09.07.2020 - 23:39 | Son Güncellenme:
Bakan Gül, TRT Haber canlı yayınında gündeme yönelik soruları yanıtladı.
Çoklu baro düzenlemesine yönelik eleştiriler ve konuyla ilgili tarafların görüşünün alınmadığına ilişkin iddiaların hatırlatılması üzerine Bakan Gül, "Barolarla ilgili tüm süreçte biz bakanlık olarak da Türkiye Barolar Birliği Başkanımız değerli meslektaşım Sayın Metin Feyzioğlu ve tüm baro başkanı arkadaşlarımızla her zaman diyalog içerisindeyiz." diye konuştu.
Yargı Reformu Strateji Belgesi hazırlanırken de süreci müzakere ve diyalog çerçevesinde sürdürdüklerini belirten Gül, kanun hazırlanırken de Barolar Birliği Başkanı ve 40'a yakın baro başkanının 4 saatlik bir toplantıda görüşlerini alarak müzakere ettiklerini dile getirdi.
"Diyalog kapısı her zaman açıktı ve biz bu anlamda her türlü önerileri de almaya, dinlemeye çalıştık." diyen ve Türkiye'de 1969'dan beri yürürlükte olan, zaman zaman değişmiş bir Avukatlık Kanunu bulunduğunu hatırlatan Gül, bu süreçte avukatlık mesleğinin daha güçlü olmasına savunmanın daha da güçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapıldığını hatırlattı.
Gül, "Bu süreçte de yine hem yargı reformu sürecinde hem Meclis aşamasında AK Parti ve MHP birlikte bu teklifi veren partiler olarak da toplumun her kesiminin, sivil toplum kuruluşlarının önerilerini almıştır ve müzakereci katılımcı bir şekilde bu süreci yürütmeye çalışmışlardır." şeklinde konuştu.
Düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğuna yönelik bir soru üzerine Gül, yargının üç ayağının olduğunu, bunun da iddia, savunma ve yargılama olduğunu söyledi.
Avukatların güçlü bir şekilde mesleğini ifa etmesinin yargının üç önemli sac ayağından birisi olduğuna işaret eden Gül, savunmanın güçlendirilmesinin her zaman çalışmalarının başında yer aldığını bildirdi.
AK Parti döneminde avukatlık mesleğinin güçlendirilmesi ve bu anlamda birtakım hakların verilmesine yönelik önemli reformlar yapıldığına değinen Bakan Gül, avukatların gündemi neyse kendi meselelerinin de o olduğunu anlattı.
Bazı baroların gündemi ile avukatların gündeminin bazen farklı olabildiğine işaret eden Abdulhamit Gül, "Barolar mesleki örgütlenme, mesleki dayanışma, savunma nasıl daha fazla güçlenir, insanlar yargıya nasıl güvenir yani bir yerde hakim, savcı ve avukat üçlüsü, yargının 3 sac ayağı ne kadar güçlü olursa vatandaşlarımızın yargıya güvenini daha da artıracaktır. Dolayısıyla mesleğimizi nasıl daha güçlendiririz, avukatlığı nasıl güçlendiririz şeklindeki çalışmalardan öte daha fazla meslek örgütlenmesinden ziyade ideolojik örgütlenmeye yönelik çok eskiden beri gelen, mesleğin karşı karşıya kaldığı zorluklar söz konusuydu." değerlendirmesinde bulundu.
"3 baronun temsiliyetine yönelik çoğunlukçu bir yapı ortaya çıkmıştı." ifadesini kullanan Bakan Gül, şöyle devam etti:
"Yani hem Türkiye Barolar Birliği delegesinin oluşumu anlamında hem de baroların oluşumu anlamında. Şimdi 50 bin kişilik bir avukat üyesine sahip, İstanbul yaklaşık 50 bin, birçok şehirden daha büyük. Şimdi orada bir avukat kendi mesleğiyle ilgili daha iyi ifade edebileceği, mesleğinin, savunmanın daha fazla güçleneceği bir imkana sahip olmak istediğinde bu anlamda bir teknik olarak bir zorluğu var ama şimdiki kanunda siz yani eğer bu baronun çalışmalarını tasvip etmiyorsanız ya da daha mesleki anlamda örgütlenmeye yönelik alternatif düşünüyorsanız size bir imkan getirilmekte."
"Farklı yollara tevessül edildi"
Paydaşlarla 4 saat toplantı yaptıklarını hatırlatarak, "4 saat toplantı yaptık Ankara-İstanbul hiç söyleyecek sözü yok muydu?" diye soran Gül, şunları kaydetti:
"Biz şöyle bir şey istiyoruz' diyebilirlerdi. Sen İstanbul'da 50 bin avukatı temsil ediyorsan bakanlığa, Meclis'e çağrıldı, komisyona davet edildi Ankara, İstanbul, İzmir. Gelin arkadaşlar görüşlerinizi söyleyin, oradaki çekincelerinizi ortaya koyun' ama bu konuda diyalog kapısını kapatıp, avukat arkadaşlar için bir meseleyi, bir sorunu orada tartışmak, önermek yerine çok daha farklı yollara tevessül edildi. Dolayısıyla tüm bu süreçte daha çoğulcu bir yapının ortaya çıkması adına bir tercih ortaya konmuştur."
