" dedi.
Terörle mücadeleye de değinen Milli Savunma Bakanı Işık, "PKK terör örgütüne karşı mücadelemiz kararlılıkla devam etmektedir. Bu kanlı terör örgütüne geçtiğimiz 35 yıllık süre içerisinde karşılaştığından çok daha ağır zayiat verdirilmiştir. Türkiye terörle mücadelede dünyanın lider ülkelerinden biri konumuna gelmiştir. Terörle mücadeleyi sonuna kadar sürdürmekte kararlıyız" ifadelerini kullandı.
2018'DE YERLE SAVAŞ UÇAĞI ÜRETECEĞİZ
Türkiye'nin üç yıl içinde ABD'li Lockheed Martin şirketinden 24 F-35 savaş uçağı satın alacağını dile getiren Işık, ayrıca yerli F-35s model savaş uçaklarının 2018'de üretileceğini duyurdu. Türkiye, ilk etapta iki savaş uçağı imal edecek" dedi.
SURİYE VE IRAKT'TA İSTİKRARSIZLIK
Bu yıl içinde 11 Kasım'a kadar Akdeniz'de boğulan göçmen ve sığınmacı sayısının 4 bini geçtiğini, bu olayların büyük bölümünün Libya'dan İtalya'ya geçişlerde yaşandığını vurgulayan Bakan Fikri Işık, Ege Denizi'ndeki yasa dışı geçişleri kontrol altına almak için hem Avrupa Birliği (AB) ile varılan mutabakat hem de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve jandarma unsurlarının olağanüstü çabaları sayesinde, Ege Denizi'nde daha fazla ölümlerin önüne geçildiğini kaydetti. Suriye ve Irak'taki her türlü olumlu gelişmenin ve iyiliğin kendilerini sevindireceğini, gerileme ve kötülüğün ise üzeceğini belirten Işık, "Bu iki komşu ülkeye bazı küresel ve bölgesel aktörlerce yapılan dış müdahaleler, kimi vakit yerel siyasetçilerin de alet olabildiği mezhepçilik odaklı tehlikeli politikalar ve bütün bunlardan kaynaklanan ya da derinleşen muhtelif ihtilaflar büyük bir istikrarsızlık alanı oluşturmuştur. Bu istikrarsızlık ortamında izlenen bazı vahim mezhepçi ve ayrımcı politikalar ise neticede Müslümanlıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan ve yüce dinimize en büyük zararı veren DEAŞ gibi vahşi terör örgütünün ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur." diye konuştu.
Terör örgütü DEAŞ'ın Irak ve Suriye'de pek çok yerleşim merkezini ele geçirmesinin, içinden çıkılamayan sorunlara yol açtığına, bu karanlık ortamda PKK/YPG gibi diğer terör örgütleri için de müsait zemin oluşturduğuna dikkati çeken Işık, şunları söyledi: "Aynı anda hem DEAŞ'a hem de PKK/PYD/YPG ve DHKP-C gibi bölgedeki bütün terör örgütlerinin tamamına karşı en büyük mücadeleyi veren ülke Türkiye'dir. Bütün müttefiklerimize ve dostlarımıza bir terör örgütüne karşı bir başka terör örgütünü kullanmak suretiyle başarıya ulaşılamayacağını, terör örgütlerinin verdikleri sözlere güvenilemeyeceğini, hem Suriye'nin hem de Irak'ın toprak bütünlüğü ile siyasi birliğinin korunmasının şart olduğunu bıkmadan usanmadan izah etmek için yoğun çaba harcıyoruz. Tabiatıyla bir yandan da sadece diplomasiyle yetinmeyerek, gerekli gördüğümüz somut tedbirleri almaya devam ediyoruz. 24 Ağustos'ta başlayan Fırat Kalkanı Harekatı'nı da bu çerçevede değerlendirmekte fayda vardır. Bu harekat sayesinde Cerablus, El Rai ve DEAŞ için büyük sembolik önem taşıyan Dabık'ın tarafımızdan da desteklenen Özgür Suriye Ordusu güçlerince kurtarılması mühimdir. Bu sayede, toplamda bin 620 kilometrekareden büyük bir alan temizlenmiş olup, bu bölgedeki 202 meskun mahal özgürleştirilmiştir. Şimdi sırada El Bab vardır."
