16.10.2024 - 07:00 | Son Güncellenme:
Derleyen: Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – Almanların 2 dünya savaşında da önemli rol oynayan denizaltıları, sadece savaş kurallarına uygun şekilde kullanılmıyordu. Pek çok yolcu gemisi torpidolarla vurulduğunda, sivil vatandaşlar soğuk suda can veriyor, Alman yetkililer ise ‘düşmana yardım taşıyor’ açıklamalarını peş peşe yapıyordu. SS Sussex gemisi de torpido kurbanı olan diğer yolcu gemileri gibi sivil vatandaşların ulaşımını sağlıyordu. 1896 yılında Londra, Brighton ve Güney Sahili Demiryolu (LBSCR) için inşa edilen bir Kanal ötesi yolcu feribotuydu. SS Sussex denizlerdeki yolculuğuna uzak mesafeler kat ederek devam ediyor olsa da, onun yolu bambaşka ülkelerin bayrağı gölgesinde, tanımadığı sularda devam edecekti. Alman denizaltısı ‘SM UB-29’ tarafından torpidolanması onun kaderindeki ‘dönüm noktasıydı.’ Sadece 83 metrelik gemi değil, içinde taşıdğı ünlü bestekar Enrique Granados ve tıp dünyasını önemli buluşlarıyla aydınlatan Wilder Graves Penfield için de hayatlarının en önemli anı yaşanmak üzereydi. Bilim insanları ve sanatçıların yanında, Almanların torpidosu gemide bulunan Pers Prensi Bahram Mirza Sardar Mesud’u da karanlık sularda hayattan koparacaktı.
1916’DA SS SUSSEX NE YAŞADI?
1916’nın Mart ayı bitiyordu, I. Dünya Savaşı’nın bitmesine 2 buçuk yıldan fazla süre vardı. Savaş bittiğinde sadece askeri personel değil milyonlarca sivil de can vermiş olacak, hayatta kalanlar da sevdiklerini kaybetmenin acısıyla yüzleşecekti. 13 milyona yakın sivilin yaşamını yitirdiği kayıtlara geçerken bu ölümlerin bazıları ‘yanlışlıkla’ olmuştu. Yani savaşın her iki tarafı da yanlışlıkla birilerini hayattan koparmıştı. Almanların sivilleri vuruşu ise genellikle benzer sebeplerin öne sürülmesiyle oluyordu. Bunlardan biri olan ‘düşmana yardım taşıma’ SS Sussex’in de başını yakan sebep olmak üzereydi.
24 Mart 1916 I. Dünya savaşının en karanlık günlerinden biri olarak tarihe geçmek üzereydi. 750 kapasiteli SS Sussex gemisi Dover Boğazı’nı dikey şekilde geçip Newhaven’dan aldığı yolcuları, pek de uzak olmayan Folkeston’a bıraktı. Yaklaşık 3 saat sürecek olan yolculuk, 1896’da suya indirilen gemi için son derece basit bir rotaydı. Ancak yol basit olsa da düşmanın ne zaman nerede olduğunu tahmin etmek pek de kolay değildi. SS Sussex’i pruvasından (geminin ön bölümü, burnu) yaralayacak olan da buydu. Almanların ‘SM UB-29’u da bölgede pusudaydı. Denizaltı, görev yaptığı 11 ayda toplamda, 36 gemiyi batırmıştı. SS Sussex de o 36 geminin yaşadığını yaşamaktan son anda yardıma gelen gemiler tarafından kurtarıldı. Çünkü Alman denizaltısı gemide ciddi bir yara açmış ve içinde bulunan pek çok sivilin hayatını kaybetmesine neden olmuştu.
GEMİDE ‘GELECEK’ VARDI! 2’NCİ SÖZ 2 AY SONRA GELDİ
Gemi vurulduktan sonra hızlı şekilde bazı cankurtaran botları suya indirilmişti. 4 yıl önce batan Titanik’teki yetersiz can salı pek çok kişinin donarak ve boğularak hayatını kaybetmesine neden olmuştu. SS Sussex’te de benzer bir durum yaşanmak üzereydi. Üstelik yeterli can salı olmasına rağmen bazıları doğrudan ‘atılan torpido’ ile değil, boğularak hayatını kaybedecekti. Tıpkı 15 Nisan gecesi Titanik yolcularının Atlantik’te yaşadığı gibi. Suya indirilen can sallarından en az ikisi alabora olmuş ve birçok yolcu boğulmuştu. 53 mürettebat ve 325 yolcudan en az 50'si soğuk suda can verdi. Hayatını kaybedenlerin sayısıyla ilgili bazı tarihi kaynaklar 80 ila 100 arasında bir rakam da telaffuz ediyor. Ancak rakamlar değişse de kötü son değişmiyor. SS Sussex su üstünde kalmayı başarmış da olsa, batma ve boğulma tehlikesiyle karşı karşıya olan yolcular onları kurtarmak için yapılan can sallarında hayata gözlerini yumdu. Gemi batmamayı başardığı için, kıçtan, yani arka kısmından yakınlardaki Boulogne limanına çekildi.
