29.08.2008 - 03:36 | Son Güncellenme:
MUSA KESLER İstanbul
Muzaffer Tekin, 10 Eylül 2007 tarihinde yazdığı ilk mektubuna, “Nereden ve nasıl bir türlü anlayamadığım bir operasyonla geçen yıl Danıştay olayının ‘kilit ismi, azmettiricisi ve çetebaşı’ olarak Türkiye’nin gündemine oturtuldum” ifadeleriyle başlıyor. Tekin’in mektubundan bölümler şöyle:
“Sayın savcım siz kendiniz gibi emin olun, benim hiçbir bağlantım yok ve olamaz da (...)
‘Benimle uyuşmuyor’
Yaşananlardan sonra aklınıza şöyle bir soru gelebilir: ‘Niçin Danıştay ve Ümraniye olaylarında Muzaffer Tekin?’ Beni bu olayların içine sokanları ve yazılı görsel medyada bunlara destek teşne tutanları araştırmanızı istiyorum. Bu soruya bir cevap bulduğunuzda bu sorunu çözmüş olacağımız gibi bana da iade-i itibarımı kazandırmış olacaksınız(...)
Bugün birtakım odakların toplumda yaratmak istediği gizemli, derin bir insan imajı ve gerçeği benimle hiç uyuşmuyor. Avrupa Birliği’ne giriş döneminde şehitlik ve gazilik gibi kavramlar tartışılırken maalesef ülkenin geçmişi, bugünü ve pırıl pırıl bir gazisi yıpratılarak bir yerlere mesaj veriliyor.
Balkanlar’dan göçmüş bir ailenin ferdi olarak bizler hep devlet terbiyesi ile yetiştirildik. Görev yaptığım süre içerisinde ‘Meşru hükümetin gücüyüm, A,B,C fark etmez, gözü kapalı yaparım’ felsefesini uyguladım. Parlamenter sisteme hep bağlı kaldım.
Ülkemizin birçok iç ve dış sorunları varken, bizler üzerinden provokasyonlarla kurumlar çatıştırılmak isteniyor. Bizleri terörist, çete, gizemli ve derin gösteren bu işlerin profesyonelleri, gerçek derinler hiçbir zaman afişe olmuyorlar. Görevlerini ustaca yerine getirip bir kenardan kıs kıs gülüyorlar. Sayın savcım, Danıştay olayından bir saat önceki Muzaffer Tekin olmak için neler vermezdim ama ne mümkün.”