100 Kadın 100 Erkek Kitabımdan Bir Hikaye;
Diklenmeden Dik Durmak
Aysun Fatih’in gönlünün kırıldığının farkında, bir an tereddüt etse de hemen vazgeçti. Şimdi taviz verip sonra kimseyi tepesine çıkartmak istemiyordu. Fatih’in kuzeni Amerika’dan geldi diye, cumartesi akşamını onlara ayırmıştı zaten ama üstüne eve davet edip, tek tatil gününü yemek yaparak geçirecek, hele bir de yatıya alıp bütün hafta sonunu heba edecek hali yoktu. Kendisine güvenip gelmemişlerdi herhalde onca yolu, gidip bir otelde kalsınlar, bana ne, diye kendini haklılığına ikna edip içini ferahlattı.
Çocukluğundaki o bitmez tükenmez ağırlamaları düşündü. Annesinin Ankara’da neredeyse her hafta sonu durmadan yatak hazırlayıp kaldırdığı, misafirlere yemek hazırlamaktan mutfaktan çıkamadığı ama yine de babasına yaranamadığı zamanları hatırladı. Babasının memleketinden doktora, hastaneye, işe gezmeye gelen kim varsa onlarda alıyordu soluğu. Zaten normal vakitte babasından izin alamayıp gezmeye çıkamayan, mecburi çarşı Pazar alışverişi dışında sokak havası alamayan annesi, böylece eve kilitlenir, işten başını kaldıramazdı. Yapsa da takdir edilse ne ala, aksine her misafir sonrası babası bir bahaneyle üzerine yürürdü. Yemeğin tuzu fazlaydı, misafire güler yüz göstermedin, çocuklar çok gürültü yaptı misafir rahatsız oldu, başımı öne eğdin diye kükrer dururdu.
Aysun babasından hep uzak durmuş hep çekinmişti. Öldüğünde hissettiği rahatlamadan utanmış, ama içinde üzüntüyü bulup çıkaramamış, yerine eksilmeyen bir öfkeyle karşılaşmıştı. Ama şimdi düşününce annesine de bir o kadar uzak hatta öfkeli hissediyordu kendisini. Bu kadar zayıf olduğu için, kendini de çocuklarını da kocasının hışmından kollayamayacak kadar ezik olduğu için, kendilerine kol kanat geremediği için kızgındı ona da. Çocuklarını bahane edip gidememesini, onlara yüklediği için kızgındı.
Aysun’sa bu mutsuz evin içinde ezildikçe güçlenmiş ama annesi gibi zayıf olmamaya şartlamıştı kendisini. Uyumlu görünmeye çalışanların aslında zayıf ve ezik insanlar olduğuna, merhamet gösterinin sonrasında merhamete muhtaç kalacağına inanmıştı bir kere. Kendisini ezdirmeyecekti, hayattaki en önemli prensibi buydu.
Asla evlenmemeye kararlıyken Fatih’le tanışınca, Fatih’in sabrı, nezaketi taşlaşmış kalbini az da olsa yumuşatmış, kendisine bir aile kurma şansı vermişti. Ama çocuk sahibi olmamaya kesinlikle kararlıydı. Bu konuda Fatih’in dil dökmesi, kendisini ikna etme çabası hiç umurunda değildi. O en başta söylemişti bir kere anne olmak istemiyorum diye. Fatih Aysun’u evliliğe razı ettiği gibi çocuğa da razı edeceğini zannediyordu ama yanılıyordu.
Aysun anne olmak istemiyordu. Çocuğu var diye kendisini bir adama mecbur bırakmak, mutsuz yaralı çocuklar yetiştirmek istemiyordu. O annesi gibi olmayacaktı. Asla ezilmeyecek hep bağımsız ve güçlü kalacaktı.
Uzman Yorumu;
Hepimiz içinde doğup büyüdüğümüz ailenin yapısında şekilleniyor, karakterimizin temelini ailemizde oluşturuyoruz. Aysun anne ve babasının ilişkisinden ilk izlenimleriyle, karakterinde artık kemikleştirdiği bir sertlik oluşturmuş. Kendisini ezdirmemeye kararlı. Ne güzel. Her birey için ve özellikle bizim erkek egemen toplumumuzda bir kadının kendisini ezdirmemesi, ayakları üzerinde durabilen, hayır demeyi bilen bir birey olması çok önemli. Ancak ezilmemek adına ezmek de bir o kadar yanlış. Aysun yel değirmenlerine karşı savaşır gibi, birikimli ve öfkeli. Karşısında onu ezmeye çalışan kimse yokken, ezilmemek adına ezen taraf olduğunun farkında değil. Çocukluk travmalarından arınmadığı için, içinde birikmiş öfkeyi hak etmediği halde Fatih’e yönelttiğini anlayamıyor ve muhtemelen Fatih’i çok kırıyor. Aysun’un bu tavırları ne yazık ki ilişkisinde çok fazla yıpranmaya yol açacaktır.
İlişki fedakarlık gerektirir ama fedakarlık kadar doğru sınırlar çizmeyi de gerektirir. Kendi sınırımızı çizerken, eşimizin sınırlarına da saygı göstermeyi, onun mutluluğunu da önemsemeyi gerektirir. Evet, bir kadının hayatta dik durması gerekir. Ama diklenmeden dik durmak da bir meziyettir.
Yeşim Varol
100 Kadın 100 Erkek