Barolardaki mevcut seçim sistemine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Bakan Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi 50 bin kişilik bir avukat üyeye sahip baro yüzde 50'si seçime gitmiyor, 25 bin kişi diyelim ki oylamaya gitti. 5 bin kişi ya da 8 bin kişiyle en fazla oy alan bütün 50 bin kişiyi temsil ediyor. Sen çıkıp açıklama yapıyorsun, terörle mücadele eden hükümetin bu ülkenin mücadelesini bu anlamda çok açıklamalarla terörle mücadelesini zafiyete uğratacak açıklamalar yapıyorsun, bu ülkenin değerleriyle bağdaşmayan açıklamalar yapıyorsun. Yaptın, düşünce ifade özgürlüğü var, peki bunu hangi avukatı temsilen yaptın, 50 bin avukatı, 20 bin avukatı, hangi avukatı temsilen o görüşünü ifade ederek yani baro mensubu olan kişiler bu açıklamaları orada acaba destekliyorlar mı? Dolayısıyla buradan bir tercih ortaya konmuştur, tüm konularla ilgili değil, yani 77 yerde şu an 5 binin altındaki olan yerlerde mevcut sistem devam ediyor."
"Ayrımcılık olmayacak"
Baroların açıklama hakkına kısıtlama getirilip getirilmediğine ilişkin bir soru üzerine ise Bakan Gül, "Anayasada 135'inci maddedeki kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları şeklindeki her türlü güvenceye, teminata sahip olacaklar. Dolayısıyla 'şu baro şu kadar hakka sahiptir, bu baro bu kadar hakka sahiptir' şeklinde bir ayrımcılık olmayacak. Tüm barolar ayrı tüzel kişiliğe sahip olacak, dolayısıyla bu anlamda tek fark avukat kendisi mesleğini daha güçlendireceğine inandığı bir baro alternatifine üye olma imkanı getirilmekte burada." dedi.
Pandemi sürecinde Türkiye Barolar Birliği Başkanı ile her hafta avukatların hakkının bir gün daha gecikmemesi için ne yapabilecekleri konusunda gece gündüz çalıştıklarını anlatan Gül, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bu konuda başta Sayın Cumhurbaşkanımız, hükümetimiz, tüm kademelerimizle avukat arkadaşlarımızın yanında yer aldık ama bir gün arkadaşlarımız 'ya şöyle bir meselemiz var, şu konuda avukat arkadaşların şöyle bir ihtiyacı var' diye bir barodan bu anlamda, istisnaları yine ayrı tutuyorum ama pandemi sürecinde bu mesele için yine Ankara, İstanbul'dan gelip de 'ya böyle bir sorun var, avukatları bu konuda savunmayı geriye götürür' diye hiçbir şeyde yoklar. Adalet Bakanlığına gelmeyin, Türkiye Barolar Birliği'ne gelmeyin, Meclis'e gelmeyin, tüm partiler orada en azından milletin seçtiği insanlar orada, oraya saygı adına da beklenirken bunların hiçbir şeyini yapmamak bu bir politik seçiciliktir, mesleki anlamda bir dayanışma yönünde baroların avukatların yanında bu anlamda daha fazla yer alması lazım. İşte şimdi rekabet gelecek."
Avukatlarla ilgili yargı reformunda da çok önemli hedefler koyduklarını ve bunların bir kısmını gerçekleştirdiklerini anlatan Gül, "Yargının ideolojisi olmaz, yargının ideolojisi adalettir ve adaletin en önemli savunucuları da savunmadır." dedi.
"İnanıyorum ki bu ayıp sona erecek"
Ayasofya ile ilgili bir soru üzerine bunun davasının yürüdüğünü ve neticesini bilme ve değerlendirme imkanı bulunmadığını ifade eden Gül, şöyle devam etti:
"Yürüyen dava ile ilgili konu dışında bu ülkenin bir vatandaşı, bir ferdi olarak ben Ayasofya'nın tekrar ibadete açılmasının hukuki bir gereklilik olduğunu düşünüyorum, inanıyorum. Çünkü Ayasofya bir vakıftır, vakıf anayasasına göre de vakfedilen şey hangi amaçla vakfedilmişse o amaçla uygulanması lazım, o amaca hasredilmesi lazım. Dolayısıyla ibadete cami olarak vakfedilen Ayasofya'nın asli amacına vakfedilme amacına göre açılması elbette hem hukukun gereği hem vakıf hukukunun gereği hem de bu konuda bir anayasanın da ortaya koymuş olduğu mülkiyet hakkıyla da ilgili bakıldığında bir zarurettir, bir gerekliliktir."
Ayasofya'ya halihazırda para ile girildiğini hatırlatan Gül, "İnanıyorum ki bu ayıp sona erecek, bu hukuksuzluk inşallah sona erecektir diyorum." ifadesini kullandı.
Türkiye'de hangi inanca sahip olunursa olunsun inanç özgürlüğünün bulunduğunu söyleyen Bakan Gül, yakın dönemde Demir Kilise'nin açılışının da gerçekleştirildiğini hatırlattı.
Gül, Ayasofya'nın ibadete açılmasının tüm milletin ortak beklentisi olduğunu dile getirdi.
Konuya ilişkin hukuki yolun neden tercih edildiğinin sorulması üzerine ise Bakan Gül, "Türkiye bir hukuk devleti, tüm işlem ve eylemler yargı denetimine açık. Dolayısıyla bu konuda süreçte de önceden belirlenmiş bir duruşma günü oldu ve artık karar aşamasına gelmiş bir süreç." dedi.
Bakan Gül, "Bu ayıptan da kurtulacak Türkiye. Tarihi anlamda Ayasofya'nın ibadete açılmasının önündeki hukuk ayıbının ortadan kalkacağına da inanıyoruz." dedi.