14.05.2018 - 12:25 | Son Güncellenme:
AA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, düşünce kuruluşu Chatham House'da yaptığı konuşmaya, katılımcıları selamlayarak başladı. Ziyaret vesilesiyle katılımcılarla birlikte olmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti aktaran Erdoğan, kendilerine bu imkanı sağlayan Chatham House yöneticilerine teşekkür etti.
Erdoğan, düşüncelerini "Türkiye'nin Bölgesel ve Küresel Vizyonu" başlığı çerçevesinde paylaştı. "Shekaspeare eğer bugün hayatta olsa ve 'Hamlet' adlı eserini tekrar yazsaydı, inanıyorum ki Prens Hamlet'e yine aynı şeyi söyletirdi, (Dünyanın çivisi çıkmış.)" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Suriye'de yıllardır gözlerinin önünde çocukları katledilen annelere, ebeveynlerinin ölümünü izleyen çocuklara bakıp da başka bir şey söyleyebilmek mümkün değildir. Filistin'de sadece son birkaç haftada yaklaşık 50 kişinin keskin nişancılar tarafından özellikle hedef alınarak öldürüldüğünü, evlerine geri dönmekten başka talebi olmayan bin civarında insanın kasten vurulduğunu görüp de başka bir şey söyleyebilmek mümkün değildir."
Erdoğan, yaklaşık 3,5 milyonu Türkiye'de misafir edilen mültecilerin trajedilerine bakıp da "Dünyanın çivisi çıkmış." demekten başka bir söz edilemeyeceğini belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
KELİMELER KİFAYETSİZ KALIYOR
"Afrika'da günde 1 doların altında para kazanıp ailesini doyurmaya çalışan bir babaya sorun bakalım o başka bir şey söyleyebilecek mi? Somali'deki, Yemen'deki, Afganistan'daki milyonlarca insan için ülkelerindeki içler acısı durumu anlatma konusunda kelimeler kifayetsiz kalıyor. Bu sorunların çözümüne öncülük etmekle sorumlu uluslararası toplum ise henüz terörizmle mücadelede ortak bir paydada buluşmayı dahi başaramadı. 'Senin teröristin kötü benim teröristim iyi.' mantığıyla bırakınız sorunların çözümünü yeni sorunlar ortaya çıkartılıyor."
Türkiye'nin Suriye'de yaşadığı sıkıntının tam da bu olduğunu vurgulayan Erdoğan, DEAŞ'la mücadelede en etkin operasyonu dünyada Türkiye'nin yaptığına dikkati çekti. Fırat Kalkanı Harekatı'nda 3 bin DEAŞ'lıyı etkisiz hale getirerek bu örgüte Suriye'de en büyük darbeyi Türkiye'nin vurduğuna işaret eden Erdoğan, "Bununla da kalmadık, DEAŞ bağlantılı 63 binden fazla kişiye ülkemize giriş yasağı koyduk. Terör örgütleriyle ilişkisi olduğundan şüphelenilen ve yasa dışı yollarla ülkemize giriş yapan yaklaşık 6 bin 200 şahsı sınır dışı ettik. DEAŞ ve El Kaide mensubu 11 binden fazla kişiyi gözaltına alarak bunlardan 3 bin 563'ünü tutukladık." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin PKK/PYD/YPG terör örgütüyle mücadelesine de değinerek, "Suriye'deki boşluktan istifadeyle sınırlarımız boyunca bir terör koridoru oluşturmaya çalışan PYD/YPG teröristlerine karşı mücadelemizde karşımıza güya müttefikimiz, güya terör karşıtı ülkeler çıkıyor. Buna rağmen Zeytin Dalı Harekatı'yla Afrin bölgesinden bu teröristleri temizledik, temizliyoruz. Şimdi sıra diğer bölgelerdedir. Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenliği konusunda en samimi ülkedir. Çünkü hala sınırlarımız içinde yaşayan 3,5 milyon Suriyeli sığınmacının kendi evlerine dönebilmelerinin yolu bu ülkenin yeniden güvenli hale gelmesidir." ifadesini kullandı.
