05.02.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
HRANT DİNK'İN AVUKATI FETHİYE ÇETİN, SUİKASTI BÖYLE YORUMLADI: FETHİYE ÇETİN: Önümüzdeki tablo çok karanlık görünüyor. Son yıllarda kışkırtılan milliyetçilik, çatışmacı kültür, linç girişimlerine baktığımızda bu cinayet aslında geliyorum demiştir. 11 ay önce Emniyet'e ihbar edilmesine rağmen Hrant'ın korunmaması, katil zanlısının bir kahraman gibi karşılanması bayraklı video çekimleri, bu ve buna benzer olaylar daha önceki cinayetlerden farklı olarak ilk kez kamuoyu önüne çıkıyor. Tabii çok sarsıcı. İyi tarafı artık bunlar gizlenemiyor ve açığa çıkıyor. Umut verici olan budur. Hrant Dink'in cenaze töreni çok önemliydi. 100 bini aşkın insan geldi. Bunlar her kesimden insanlardı, "Artık yeter" dediler. Ve yöneticilere bir mesaj verdiler: "Düşmanlık politikalarından vazgeçin" dediler. DERYA SAZAK: Hrant Dink davasını üstlenecek avukatlardan biri olarak, Trabzon'daki çeteyi, cinayetin azmettirici olarak gözaltına alınan Erhan Tuncel'in muhbir çıkmasını ve "Hrant'ın öldürüleceğini 11 ay önce Emniyet'e bildirmesini", cinayet zanlısı Ogün Samast'ın Samsun Emniyeti'nde çekilen bayraklı görüntülerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Suikastın ardındaki karanlığı aydınlatabilecek misiniz? Almalar 'Türküz' dedi - Karşı saldırıya geçenlerin milliyetlerinden korkuları mı var, diye düşünüyorum. Bir cenaze töreninde "Hepimiz Ermeniyiz" diyenlerin Ermeni olacağını mı düşünüyorlar? Böyle şey olur mu? ABD işgali üzerine burada insanlar "Hepimiz Iraklıyız" diye yürüdü. Almanya'da Solingen'de Türkler yakıldıklarında Almanlar "Hepimiz Türküz" diye dayanışma yaptılar. Hrant, Ermeni olduğu için öldürüldü. Etnik nefret nedeniyle öldürüldü. O nedenle insanlar çıkıp "Hepimiz Ermeniyiz" diye tepki gösterdiler. Bu bir empatiydi. Sanıyorum bazı çevreleri cenazenin yığınsallığı ve insanların o sessiz halleriyle güçlü bir mesaj vermeleri rahatsız etti. İstanbul'da 100 bini aşkın kişinin "Hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeniyiz" diye yürümesini çarpıtanlar da oldu. 'Uzun yıllar tartışılacak' - Hrant yazdığı son derece masum bir yazı ve mecazi bir söz nedeniyle haksız saldırılara uğradı. "Türk düşmanı" olarak lanse edildi. Tetikçilerin Hrant'ın yazılarını okudukları kanısında değilim. Aslında Ermeni kimliği üzerine yazdığı bu yazıda Hrant'ın Ermeni diasporasıyla bir tartışması var. Kendi cemaatiyle tartışıyor. Ermeni diasporasının Türk olgusunu kendi kimliğine yanlış yerleştirdiğini savunuyor. Hrant'ı yargıya şikâyet eden dilekçelerde bile "ırkçı" bir yaklaşım ve nefret var. Ne yazık ki savcılar onu hedef alanlara değil Hrant'a dava açtılar. Bunun önyargılı bir okuma olduğundan kaygılanıyordum. O yüzden bilirkişiye gitmesini istedik. Bilirkişiler "Suç yoktur" dediler. Biz "Beraat edeceğiz" diye düşünürken Kerinçsiz grubu sahneye çıktı. Bilirkişileri şikâyet ettiler. Mahkemeleri bastılar. Beraat etmesini önlemek için. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı çok uğraştı "Suç yoktur" diye. Yargıtay Hrant'ın mahkûmiyetini onayladı. Çok acı. Bu bir hukuk cinayetidir. Uzun yıllar tartışılacaktır. Son mahkemede, Hrant'ı polis Şişli Adliyesi'ne dışarıdaki azgın kalabalıktan ürktüğü için garajdan aldı. Asansörden çıktığımızda saldırgan grubun içine düştük. Polis kordonuna rağmen Hrant'a vuranlar, küfredenler, tükürenler oldu. Hrant, asıl orada vuruldu. Hrant Dink'in mahkûmiyetine, aşırı milliyetçi çevrelerce "Türklüğü aşağıladığı" gerekçesiyle hedef gösterilip öldürülmesine yol açan 301'e dayalı davalar ne olacak? - 11 Ocak'ta başvurumuzu yaptık, 19 Ocak'ta Hrant öldürüldü. AİHM'ye de başvurmuştunuz. - Hrant, duruşmalarında da öyle davrandı. Destek istemezdi. Kimseyle çatışma içine girmek istemezdi. Aleyhinde çıkan yazılar üzerine, "Suç duyurusunda bulunalım" derdim. Kabul etmezdi. Gelen tehditler konusunda da öyleydi. Sadece bir tehdidi bana sordu, "Ne yapalım?" diye. Bursa'dan gelen 'Gestapo' imzalı tehdit mektubunu bana verdi. Ailesine yöneldiği için önemsedi. "Kendine dikkat et" diyorduk. "Ne yapayım, taksiyle gidip geliyorum" diyordu. Hrant'ın aldığı tehditlerden ne ölçüde haberdardınız? 