Yeşim; Özge. Ben senin aklını, kalbini biliyorum ama insanlar çoklukla seni ekranlardaki güzel yüzün ve muhteşem ses tonunla tanıyorlar. Sen hep ciddi programlarla çıktın ekran önüne. Ama ben biliyorum ki bu uzun boylu, ciddi görünüşlü kadının içinde küçücük bir kız çocuğu, sıcacık bir kalp ve acayip eğlenceli bir kadın var. Hadi gel bu ciddi kadını bir kenara bırakalım ve şu eğlenceli kadınla erkekleri çekiştirelim bu defa. Ne dersin?
Özge; Şahane olur.
Yeşim; Sence bu erkekler neden bizi anlamıyorlar? Ya da genelleme yapmalı mıyız bu konuda?
Özge; Yaradılışlarında yok bence. Ama bir taraftan da böyle davranmak işlerine geliyor. Oh ne rahat, sıfır sorumluluk! Ha haklarını yememek gerek bazılarının. Kendini kadınları anlamaya adamış erkekler de var bu hayatta. Ama sayıları kısıtlı. Aslında biraz zorlasalar, iki taraf da çok mutlu olacak. Anlamanın yanı sıra aslında bazı özelliklerimiz bizi anlaşılmaz kılıyor erkekler tarafından. Özellikle, cesaret konusu.
Bir kadının bir ilişkideki cesaretine sahip hiç bir erkek tanımadım ben.
Yeşim; Aslında genelleme yapmak çok doğru değil. Her şeyden önce cinsiyet değil de “empati” seviyesiyle ilgili birini anlamak. Ama kadın ve erkek o kadar farklı ki birbirinden. Beyin yapımız, yaşama bakışımız, yetiştirilme tarzlarımız apayrı….kadınlar annelik içgüdüleri sayesinde daha empatik. Ama cesaret konusunda sana çok çok katılıyorum. Konu ilişkiyi inşa etmek ve korumak olduğunda kadınlar çok cesaretli.
Peki biz onları anlıyor muyuz dersin?
Özge; Tabi ki anlıyoruz. Yoksa bu kadar kızabilir miyiz onlara :)
Şaka bir yana, nasıl olsa bu adam beni anlamıyor deyip, her şeyi tek başımıza halletmeye çalışıyoruz. Sonra adam “beni yok sayıyorsun bu ilişkide” diyor. Gururu ve egosu zedeleniyor. Sonra biz yine kızıyoruz. Bu kısır döngü sürüp gidiyor.
Yeşim; Ama kadın dergilerindeki makaleleri, “erkeğinizi tanımanın 10 yolu” başlıklı yazıları ezberleyip de tüm erkeklerin aynı olduğunu düşünmek de büyük yanılgı olur elbette.
Bir ilişkide sen bir erkeğin en çok neyine gıcık olursun?
Özge; Korkaklığına. O koca gövdelerinin içinde ürkek bir kalp taşıyor çoğu. Özellikle bir ilişkinin gelişme bölümünde bu ortaya çıkıyor. O en baştaki, bir anda başını döndüren adamın temkin dolu adımlarına şahit oluyoruz. Tamam, temkin iyidir, bazen. Ama bir gün önce seni havalara uçuran adamın sadece 24 saat sonra sanki hiçbirini yapmamış gibi davranmaya başlaması, en en gıcık olduğum durum.
Yeşim; Çünkü ağzımızdan çıkan kelimelerin bir sorumluluğu olmalı. Öylesine söylenmiş bir cümle, bir başkası için umut olduğuna, tutulmamış sözler de yıkıcı olabiliyor.
Özge; Kesinlikle!
Yeşim; Herkesin sevgiyi gösterme şekli farklı. Kimi söyleyerek, kimi dokunarak gösterir sevgisini. Kimi dile getiremez de karşısındakinin hayatını kolaylaştırır ya da jestler yapar. En sevdiği yemeği pişirir veya sürprizler yapar. Hiç seni çok heyecanlandıran bir sürpriz yapıldı mı?