MESELE KÜRT MESELESİ DEĞİL, TERÖRİZM MESELESİDİR
Türkiye'nin bugüne kadar sığınmacılar için 31 milyar dolar harcamasına rağmen Avrupa Birliği başta olmak üzere diğer ülkelerden ve kurumlardan ciddi bir destek alamadığına dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Suriye topraklarında Türkiye'nin güvenli hale getirdiği yerlere yüzbinlerce insan geri dönüp yerleşirken halen müttefiklerimizin desteklediği terör örgütlerinin kontrolü altındaki yerlere geri dönen kimse yoktur. İnsanlar karşılarındakilerin tıpkı DEAŞ'lılar gibi eli kanlı teröristler olduğunu biliyor. Kendilerini güvende hissetmedikleri için de geri dönmüyor. Siz bakmayın bu terör örgütünün Kürt kimliğini istismar ettiğine, bu terör örgütünün içerisinde Batı'nın birçok ülkesinden insanlar var ama adını 'Kürtçülük' veya 'Kürt'lerle kamufle etmek suretiyle dünyayı aldatmanın gayreti içerisindeler.
Ayn el Arab veya Kobani denen bölge PYD/YPG teröristlerinin kontrolünde. İsmi üzerinde Ayn el Arab bir Kürt bölgesi değildir, aslında Ayn el Arab 'Arap'ın gözü', yani Arapların aslında kendi yerleşim bölgesidir ama bu bölgenin halkı ülkemizde şu anda Şanlıurfa vilayetimizde yaşıyor. Eğer burada gerçekten Kürtlerin hakkı ve hukuku gözetilseydi bu insanlar Şanlıurfa'da değil sınırın karşı tarafında, kendi evlerinde yaşıyor olacaktı. Demek ki mesele Kürt meselesi değil, terörizm meselesidir. Biz terör örgütleriyle mücadelemizi ilkeli bir şekilde sonuna kadar sürdüreceğiz."
TERÖRE MÜCADELE
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de teröre karşı sürdürülen kararlı ve özverili mücadelenin hedeflerinden birinin de FETÖ terör örgütü olduğunu belirtti.
Başta 15 Temmuz darbe girişimi olmak üzere FETÖ'nün işlediği suçların adeta buz dağının görünen yüzü niteliğinde olduğunu ifade eden Erdoğan, "Bu örgütün ihtirasları tüm dünyayı tehdit edecek sapkınlıklara sahiptir. Ülkemizde bu örgütle ilgili kapsamlı davalar açılmış, adli takipler başlatılmıştır. İngiltere dahil tüm ülkelerden bu örgüte karşı adım atmalarını, sınırları içerisindeki örgüt mensuplarının ülkemize iadesini bekliyoruz." diye konuştu.
Avrupa'nın göbeğinde insanların inançları, dinleri, kültürleri, hayat biçimleri üzerinden ötekileştirildiğine dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
"İnanca ve kültüre dayalı ayrımcılık yanında insanlığın ortak geleceğini tehdit eden daha başka sorunlar var. Küresel ısınma konusunda hala küresel bir eylem planı ortaya konulamadı. Bu sorunun ana müsebbibi bazı ülkeler daha da bencilleşerek, küresel ekonomiyi korumacılık savaşlarının tehdidi altına soktular. Kitle imha silahlarının yayılmasının önüne geçme konusunda büyük emeklerle elde edilen diplomatik başarılar, tek taraflı tasarruflarla göz göre göre heba ediliyor."