OPERASYONLAR SÜRECEK
Fikri Işık, Suriye'de ve Irak'taki her türlü senaryoya göre planlarını titizlikle sürdürdüklerine işaret ederek, "Bir yandan diplomasiyi azami ölçüde kullanarak, ilgili bütün ülkelere görüşlerimizi ve önerilerimizi aktarıyor, diğer yandan her türlü ihtimale binaen, askeri tedbirler de dahil olmak üzere bütün hazırlıklarımızı yapıyor, gerekli gördüğümüz önlemleri alıyoruz." dedi. Alınan tedbirler kapsamında, "Sınır Fiziki Güvenlik Sistemi"nin kurulduğunu, bu proje kapsamında toplam 825 kilometre duvar yapılmasının hedeflendiğini aktaran Işık, bugüne kadar 269 kilometre duvarın imalatının tamamlandığını, bütün hududun fiziki güvenliğinin gelecek yılın ilk yarısında tamamlanmasının planladığını bildirdi. Uluslararası koalisyon tarafından da desteklenen Fırat Kalkanı Harekatı ile sınırın hemen yanındaki belli bir bölgenin DEAŞ'tan ve her türlü terör tehdidinden arındırılmasının hedeflendiğini kaldeden Işık, şöyle devam etti: "Böylece, DEAŞ unsurlarının hudut bölgemizden uzaklaştırılması ve burada PKK/PYD/YPG dahil hiçbir terörist unsurun barınamayacağı terörden arındırılmış bir güvenli saha tesis edilmesi hedeflenmektedir. Bununla aynı zamanda Suriyelilerin güven içinde yaşayabileceği bir alan tesis edilmiş olacak. Burada iskan edilenlere hayatlarını insanca sürdürebilecekleri koşulları hazırlamak da mümkün hale gelebilecektir. Bu esasen çok uzun zamandan beri savunduğumuz bir husustur. DEAŞ teröründen ve diğer terör örgütlerinden arındırılan bu bölgeye dönüşler başlamıştır. Cerablus, El Rai ve Dabık halkı artık emniyet içinde normal hayatına dönmektedir. Müteakip safhada, El Bab dahil mevcut hattın güneyindeki bazı iç bölgelerin de DEAŞ'tan temizlenmesi çalışması sürdürülmektedir. Koalisyonun da desteğiyle bu operasyonu kararlılıkla sürdürüyoruz."
Bakan Işık, Fırat Kalkanı Harekatı'nın ulusal güvenlik açısından da önemine değinerek, "Bu bölgede, Türkiye’nin herhangi bir terör örgütünün faaliyet göstermesine, bir terör koridoru oluşturulmasına veya aleyhimizde herhangi bir oldu bittiye yol açılmasına rıza göstermeyeceğini de ortaya koymuştur. Türkiye'nin bu çabası, nihayetinde Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunması açısından da gayet anlamlı bir katkı teşkil etmektedir." ifadesini kullandı.
PKK, YPG VE PYD'NİN BİR FARKI YOK
Terör örgütü PKK'nın Suriye'deki uzantısı olan PYD/YPG'nin, Suriye'deki karışıklıktan istifade ederek, toprak kazanma peşinde olduğuna vurgu yapan Bakan Işık, şu değerlendirmelerde bulundu:"Birbirinden hiç farkı olmayan, bütün talimatlarını Kandil'den alan elleri kanlı bu terörist çeteler, uluslararası kamuoyunun gözünde meşruiyet kazanacakları hayaliyle Suriye'deki ve Irak'taki krizi istismar etmektedir. PKK ve PYD'nin, aynı terörist havuzunu ve lider kadroyu paylaştığı hepimizin bildiği bir gerçektir. Özetle, PKK'nın YPG ve PYD'den hiçbir farkı yoktur. Bunu bütün dünyaya tekrar tekrar anlatmaya ve dostlarımızı ileride pişman olacakları hatalara düşmemeleri için uyarmaya devam ediyoruz. PKK'ya karşı yurt içindeki mücadelemiz de aynı kararlılıkla sürmektedir." Terör örgütü PKK'ya yönelik mücadelenin kararlılıkla devam ettiğini anlatan Işık, "Bu kanlı terör örgütüne geçtiğimiz 35 yıllık süre içerisinde karşılaştığından çok daha ağır zayiat verdirilmiştir. Türkiye terörle mücadelede dünyanın lider ülkelerinden biri haline gelmiştir. Terörle mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz." ifadesini kullandı.