12 ve 19 Ocak tarihli Agos'ta başına gelecekleri yazmış. Savcılığa başvurusu var. Erhan Tuncel, Trabzon Emniyeti'ne 11 ay önce Yasin Hayal'in Hrant'ı öldüreceğini bildirmiş. Buna rağmen korunamadı? 'Devlete dava açacağız' - Elbette. Dava süreçleri birkaç koldan gidecek. Bir cinayet soruşturması ve ceza davası var. Ceza hukukunda yetkin arkadaşlarımız çalışmaya başladılar. AİHM ayağı var. Diğer taraftan devlete "yaşam hakkını korumadığı" için açılacak bir dava var. Tedbir almayanlarla ilgili tek tek dava açılacak. Valiliğe çağrılma olayı var, "Ayağını denk al" diye uyarıyor vali yardımcısı. Bu olayın da üzerine gidecek misiniz? - Bir hukukçu olarak ancak soruşturmanın gizliliğini ihlal etmeden, medyaya yansıyan bilgiler çerçevesinde değerlendirme yapabilirim. Benim görebildiğim son derece profesyonelce hazırlanmış bir senaryo var. Yasin Hayal diyor ki, "Silahı, ölen bir arkadaşımdan aldım." Adam ölmüş olduğu için silahın üzerinden gidilemeyecek! Belli ki düşünülmüş. Tetikçinin 17 yaşında biri seçilmesi de tesadüf olamaz. Ogün diyor ki, 17'sinde geldim diyor. 18 Ocak'ta ne yaptığı belli değil. Bu üç beş lümpen gencin "Hrant Dink diye bir Türk düşmanı var, hadi gidip vuralım" diye işlediği bir cinayet değil. Son derece organize bir şey. Cinayet senaryosu önceden, üç beş kişi arasında kalsın diye yazılmış. Eğer poliste hazırlanmadıysa, dışarıda planlanmış.Siyasi irade Şemdinli ve Danıştay saldırılarının üzerine gidebilmiş olsaydı, Hrant Dink cinayeti işlenemezdi. Bu cinayetin arkasındaki sis perdesi kaldırılıp asıl failler ortaya çıkarılmazsa daha çok cinayetin arkasından ağlarız. Pelitli'deki 3-5 kişinin yapacağı iş değil, arkasındaki güçler mutlaka açığa çıkarılmalı. Ogün tetikçi olarak yukarıdaki adamı bilmiyor olabilir. Devletin içinde çok önemli isimlere kadar gideceğini düşünüyorum. Şu ana kadar ortaya çıkan üç isim "Erhan, Yasin ve Ogün" ilişkileri açısından olayın aydınlatıldığı kanısında mısınız? 'Anneannem'i iyi niyetle yazdım - Agos'un ve Hrant'ın bu öyküde çok önemli bir yeri var. Anneannemin serüvenini 20'li yaşlarımda öğrendim. O zaman benden Amerika'daki yakınlarını bulmamı istemişti. Annemler biliyormuş ama bize söylemiyorlar. Kitaptan sonra Elazığ Maden'e gittim. Orada gördüm ki, birlikte okula gittiğim çocukluk arkadaşım da Ermeniymiş. Anneannem bir jandarma onbaşısı tarafından evlat ediniliyor. Erkek kardeşi de bir başka köyden ailenin yanına gönderiliyor. Anneannem benim gibi 7-8 kız vardı diyor. 15-16 yaşında evlendiriliyor. Bir gün dedem koşa koşa geliyor. "Müjdemi ver, erkek kardeşini buldum, Amerika'dan mektup gelmiş..." Hoşgörü konusunda bunlar çok önemli şey. Anneannem ve benzerlerine halk arasında "kılıç artığı" denildiğini ben çok sonradan öğrendim. 1915 öncesi koca aileden iki kadın ancak Halep'e ulaşabiliyor. Anneannemin annesi, daha önce ABD'ye giden kocasıyla 1920'lerde buluşabiliyor. Diğerleri yolda telef oluyor. Anneannem 1970'lerin ortasında bana "ABD'deki ailemi bulun" deyince şaşırdım. Dedemle onu teyze çocukları biliyorduk. Dedem de bize hoş hikâyeler anlatırdı, "Anneanneniz bana aşık oldu, ben çok yakışıklıydım" diye. Ben çok üzerine düştüm, başlangıçta konuşmuyordu o travmayı hatırlamak istemediği için eliyle dizine vurur, yüzümüze bakmazdı. Sonradan açıldı. İki yıl önce "Anneannem' diye bir kitabınız yayımlandı. Elazığ Madenli bir ailesiniz ve yıllar sonra anneannenizin adının Seher değil, Heranuş olduğunu öğreniyorsunuz. ABD'deki akrabaları Gadaryanlarla buluşuyorsunuz. Ben o zaman kâğıt kaleme aldım yanına oturdum. Seher kendi ismi değilmiş. Ermeni bir ailenin kızı olduğunu, Gadaryanlar'ın Amerika'ya göç ettiğini anlattı. Hepsi doğru çıktı. 