ABD’nin Tel Aviv Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yine iç siyasi hesaplarla üç semavi dinin de kutsalı olan Kudüs'ün statüsünü değiştirmeye yönelik adımlar, uluslar arası toplumun tüm itirazlarına rağmen bugün hayata geçiriliyor. Bu tablo karşısında kendimizi 2. Dünya Savaşı öncesinin karanlık günlerinde hissetmekten alıkoyamıyoruz. Gerçekten de 'insan insanın kurdudur' sözünü haklı çıkartmaya çalışan bir tabloyla karşı karşıyayız. Halbuki biz insanı yaratılmışların en şereflisi olarak gören anlayışa sahip bir milletiz. Böyle olduğu için de bize ve tüm insanlığa dayatılmaya çalışılan bu tabloya biz itiraz ediyoruz. Dünya beşten büyüktür haykırışımızın gerisinde küresel güvenliğin sağlanması konusundaki işte bu haksızlıklara, adaletsizliklere, çifte standartlara, kayıtsızlıklara yönelik eleştirilerimiz bulunuyor."
TÜRKİYE OLARAK AÇIK ARA DÜNYANIN EN CÖMERT ÜLKESİYİZ
Erdoğan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin beş daimi üyeyle dünyayı yönetmesini asla kabullenemediklerini belirterek, "(Birleşmiş Milletlerin 196 üyesi de dönerli bir şekilde daimi üye olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde görev almalıdır) diyoruz. Eğer adaleti arıyorsak ve Birleşmiş Milletler adalet üzere tesis edilmişse bunun gereğini yapmalıyız. Susmak yerine, 'bana ne' demek yerine, dayatmaları kabul etmek yerine mücadeleyi tercih ediyoruz. Dünyanın çivisi çıktıysa o çiviyi yerine sokacak olan sert bir çekiç darbesi değildir, işleri düzeltecek olan umuttur, diyalogdur, zulme karşı ortak mücadele yürütmektir, paylaşmaktır. İşte bu noktada bir seçim yapmak gerekiyor, ya birbirimizin kurdu olup birbirimizi yiyip tüketeceğiz ya da dertlerimize birlikte derman bulacağız." ifadelerini kullandı.
Geçen hafta açıkladığı seçim manifestosunun kilit kavramlarını erdem, irade ve cesaret olarak ilan ettiklerini anımsatan Erdoğan, şunları söyledi:
"Bu kavramlar 16 yıllık iktidarımızın hem iç politika hem de dış politika vizyonumuzun temellerini oluşturmaktadır. Önümüzdeki tüm milli, bölgesel ve küresel meselelerin çözümünde erdem, irade ve cesaretle hareket etme sözünü milletimize vermiştik. Burada sizlerin vasıtasıyla aynı ahdi tüm insanlığa da ifade ediyoruz."
Türkiye'nin girişimci ve vicdani bir dış politika izlediğini, insani yardım konusunda da dünyada en ön sıralarda yer aldığını vurgulayan Erdoğan, "Bildiğiniz gibi dünyada insani yardım konusunda Amerika birinci sırada, biz ikinci sıradayız, İngiltere üçüncü sırada. Milli gelire oranla baktığımızda Türkiye birinci sırada, Amerika ikinci sırada, İngiltere daha sonra. İnsani yardımın milli gelire oranında Türkiye olarak açık ara dünyanın en cömert ülkesiyiz." dedi.
SİVİLLERE ASLA ZARAR VERMEYECEK ŞEKİLDE OPERASYONLARIMIZI YÜRÜTÜYORUZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin bölgesel ve küresel vizyonunun özünde herkes için barış, herkes için güvenlik, herkes için refah ilkelerinin olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
"Çok taraflı iş birliği bu bakımdan önemlidir. Türkiye olarak hem bölgemizde hem de dünyada dostluklarımızı 'kazan kazan' anlayışı etrafından kurmaya ve yükseltmeye çalışıyoruz. Bu vesileyle kadim medeniyetlerin beşiği olan Ortadoğu bölgesindeki durum üzerinde biraz daha ayrıntılı olarak durmak istiyorum. Sekizinci yılına giren Suriye ihtilafı siyasi, insani, güvenlik ve ekonomik boyutlarıyla İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana görülmemiş bir yıkıma yol açmıştır. En başından itibaren Suriye ihtilafının çözümü yolundaki gayretlere biz dahil olduk. Cenevre sürecine aktif katkıda bulunduk. Muhalefetin garantörü sıfatıyla Cenevre'nin tamamlayıcı unsuru olarak gördüğümüz Astana toplantılarından somut sonuçlar çıkması için büyük gayret sarf ettik. Sahada gerginliklerin azaltılması için gözlem noktaları tesisinden gerektiğinde terör örgütlerine fiili müdahaleye kadar her türlü inisiyatifi üstlendik."
