29.03.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
İSTANBUL Milliyet
Harp Akademileri Komutanlığı’nı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Öz kardeşimden öz evladımdan farkınız yok’ dediği kuvvet komutanları ve subaylara hitap ederek, “Son dönemde çok şehit verdik ama şehitlerin dökülen kanlarının tek bir damlası bile boşa gitmedi. Çünkü bu sayede bölgeyi ve halkı yeniden kazandık” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Harp Akademileri’nde tören mangası karşıladı. Karşılamada Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve kuvvet komutanları ile Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da hazır bulundu. Erdoğan, Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi’nde kuvvet komutanları ve subaylara terörle mücadele konusunda özetle şu açıklamalarda bulundu:
5 bin 359 terörist
“Bölücü terör örgütüne karşı operasyonların başladığı geçen temmuz ayından bugüne kadar 215’i asker, 133’ü polis, 7’si korucu olmak üzere toplam 355 şehit verdik. Hamdolsun, şehitlerimizin kanını yerde bırakmıyoruz. Aynı dönemde, yurt içi ve yurt dışında toplam ölü, yaralı, yakalama olarak 5 bin 359 terörist etkisiz hale getirildi. Ama bu durum, şehitlerimizin acılarının yüreğimizi daima yakmaya devam edeceği gerçeğini değiştirmiyor. Dünyanın farklı yerlerindeki terör saldırıları ve tehditlerin, ülkeleri ciddi tedbirler almaya yönelttiğini görüyoruz. Bu tedbirlerin tamamıyla ilgili temel eleştiri, özgürlük-güvenlik dengesinin, özgürlükler aleyhine bozulduğu yönündedir. Özgürlük-güvenlik dengesini en sağlıklı koruyabilen ülke, Türkiye’dir. Çünkü biz vatandaşlarımızın özgürlük alanını değil, teröristlerin hareket alanını kısıtlamak için çalışıyoruz. Biz, teröristlere ve onlara her türlü desteği sağlayan iç ve dış tüm güçlere rağmen, demokrasiden, insan haklarından taviz vermeden yolumuzda yürümeyi sürdüreceğiz.”
“Demokratik Açılım” diyerek başlattıkları çalışmaları “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” adı altında daha ileri bir seviyeye taşıdıklarını, son olarak da çalışmaları, “Çözüm Süreci” başlığı altında, 30 yılı aşkın süredir devam eden silahlı eylemleri kalıcı olarak bitirmeyi hedef alan bir safhaya getirdiklerini anlatan Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü;
“Bu çalışmaları, kimi kesimler ihtiyatla karşılandı, hatta eleştirdi. Ama şundan emin olun, ne yaptıysak ülkemizin ve milletimizin birliğini, beraberliğini güçlendirmek, bekasını güvence altına almak için yaptık. Biz bu faaliyetleri yürütürken, Türkiye ve bölgeyle ilgili farklı niyetler peşinde olan kesimler de boş durmadı. Bölücü örgüt üzerinden, bölgede etkinliği olan bir siyasi partiyi de güdümlerine alarak, terörün kaynaklarını kurutma konusunda kat ettiğimiz mesafeyi ortadan kaldırmaya yönelik karşı bir hamle başlatıldı. Önce, Çözüm Süreci diye adlandırdığımız dönem istismar edilerek, bölücü terör örgütünün şehirlerde yapılanması sağlandı. Ardından, provokatif bir takım gösterilerle, eylemlerle, saldırılarla bölge yeniden çatışma ortamına sürüklendi. Tabii bu süreçte, Paralel Devlet Yapılanması adını verdiğimiz şer örgütün ordumuz ile istihbarat ve polis teşkilatlarımız içinde yol açtığı ağır tahribatın sancılarını da yaşadık. Temmuz ayından bu yana Türkiye bölücü terör örgütünün, geçmişte yaşananlardan çok daha farklı ve çok daha ağır saldırısı altındadır. Son dönemde çok şehit verdik ama şehitlerin döktükleri kanların tek bir damlası bile boşa gitmedi. Çünkü bu sayede bölgeyi ve halkı yeniden kazandık. Biz, bin yıldır bu toprakları şehitlerimizin kanlarıyla yoğurarak vatan haline dönüştürdük. Şayet bu coğrafyada yaşamaya devam edeceksek, bu bedelleri ödemeyi hep göze almak zorundayız.”