2000 yılında ölüm ilanını AGOS'a verdim. 2004 yılında ABD'de Margaret Teyze ile buluştuk. Son dönemde hep düşmanlık ve nefret üzerinden politika yapıldığı için ben anneannemin öyküsünü özellikle kitap yaptım. 1915'i sadece soykırım mı değil mi, diye ölenler üzerinden tartışıyoruz. Sürekli düşmanlık üretiliyor. Ders kitaplarında da bunu görüyoruz. Düşmanlık ekiliyor. Tanıma ya da sayılara takılmadan, mutlak iyiler ya da kötüler gibi bakış açılarından uzak insani bir açıdan anneannemin öyküsünü yazdım. Ailenin bulunmasına Agos'taki ilan yardım etmişti. Hrant'ın o gün beni aradı, yağmurlu bir gündü çok zor gittim trafikten, beni gözleri dolu dolu karşıladı. Amerika ile konuştuk. Bir konyak açtı, sevinçle içtik. Agos'ta çıkan ilan 301'in kaldırılması lazım - Ne yazık ki Hrant 301 nedeniyle hedef haline getirildi. 301'in böyle bir işlevi oldu. You Tube'e bir klip göndermişler, Kurtlar falan var, Hrant Dink'in görüntüsü ekrana geliyor, o gidiyor Orhan Pamuk geliyor. Sonra da Elif Şafak. Adalet Bakanı "Uygulamayı görelim" demişti, Hrant öldürüldükten sonra bunun altından nasıl kalkacak Cemil Çiçek? Ortada bir sürü tetikçi var, 301'i bu şekilde sürdürmek yeni cinayetler için insanları hedef haline getirmek demektir. 301'in kaldırılması lazım. Demokratik hukuk devletinde korunacak olan bireydir oysa bu yasa kurumları koruyor. Devlet zaten güçlüdür, insan haklarını merkezine alan demokratik hukuk devletinde bireyi korumak esastır. "Türklük" tanımında da taraflar anlaşamıyor. Adalet Bakanı bu olayda çok kötü sınav verdi, istifa etmelidir. Cenazede atılan "Katil 301" sloganlarına ne diyorsunuz? - Elbette ama bizde öyle ahlaki bir gelenek yok. Cinayet geliyorum dedi ama toplum olarak seyirci kaldık. Hrant Dink herkesin bilgisi dahilinde öldürüldü. İçişleri Bakanı, İstanbul Emniyet Müdürü, bu olay üzerine onların da istifası gerekmez mi? Kimlik bunalımı yaşamadım - Batıdan gelenler hep "Kimlik bunalımı yaşadınız mı?" diye sordular. Hayır, yaşamadım. Biz o kadar iç içeyiz ve birbirimize benziyoruz ki, bir fark göremezsiniz. Geleneklerimiz göreneklerimiz aynı. Niye kimlik bunalımı yaşayayım? Anneannemin öyküsü bende azınlıklar konusunda daha fazla duyarlılık ve farkındalık yarattı.Her ulus devletin inşasında travmalar oluyor, bir milliyetçilik ve onun üzerinden resmi tarih yazılıyor, kolektif bir hafıza oluşturuluyor ama son yıllarda Türkiye'de daha önce yaşamadığımız nefret dalgasıyla karşı karşıyayız. Düşmanlık üreten bu dili değiştirmeliyiz.Hrant'ın cenaze töreni umut vericiydi. Rakel Dink'in mektubundaki gibi, bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadıkça bir şey yapamayız. Kitaptan sonra ne tür tepkiler aldınız? Fethiye Çetin Elazığ'ın Maden ilçesinde doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. İstanbul Barosu, İnsan Hakları Yürütme Kurulu üyeliği ve Azınlık Hakları Çalışma Grubu'nun sözcülüğünü yaptı. Avukat Fethiye Çetin, 2004 yılında Metis Yayınları'ndan çıkan "Anneannem" kitabıyla 1915 olayları sırasında yaşanmış gerçek bir öyküyü günümüze taşıdı.Fethiye Çetin, anneannesi Seher Hanım'ın 'sırrı'nı 1970'lerin ortasında 24-25 yaşlarında öğreniyor. Seher, tıpkı kocası gibi ölene dek beş vakit namaz kılmasına karşın 1913'te Palu'da okula başladığı sırada sürgüne uğrayan Gadaryan ailesinin Ermeni kızıdır. Fethiye Çetin, 301 savunmasında ve AİHM'ye açılan davada Hrant Dink'in avukatlığını yapıyordu. Fethiye Çetin kimdir?