Gemide ölenler arasında ünlü İspanyol besteci Enrique Granados ve eşi Amparo, kazada yaşamını yitirenlerden ikisiydi. Enrique Granados, piyano için bestelediği eserlerle tanınıyordu. ‘Goyescas’ adlı eseriyle kariyerinin zirvesine çıkan Granados aldığı başarıyla ölüme gitmişti. Eseri sonunda onu Amerika’ya götürecek ve büyük bir trajedinin yaşanacağı o gemi yolculuğuna ilk adımını atılmasına neden olmuştu. Pers prensi Bahram Mirza Sardar Mass'oud da kazada ölenler arasındaydı. İrlandalı tenis oyuncusu Manliffe Goodbody geride gözü yaşlı eşi, oğlu ve kızını bırakıp hayata gözlerini yumdu. Fransa'da radyografçı olarak çalıştığı hastaneye dönmek üzere gemiye binen Vera Collum ağır yaralandı. O zamanlar Oxford Üniversitesi'nde tıp öğrencisi olan ve gelecekte seçkin bir beyin cerrahı olacak Wilder Penfield dahil olmak üzere birkaç Amerikalı yaralandı. Penfield’ın sol bacağı patlamada parçalanmıştı ve kaza sonrası bu sebeple aylarca tedavi, rehabilitasyon görmesi gerekmişti. Gemide yaşasalardı gelecekte, kendilerinden sonra ‘geleceklere’ pek çok şey miras bırakacak insan kaybedildi. Ancak birilerinin ölenlerin hesabını sorması gerekiyordu. Bunun için gemide 75 vatandaşının hiçbiri ölmemiş olan ABD devreye girdi. Almanların kısa süre önce verdiği sözü tutmaması onları tüm dünyada yeterince güvenilmez yapmaya yetiyordu. Ancak yeni sözler verilmeli ve bir şekilde sivillerin bulunduğu yerler bombalanmamalıydı.
Amerika'nın savaşa girmesinden korkan Almanya, 4 Mayıs 1916'da Almanya'nın deniz savaşları politikasında bir değişiklik vaat eden Sussex taahhüdünü yayınlayarak Birleşik Devletler'i yatıştırmaya çalıştı. Ancak bu denizlerdeki bu sakinlik pek de uzun sürmedi. Sussex Taahhüdü, Ocak 1917'de iptal edildi ve Birinci Atlantik Muharebesi'nin belirleyici aşamasını başlattı. Sınırsız denizaltı savaşının yeniden başlaması ve Zimmermann Telgrafı, Birleşik Devletler'in 6 Nisan 1917'de Almanya'ya savaş ilan etmesine neden oldu.
YUNANLARIN İMKÂNSIZ HAYALİ: AYASOFYA
SS Sussex kazanın ardından Fransa'da çekildiği limanda kaldı. Bundan sonraki 4 yıl boyunca da Le Havre'da Marine Nationale tarafından kullanıldı. Ancak SS Sussex, savaşın 1918’de son bulmasıyla ancak onarılmıştı. Yani 2 sene hasarlı durumda beklemişti ve daha sonra 2 sene Fransa'da kullanıldı. 1920'de ise Pire'deki D Demetriades'e satıldı. Artık SS Sussex bir Yunan gemisiydi. İngiliz topraklarında inşa edilmiş, Fransa’da 2 sene görev yapmış gemi için artık kimlik değiştirme vaktiydi. Adı İstanbul topraklarına kurulu eski imparatorluğun en büyük ibadethanesinden geliyordu. Savaşın bir tarafı için bitmemiş bir rüya olan ‘Haghia Sophia’ yani ‘Ayasofya’ SS Sussex’te yaşayacaktı. Ancak bu da çok uzun sürmedi. Yunanlar, Bizans’ın en büyük kubbesini bir kez daha kaybetmek üzereydi. Çünkü gemi, 1921’de bir daha suya inmemek üzere hurdaya kaldırılmasına neden olacak alevlerin içinde kalmış ve onarılamaz bir hasar alarak kaderinin sonuna gelmişti.