Türkiye'nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla toplamda 4 bin kilometrekarelik alanı teröristlerden temizlediğini bildiren Erdoğan, İdlib bölgesinin güvenliği için Rusya ve İran ile başlatılan çalışmaların önemli bir noktaya getirildiğini söyledi.
Doğu Guta ve özellikle Duma'da yaşanan vahşete engel olamamanın derin üzüntüsü içerisinde olduklarını ifade eden Erdoğan, şöyle dedi:
"Türkiye, Suriye'de yürüttüğü operasyonlarda rejim başta olmak üzere diğer herkesten farklı bir yöntem kullanıyor. Biz sivillere asla zarar vermeyecek şekilde operasyonlarımızı yürütüyoruz. Sivilleri kendilerine kalkan yapan teröristler karşısında gerektiğinde biz kayıp vermeyi göze alıyoruz ama sivillere kesinlikle zarar vermiyoruz. Buna karşılık Suriye'nin her yerinde hem rejim güçleri hem teröristler hem de rejimle ve teröristlerle birlikte hareket eden ülkelerin güçleri kesinlikle böyle bir hassasiyete sahip değildir. Bunun için ülkede çoğunluğu çocuk, kadın, yaşlı olmak üzere 1 milyona yakın insan hayatını kaybetmiş, tarihi şehirler yerle bir edilmiştir."
EL-BAB VE AFRİN OPERASYONLARI
Erdoğan, Türkiye'nin El-Bab ve Afrin'e girdikten sonra çekilen fotoğraflar ile Halep'te, Doğu Guta'da, Rakka'da yapılan operasyonlar sonrası çekilen fotoğrafların karşılaştırılmasını istedi.
"Hiçbir söze gerek yok, farkı orada göreceksiniz." diyen Erdoğan, Türkiye'nin güvenli hale getirdiği yerlerin, Doğu Guta ve Humus başta olmak üzere rejimin katliamlarından kaçan Suriyelilerin sığındığı yerler haline dönüştüğünü söyledi.
Son günlerde giderek tırmanan bir başka sorun alanının da İran olduğunu belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Biz, bölgemizin istikrarı için İran'ın yapıcı katkılarından istifade etmekte yarar görüyoruz. İran ile siyasi diyaloğumuzun, uluslararası toplumun da menfaatine olduğunu kesinlikle düşünüyoruz. İran'ın nükleer programı konusunda ortaya konan kapsamlı ortak eylem planı, korunması gereken önemli bir diplomatik başarıdır. Uluslarası Atom Enerjisi Ajansının tüm raporlarında İran'ın bu plana uyduğu belirtiliyor. İran'la tesis edilecek iyi ilişkiler aynı zamanda istikrarlı, demokratik, müreffeh ve birleşik bir Irak'ın geleceği bakımından da önemlidir. Seçimlerin henüz yeni yapıldığı bu ülkede, uzlaşma ve kapsayıcılık ilkeleri çerçevesinde bir hükümetin kurulmasını bekliyoruz."
LİBYA HALKINI DESTEKLİYORUZ
Erdoğan, Yemen ve Libya'daki gelişmelere de dikkati çekerek, Yemen'deki krizin dördüncü yılına girdiğini, sorunun giderek daha karmaşık bir hal aldığını ifade etti.
