Öyle küçük ki daha. Kocaman mavi gözlerinde, henüz çocukluktan çıkmadığını gösteren masumiyet ışıltıları hüzünle kavga ediyor. Hangisinin baskın geleceği belli değil.
Öyle küçük ki. Ama o küçük bedeninde bir senelik kötü giden bir evliliğin ağırlığını, küçücük vücudunda kendisinden de minik bir bebeği taşıyor.
Yine neredeyse kendisi kadar küçük bir çocuğa aşık(!) olmuş. Ailesi izin vermeyince kaçmış. Adı artık “koca” olan oyun arkadaşıyla beraber, onun ailesinin evine sığınmış. Ama rahat yok. Maaşını alıp kuruşu kuruşuna onlara teslim etmek, işten yorgun argın da gelse, adı “gelin” olduğu için onlara hizmet etmek zorunda.
Kocası çalışmıyor. O iki katı çalışıp, eşinin ailesinin borçlarını ödemek zorunda. Şimdi kocası askere gidecek. O tek başına eşinin ailesiyle yaşayıp onları sırtlamak zorunda. Bu arada babası hala küs kızına. Sığınacak yeri kalmamış. Zaten eşinin ailesi de kendi anne ve babasını görmesini yasaklamış. Şimdi bir de bebeği var karnında.
Ailesi karşı çıktığı için kaçmış. Aslında, kaçtığı kendi ailesi. Babasının otoritesinden, evdeki kurallardan kaçmış. Zannetmiş ki, kendi evi olacak, kendi kuralları ile yaşayacak. Sevilecek, sayılacak. Artık çocuk muamelesi görmeyecek. Hala çocuk olduğunun farkında değil, “eş” olunca terfi edecek, sözü geçecek.
Hiçbir kurala “hayır” diyecek gücü yok. Çünkü öyle yetiştirilmiş. Kendi sınırlarını çizebilecek gücü, buna hakkı olduğuna dair inancı yok.
“Sen değersizsin”, “anlamazsın”, “bilmezsin”ler öyle bir sarmış ki etrafını… Birileri için bir şey yapmak, onun tek bildiği şey. Kendisi için ne yapabileceğinin farkında bile değil. Böyle bir şeyi hak bile görmüyor zaten kendisinde. Bir kere isyan etmiş, kaçmış. Yani mücadele etmemiş. Kaçmış. Onda da kocasında var olduğunu zannettiği güç, eşinin ailesinde olduğunu sandığı sıcak yuva ümitleriyle.
Bir kere daha “özgüven” duygusunun ne kadar şart , “değerli” hissetmenin su gibi, ekmek gibi gerekli olduğunu seriyor önüme. Çocuklarının peşinde ellerinde tabak koşturan, çocuklarının her lokmasında kendi karınları da doyan anneleri düşünüyorum. Keşke, özgüveni de böyle kaşık kaşık verebilsek çocuğumuza. Çünkü şımartmamak adına engellenen, değersizlik duygusu ile büyüyen çocukları vitamin takviyesi bile kurtaramıyor .