MUSUL OPERASYONU
Fikri Işık, Irak'ın uzun zamandan beri dış müdahalelerle iyice zayıflatılan devlet yapısından kaynaklanan ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunduğunu kaydederek, şöyle dedi: "Dış müdahaleler neticesinde zehirlenen siyaset ortamı maalesef mezhepçiliğin etkisinde kalmaya devam etmekte, bu da kardeş Irak halkının muhtelif çatışmalardan tarifsiz acılar çekmesine yol açmaktadır. Irak'ın etnik, dini ve mezhepsel temelde bu şekilde kutuplaşması, ülkenin istikrarlı hale gelmesinin önünde ciddi bir engeldir." Irak'ta yaşanan ortamın tıpkı Suriye'de olduğu gibi DEAŞ ve PKK terör örgütlerinden kaynaklanan tehditleri büyüttüğüne dikkati çeken Işık, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu durum, haliyle ulusal güvenliğimiz açısından zaruret arz eden bazı tedbirlerin alınmasını gerekli kılmıştır. Bu arada, koalisyon güçlerince desteklenen Irak Ordusu ve güvenlik kuvvetleri tarafından 17 Ekim tarihinden itibaren icra edilmeye başlanan Musul Operasyonunun nasıl yürütüleceği de bölgemizin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Musul'un veya Telafer'in DEAŞ'tan temizlenmesinden belki daha da önemli olan husus, Musul'un bilahare nasıl ve kimler tarafından yönetileceği meselesidir. Örneğin, mezhepçi saiklerle hareket eden yabancı unsurlardan müteşekkil silahlı milis güçlerinin Musul'a veya Telafer'e girmesi, en az DEAŞ'ınki kadar ağır yeni bir tahribat yaratacaktır. Biz Musul'un Musullulara, Telafer'in Telaferlilere, Rakka'nın Rakkalılara ait olduğunu söylüyoruz. Dolayısıyla, Musul vilayetinin demografik yapısının değiştirilmesine tevessül edilmemesi gerektiğini her vesileyle vurguluyoruz. Zira aksi bir durum, sadece Irak'ı değil, ülkemizle birlikte yakın çevremizi de ilave güvenlik sorunlarıyla ve yeni insani krizlerle karşı karşıya bırakabilecektir. Böyle hatalar yapılırsa yeniden tetiklenecek etnik ve mezhepsel fay hatları, Irak'ın birliğini ve bütünlüğünü dahi tehdit edecek bir boyuta ulaşabilir. Bu asla arzu etmediğimiz bir durumdur." Irak'ın toprak bütünlüğü, birliği ve istikrarının temel bir ilke olduğunu bildiren Bakan Işık, Türkiye'nin güvenliği çerçevesinde aldığı tedbirlerin de bu temel ilkeye dayandığını ifade etti.
BAŞİKA KAMPI
Irak tarafının talebi ve daveti üzerine, Başika Kampı'nda Musullu yerel gönüllülere yönelik başlatılan askeri eğitim faaliyetlerinin de bu anlayışla devam ettiğini anlatan Işık, konuşmasına şöyle devam etti: "Başika'da bugüne kadar Musul'un 4 bine yakın yerli unsuru eğitilmiş olup, bu insanlar kendi vatanları olan Irak'ın toprak bütünlüğüne ve birliğine karşı en büyük tehditlerden birisini teşkil eden DEAŞ terörüne karşı mücadele etmektedir. Bunu gayet iyi bilen DEAŞ terör örgütü Başika'daki kampımıza bunun için saldırmıştır. Ancak her defasında gereken cevabı almış, neticede 700'den fazla DEAŞ teröristi Başika'daki kuvvetler sayesinde etkisiz hale getirilmiştir. Ninova Muhafızları olarak bilinen bu unsurlardan yaklaşık 3 bini, peşmergelerle birlikte halen Musul operasyonuna katılmaktadır. Ninova Muhafızlarının Musul operasyonu tamamlandıktan sonra da şehrin güvenliğinin sağlanmasında ve idaresinde önemli bir rolü olacağına inanıyoruz."