Özge; Birkaç tanesi geliyor aklıma. Ama burada anlatabilir miyim bilemedim :)))))
Yeşim; Hahhhahhaha:) Peki pas diyelim. Sen sevgini nasıl hissettirirsin?
Özge; Ya Yeşim, ben çok severim ya! Bu da benim arızam belki. Ben çok güzel severim. Sözle, dokunarak, bakışla. Asla esirgemem o sevgiyi. İyi mi oluyor dersen, yok olmuyor. :))) ama büyüdükçe ve o aşk denen gökdelenden bir iki kere fena halde itildiğimden ve düşüp yaralandığımdan olsa gerek, bayağı kabuk bağladı kalbim. Bir yere kadar yumuşuyor artık. Bir daha eskisi gibi fütursuzca sevebileceğimi sanmıyorum.
Yeşim; Ahhh Özge. O yaraları temizleyip iyileştirmedikçe, o kabuklar dökülmüyor. İçindeki zehri akıtmadan, yeni duygulara yer açılmıyor.
Sen arkadaşlarınla birlikte olduğunda ilişkinden dert yanan mısın, arkadaşlarını dinleyen mi diye sorayım o zaman?
Özge; Sence? :) Sanırım eşit mi acaba? Sana soralım..
Yeşim; Biz birlikteyken saatler nasıl geçiyor anlamadığımız için, hangimiz daha çok konuşuyor bilemedim şimdi:))
Sana göre bir ilişkinin olmazsa olmazı nedir? Ne olmazsa o ilişkide kalamam dersin?
Özge; Güven, güven, güven… Bu konunun uzmanı sensin ama, şu üçü olmazsa olmaz bir ilişkide, kalbin sevmesi, beynin sevmesi ve bedenin sevmesi… Bunlardan biri eksik olduğunda ve azaldığında mutsuzluk baş gösteriyor.
Yeşim; Zaten beyninin yani mantığının onaylamadığı, senin tabirinle sevmediği bir ilişki, sağlıklı bir sevgi de olamaz haliyle. O zaman ihtiyaç halini veya bağımlılık halini düşünmek gerek. Güven zaten olmazsa olmaz. Ama sadece sadakat değil, varlığına güvenmek….. Desteğine güvenmek…. Özüne, sözüne güvenmek….
Geçmişe baktığında “ay ben de ne kadar çok büyütmüşüm, ne saçma davranmışım” dediğin bir ilişki hatıran var mı?
Özge; Çoooooooooook :))))
Yeşim; Ama insan o halin içindeyken, ne doğru, ne kadar haklı zannediyor değil mi kendini,:))
Sence insan büyüdükçe ilişkilere dair ne öğreniyor?
Özge; Acısa da öldürmez :))
Yeşim; Ne güzel söyledin! Acısa da öldürmez.
Aynı adamla iki kere evlenmek nasıl bir duygu?
Özge; Ya inanır mısın? Sanki iki kere evlenmiş gibi hissetmiyorum. Boşanmamış gibi. Kısa bir mola verdik, o sanki bir seyahate gitti. Döndü, devam ediyoruz kaldığımız yerden.
Yeşim; Şimdi 40’ında bir kadın olarak bir ilişkiden ne bekliyorsun.
Özge: Huzur, daha çok güven, bolca eğlence, ilişki oyunlarına gerek duymadan anlaşılmak ve rahatlık.
Yeşim; Peki; şimdi bu yaştaki Özge, 20 yaşındaki Özge’yi karşısına alsa, ne tavsiye ederdi?
Özge; Yaşamaktan korkma, her anının tadını çıkar. Çok hata yapacaksın, korkma. Onlar seni daha daiyi bir kadın yapacak. Dersini al devam et. Ve unutma hiç bitmeyecek sanıyorsun ama bitecek, geçecek. Ve bu hayatta en çok sevmen gereken kişi kendinsin. En önemli sensin.
Yeşim; Ah Özge:) Ne güzel söylüyorsun da. En iyisi ben sana sık sık hatırlatayım bu cümleleri:)
Teşekkürler tatlım. İyi ki varsın