Ülkedeki insani kriz ve kaosun en çok DEAŞ ve El-Kaide gibi terör örgütlerine yaradığına değinen Erdoğan, "Türkiye olarak, Yemen'in toprak bütünlüğü temelinde kapsayıcı bir siyasi çözümden yanayız." dedi.
Libya'nın da birlik içinde olmayı ve hızla normale dönmeyi hak eden bir ülke olduğunu vurgulayan Erdoğan, 2015'te imzalanan Libya Siyasi Anlaşması'nın bu konuda önemli bir imkan olduğunu kaydetti. Erdoğan, Libya'da uzlaşmayı sağlamak ve ülkeyi yeniden inşa etmek için çalışan Libya halkını, başkanlık konseyini ve milli mutabakat hükümetini desteklediklerini bildirdi.
Körfez ülkeleri arasındaki gerilimi yakından takip ettiklerini belirten Erdoğan, Körfez bölgesinde barışın ve huzurun kalıcı olmasını diledi.
AMERİKA ARABULUCULUK ROLÜNÜ YİTİRMİŞTİR
İsrail-Filistin geriliminin, Ortadoğu bölgesini on yıllardır istikrarsızlığa sürükleyen en önemli sorunların başında geldiğine dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Biz, 1967 sınırları dahilinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi devamlılığa sahip bir Filistin devletinin kurulmasının, bölgede kalıcı barış ve istikrarın tesisi için yegane yol olduğunu hep söyledik ve söylüyoruz. Bugün ABD'nin büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma yönündeki kararını, özellikle de uygulama noktasında çok çok talihsiz buluyoruz. Uluslar arası hukuku çiğneyen, Birleşmiş Milletler kararlarına aykırı bu kararı bir kez daha reddediyoruz. Son adımı ile Amerika, çözümün değil, sorunun bir parçası olmayı tercih ederek Ortadoğu barış sürecindeki arabuluculuk rolünü yitirmiştir, kaybetmiştir. Uluslar arası toplum bir an önce üzerine düşeni yaparak İsrail'in artan saldırganlığını ve Filistin halkına yönelik ihlallerini sona erdirmek için süratle harekete geçmelidir."
Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı olarak bu atılan adımın insanlığın barışına hizmet etmediğini, tam aksine bölgenin ve insanlığın birbirine düşmesi, bölgeyi karıştırmak için adeta bir "fitil ateşlemesi" olduğunu dile getirdi.
MÜZAKERE SÜRECİ ZİYADESİYLE SİYASİLEŞTİRİLMİŞ, ZORLAŞTIRILMIŞTIR
Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerinin tarihi derinliğe sahip olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Avrupa'nın ve neredeyse tüm Avrupa kurumlarının bir parçası, çoğunun da kurucusu olan bir ülkeyiz. Avrupa Birliği'ne tam üyelik, her şeye rağmen stratejik hedefimiz olmayı sürdürüyoruz." dedi.
Erdoğan, Türkiye olarak katılım sürecinde üzerine düşeni en başından itibaren samimi bir gayretle yerine getirdiklerini ifade ederek, şunları aktardı:
"Buna rağmen, teknik bir konu olan müzakere süreci, ziyadesiyle siyasileştirilmiş, zorlaştırılmıştır. Diğer yandan Türkiye'de Arnavutluk nüfusundan daha fazla Arnavut, Bosna-Hersek'tekinden daha fazla Boşnak yaşıyor. Türkiye, böyle bir ülke. Buna rağmen bölgeye sınırı dahi bulunmayan bazı ülkeler, Türkiye'yi Balkanlar'da hasım bir güç gibi göstermeye çalışıyor. Böyle şey olur mu? Biz Balkanlar'ı bir nüfus alanı olarak değil iş birliği alanı olarak görüyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs konusunda da değerlendirmelerde bulunarak, "Kıbrıs Türk tarafı, Türkiye'nin güçlü desteğiyle yarım asırdır hep çözüm yönünde çaba harcamıştır. Kıbrıs Rum tarafı ise bir türlü Kıbrıslı Türkler ile siyasi eşitlik temelinde ortaklık kurmaya yanaşmamıştır. Rum tarafı, Doğu Akdeniz'deki tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerini sürdürmekte ısrar ederse, bölgedeki güvenlik ve istikrar sürekli tehlikede olacaktır. Bunu açık ve net söylüyorum." diye konuştu.
