Gazeteleri açmaya elim varmıyor artık. İnsanın ruhunu mutlu edecek bir tane haber olmaz mı? Hep olumlu düşünmekten bahsettiğimi bilen okurlar belki “Yeşim Hanım, nasılmış bakalım” diyecekler. Desinler, siz yine de olumlu düşünün. Ama “olumlu düşünün” den kastım oyun oynayın, gerçekleri görmeyin değil ki. Gerçeklerin farkında olun, ama mutlu olmak için yapabileceklerinize odaklanın demek. Offf neyse, konu başka yere kaydı. Anlatmaya çalıştığım şey başka.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü geçeli, henüz 1 ay oldu. Bu kutlu! günde bir çok uzman çıkıp, bu arada belirtmeliyim, BEN de DAHİL, kadın haklarından, kadınlar için yapılması gerekenlerden, günde bilmem kaç kadının şiddete maruz kaldığından bahsedip durduk. Yanlış mı söyledik. Hayır! Doğruları saydık. Ama saydık da ne oldu? Her sene aynı konuşmaları yapmak neyi değiştirdi. Değişmiş olsa zaten kadınlar gününe ne ihtiyaç olur. Kadının korunmaya ihtiyacı olmadığı gün gelse de şu kadınlar gününü iptal etsek. Erkeğin günü var mı? Yok. Neden? Çünkü korunmaya ihtiyacı yok.
Neyse konuştuk ve bir sonraki gün, 9 mart ‘ta da unuttuk. Bir ay içinde toplam kaç kadın eşi ya da sevgilisi ya da uğursuzun biri yüzünden öldürüldü, sayamadık. Her gün üçüncü sayfa haberlerinde boy boy çıkan haberleri gözümüzün ucuyla süzdük, detayını okumaya bile lüzum görmeden sayfayı çevirip geçtik. Öyle ya her gün olan şeyler bunlar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın ya.
3. sayfalarda katledilmiş, dövülmüş veya yaralanmış kadın haberlerinin yanı sıra çocuk katliamları haberleri. Şiddete ve tecavüze uğramış çocukların haberleri içimizi acıtıyor. Bu defa da daha çok bunalmamak için çeviriyoruz sayfaları, yüreğimiz dayanmıyor. Sabah sabah ruhumuz sıkılıyor. Hele bir anne ya da bir babaysanız, gözünüzün önüne gelen kabus misali görüntüleri kovmak için gazeteyi kenara fırlatmak da yetmiyor. Yüreğinize sıkıntı oturuyor.
İtiraf ediyorum ben de okuyamıyorum detayları. Sevgilisini beklerken kapısına şeker almak için gelen 3 çocuğu katledip, sonra da “ne yapayım kendimi kontrol edemiyorum” diyen bir canavarın resmine bakmak beni mahvediyor.
Bunun yanı sıra Japonya’dan dünyayı tehdit eden haberler geliyor. Orada hayatına kaybeden insanlara mı üzülelim, yayılan radyasyon bizi de etkiler mi diye korkalım, bilemiyoruz.
Deprem haberleri , keza aynı. Dünyanın neresinde bir deprem olsa, İstanbul’da deprem riskini konuşup, ertesi gün toplantıda müdürümüze kötü giden satışları nasıl açıklayacağımıza odaklanıyor, konuyu kapatıyoruz.
Satış falan demişken, belki de tek güzel haber ekonomiyle ilgili. Enflasyon düşmüş. İyi de aylardır iş arayan, kredi kartlarının limiti bir ekmek almaya bile müsaade etmeyen insanlarımız niye bu düşüşü hissedemiyor hala. Enflasyonun düşüşünün, hayat standartlarımızı etkilemesini beklemek hayalcilik mi acaba?
Bu arada Nihat Doğan bir yarışmaya katılmış. Döktürdüğü özlü sözler herkesin ağzında. Bütün Türkiye bunu konuşuyor. O ne ala. Demek ki, önem sıralamasında birinci bu hayatımızda.
Sevgiler