Türkiye'nin Başika'daki varlığının yegane sebebinin, hem Türkiye'nin hem de Irak'ın ulusal güvenliğine, birliğine, bütünlüğüne ve egemenliğine karşı ağır tehdit teşkil eden DEAŞ ve PKK gibi terör örgütleriyle mücadele etmek olduğunu ifade eden Bakan Işık, "Türkiye, Başika konusunda, yanlış anlamalardan ve bazı çevrelerin kasıtlı tahriklerinden kaynaklandığına inandığımız uyuşmazlığın, Irak Hükümetiyle ikili görüşmeler çerçevesinde dostane bir şekilde çözülmesini arzulamakta ve Irak makamları ile iletişim kanallarını sürekli açık tutmaya azami özeni göstermektedir. Bu nedenle bazı Iraklı yetkililer tarafından yapılan açıklamaları yanlış buluyoruz. Son dönemde dikkat etmelerini de memnuniyetle karşılıyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Musul'da bölgenin terör örgütü DEAŞ'tan temizlenmesi için mücadele eden güçleri ve Peşmergeleri eğiten unsurlardan birinin de Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunun unutulmaması gerektiğine dikkati çeken Işık, bu nedenle, Türkiye'nin Musul operasyonuna katkı vermesinin ve operasyon sonrasındaki süreçte masaya oturacak aktörler arasına katılmasının hem gerekli hem de herkesin yararına bir durum olacağını sağduyu sahibi tüm tarafların teslim ettiğini belirtti. Bakan Fikri Işık, Musul operasyonunun, terör örgütü DEAŞ ile mücadele açısından kritik bir aşamayı teşkil ettiğine değinerek, şu görüşlerini paylaştı:
"Bu cihetle, bu operasyonun nasıl icra edileceğine bağlı olarak, şayet uyarılarımız dikkate alınmaz ve ciddi hatalar yapılırsa, ortaya çıkabilecek ilave güvenlik sorunlarının ve insani krizlerin Türkiye’yi doğrudan etkilemesi kaçınılmazdır. Bu nedenle hayati çıkarlarımızı ilgilendiren bu gelişmeleri çok yakından takip etmekteyiz. Musul'u veya Telafer'i DEAŞ'tan kurtarmak adına ne bir yabancı silahlı milis gücünü ne de PYD/YPG gibi bir başka terör örgütünü getirip Musul'a veya Telafer'e yerleştirmenin, sorunların çözümüne zerre kadar katkıda bulunmayacağını muhataplarımıza sürekli anlatmaktayız. Bilakis, bu tür hatalar yapılması, mevcut sorunların daha da ağırlaşmasına yol açacaktır. Dolayısıyla, hiç kimse mevcut karışıklığı fırsat bilerek, buradan herhangi bir şekilde kendi mezhepsel ya da etnik siyasetini geliştirmek için fırsat kollamamalıdır. Buna asla müsaade etmeyiz. Musul'un DEAŞ'tan temizlenmesi sadece bir başlangıç olacaktır. Zira, Irak'ta kalıcı istikrar ve güvenliğin tesis edilmesi, DEAŞ sonrasında özelde Musul Vilayeti’nde, genelde Irak'ta nasıl bir yönetim tesis edileceğine bağlıdır. Bu çerçevede, Irak'ta temsil kabiliyeti yüksek, kapsayıcı ve ademi merkeziyeti esas alan federal bir siyasi sistemin ihdas edilmesi gerektiğine inanmaktayız."