‘Yanak yanağa fotoğraf çekiyor’
Cumhurbaşkanı, Can Dündar ve Erdem Gül’ün yargılandıkları davayı takip eden diplomatları da şöyle eleştirdi: “Bir ülkenin başkonsolosu, kalkmış, casusluk suçundan yargılanan bir gazetecinin davasına destek olmaya gidiyor, yetmiyor bir de kendisiyle yanak yanağa fotoğraf çektirip yayınlıyor. Bununla da yetinmiyor, sosyal medyada ‘Türkiye’nin nasıl bir ülke olmak istediğine karar vermesi gerektiği’ gibi, haddini aşan ifadeler kullanabiliyor. Bu kişi, hala ülkemizde görevini sürdürebiliyorsa, bizim alicenaplığımız, misafirperverliğimiz sayesindedir. Başka bir yerde, bu tür davranışlar sergileyen diplomatları bir gün bile barındırmazlar.”
‘Öz evladımdan farkınız yok’
Gerektiğinde devletin kadife eldiven içindeki demir yumruğunu, teröristin tepesine geçirmekte kesinlikle tereddüt etmeyeceklerini ifade eden Erdoğan, “Saldırıların gerisindeki asıl gayeyi halkımız gayet net şekilde görüyor. Meselebizim bu coğrafyadaki varlığımız. Her fırsatta söylüyorum, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Sizlerin huzurunda buna bir de tek ordu, tek komutan vurgusunu da eklemek isterim. Burada bulunan tüm subaylarımız, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tüm mensupları, Başkomutan sıfatıyla benim yakın mesai arkadaşlarımdır. Hayatım boyunca, inanmadığım hiçbir şeyi söylemedim; bu yüzden başım çok belaya girmiş olsa da, hep hasbi konuştum, hasbi davrandım. Şimdi de diyorum ki; buradaki her bir subayımızın benim için öz kardeşimden, öz evladımdan, yakın çalışma ekibimden en küçük bir farkı yoktur. Sizler gibi yiğit, cesur, eğitimli, bilgili, dirayetli ve sadakatli mesai arkadaşlarına sahip olduğum için, ne kadar iftihar etsem azdır. Rabbim her birinizi korusun; çalışmalarınızda sizlere güç, kuvvet versin.”
Avrupa ikazımızı dinlemedi
Terör örgütleriyle bağlantıları yüzünden 38 bin yabancı uyruklu kişiye Türkiye’ye giriş yasağı koyulduğu bilgisini veren Cumhurbaşkanı, bu kişilerin 3 bin 500’e yakınının yakalanıp sınır dışı edildiğini bine yakının da tutuklandığını ve ilgili ülkelerin ikaz edildiğini söyledi. “Belçika’daki acı hadise gösterdi ki bu ikazlarımız hiçbir şekilde dikkate alınmamış, bildirdiğimiz teröristlerle ilgili en küçük bir işlem dahi yapılmamış” diyen Erdoğan, ikaz edilen kişileri takip etmeyen Avrupa ülkelerine şu sözlerle tepki gösterdi:
“Şayet Paris ve Brüksel saldırıları olmasaydı, Avrupa ülkelerinin bu meseleye bakışı şu şekildeydi; ‘Terör örgütleriyle bağlantılı isimler, yeter ki bizim topraklarımızda eylem yapmasın, onun yerine gitsin Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta veya başka yerlerde ne yapıyorlarsa yapsınlar.’ İşte böyle bir çifte standart söz konusuydu. Terör yılan gibidir, kucağınızda beslerseniz, bir gün döner sizi de sokar diyerek uyardık. Hangi ikazları yaptıysak, maalesef dinletemedik. Sonunda o yılanlar kendilerini de sokmaya, o mayınlar kendi ayakları altında da patlamaya başladı.”
Medya eleştirisi
Terör örgütlerinin mensupları her yakalandığında, medyada bir furyanın başladığını belirten Erdağan, “Neymiş efendim… Masum öğrenciler, masum gençler, masum insanlar devlet tarafından taciz ediliyormuş, tehdit ediliyormuş, takip ediliyormuş. Avukat, gazeteci, siyasetçi, öğrenci, öğretim elemanı gibi kimlikler altında faaliyet gösteren terör yandaşlarını korumak için başlatılan bu kampanyalar, ciddi bir uluslararası destekle yürütülüyor. Ankara’daki bombalı eylemi gerçekleştiren terörist için o avukatların, o öğretim üyelerinin, o medya mensuplarının yürüttükleri kampanyayı unuttuk sanıyorlarsa, yanılıyorlar. Teröristleri cici çocuklar olarak pazarlamak için yerli ve yabancı medyanın nasıl seferber olduğunu çok iyi biliyoruz. Genel Yayın Yönetmeninin casusluk suçuyla yargılandığı bir gazetenin, Kandil’deki teröristleri birer ekolojik kahraman olarak göstermek için adeta kendini paraladığı haberleri, röportajları gayet iyi hatırlıyoruz” ifadelerini kullandı.