ÇİN ÖNEMLİ AKTÖR
Güney Kore ve Kuzey Kore arasındaki gerilimin yerini barış atmosferine bırakmış olmasından memnuniyet duyduğunu aktaran Erdoğan, Güney Kore'ye yaptıkları ziyarette bu düşüncelerini dile getirdiğini söyledi.
Erdoğan, Çin'in de bölgede ve dünyada son derece önemli bir aktör olduğunun altını çizerek, "Çin'in kuşak ve yol girişimi uzun vadede son derece önemli etkileri olabilecek projedir ve biz bu projenin içerisinde önemli bir aktörüz. Türkiye olarak, Çin ile Avrupa arasında önemli bir ticari ve insani bağlantı olacak tarihi İpek Yolu'nun canlandırılması girişimine destek veriyoruz." diye konuştu.
Erdoğan, Kafkasya ve Orta Asya'da da kalıcı barış, kalkınma ve refah için tüm girişimleri desteklerini vurgulayarak, "Bu tabloda eksik olan tek ülke Ermenistan'dır. Ermenistan yönetiminde makul bir yaklaşım ve aklı selim göreceğimiz günleri de özellikle bekliyoruz." dedi.
Afganistan'daki güvenlik durumunun da kırılganlığını sürdürdüğünü dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"İstikrar ve güvenlik sağlanması için NATO'nun Afganistan'daki kararlı destek görevinde yer almaya devam edeceğiz. Afganistan odaklı bölgesel iş birliğinin geliştirilmesi konusunda da çalışmalarımız var.
Rohingyaların yaşadığı insani trajedi, bölgenin ötesinde küresel boyutta sorunlara ve güvenlik risklerine neden olabilecek niteliktedir. Bangladeş'te bulunan ve yakın bir gelecekte de evlerine dönmeleri pek mümkün görünmeyen Rohingya mültecilerinin hayat şartlarının iyileştirilmesi gayretlerini destekliyoruz. Uluslararası toplumun Rohingya Müslümanlarına daha çok destek sağlamasını bekliyoruz."
TARİHİNİN EN BÜYÜK REFORMLARI BİZZAT BİZİM DÖNEMİMİZDE GERÇEKLEŞTİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de 24 Haziran'da Cumhurbaşkanı ve 27. Dönem Milletvekili Seçimleri'nin yapılacağını anımsatarak, "Ülkemizin, geçtiğimiz 16 yılında iktidarda olan bir partinin genel başkanı olarak vesayetten darbeye kadar maruz kaldığımız tüm saldırılara rağmen, demokrasiden, hukuktan, hak ve özgürlüklerden asla geri adım atmadık. Türkiye, demokraside ve ekonomide tarihinin en büyük reformlarını bizzat bizim dönemimizde gerçekleştirdi." diye konuştu.
Reformları devam ettirme kararlılığında olduklarını vurgulayan Erdoğan, "Dış politikada da aynı şekilde bölgesel ve küresel barışın, istikrarın ve adaletin sağlanmasına yönelik çabalarımızı bundan sonra da sürdüreceğiz." dedi.
Erdoğan, İngiltere ile yakın iş birliğini yeni dönemde daha da ilerleteceklerine inandığını dile getirdi.
Chatham House'daki programda, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanı Berat Albayrak, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli ile Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın da yer aldı.