Yeni evliydim. Yakın akrabalarımdan bir bayan bana dedi ki “Kızım,siz okumaktan doğru düzgün ev işi öğrenemediniz. Bak bekarlık hayatın bitti, yok artık öyle annen çamaşırlarını ütülesin, sevdiğin yemekleri yapsın.Benden sana nasihat, evini hep düzenli tut, dolabında her zaman en az iki çeşit yemeğin olsun.Erkeğin kalbine giden yol mideden geçer.” Teyze nasihati, elbette benden daha iyi bilirler evliliği, ne de olsa onca senelik tecrübe. Ama hangi vakitte yapılacak bunlar, zaten sadece bir gün tatilim var.Onda da ev işi mi, yemek mi, dinlenmek mi , eşimle geçireceğim zaman mı diye bunalmadım değil hani. Off ne zormuş bu evlilik derken eşi girdi sohbete. “Kendi hastalığını bulaştırma çocuğa” diye. Hoş ben evlenirken çocukluk yaşını geçeli biraz olmuştu ya neyse. “Gerektiği kadarını yap kızım, çamaşır makinesine bakacağına kocana bak “ dedi. Bir hayli karışmıştı aklım. Dolayısıyla konunun direkt muhatabı eşime açtım konuyu. O da dedi ki “Zaten yeterince temiz ve tertipli evimiz. Yemeksiz de kalmıyoruz. Her Pazar günü ev işine gömüleceğine, gerekirse dışarıdan yardım alalım, gerekirse birlikte bir şeyler yapalım. Ama tek tatil günümüzü, ev işlerinden yorularak değil, gezip birbirimize vakit ayırarak geçirelim.”
Bunca yıllık evlilik tecrübesinden ve hele danışanlarımın ev işlerine boğulup da eşlerini ihmal etmiş hikayelerinden sonra artık biliyorum, çamaşır makinesine değil, eşime bakmanın ne demek olduğunu. Temizlik, hijyen ve evimin düzenli olması benim için de çok önemli. Sağlıklı ev yemekleri yapmak çocuğumun doğumundan sonra daha da önemli oldu benim için. Ama evim bana hizmet etmeli. Evin kölesi olmak başka, evde huzur başka.
O kadar obsesif bir toplumuz ki. Bir çok kadın, iyi bir ev hanımı olmak uğruna bakıyorsunuz evinin kölesi olmuş. Çalışmaya yeni başladığımız bir çiftim var. Bayan ev hanımı. Eşi ise cumartesi dahil çok yoğun çalışan bir bey. Aralarındaki paylaşım azlığından, konuşacak hiçbir şeylerinin kalmamasından şikayetçiler. Bayanın programı neredeyse eşinden ağır. Her gün iki çocuğuna ve eşine kahvaltı hazırlayarak başlıyor güne. Kahvaltı hazırlıyor dediysem, on sekiz yaşındaki oğluna bile ekmeğine yağ bal sürerek hazırladığı için garip. Sonra çocuklar okula, bayan ev işlerine. Öğlen hepsi yemeğe geliyor, öğlen için hazırlık. Yemekten sonra herkes çekilince, yine ev işleri ve akşam yemeği. Bütün gün toplanan ev, akşam çocuklar gelince darmadağın oluyor. Dolayısıyla yarın yine toplanacak. Bu arada çamaşırlar, ütüler, bulaşıklar vs vs. Eşinin evde olduğu Pazar günü ise bayan için de kıymetli. Çünkü onda da market alışverişi yapılacak, günlük koşuşturma daha az olduğu için camlar silinecek, tül perde yıkanacak. Çünkü bu hanım için dışarıdan bakınca camların ve tüllerin pırıl pırıl görünmesi en büyük guru kaynağı. Lafın arasında “siz ne zaman dinleniyorsunuz” diye sorduğumda, soruma çok şaşırdı. Büyük bir hayretle cevapladı “Uyuyunca???”
Tertemiz ve düzenli bir ev hepimizin içini ferahlatır elbette. Ancak evin kölesi olup hayattan alınacak dakikaları kaçırmak da var işin ucunda. Bu bayanın eşi de şüphesiz memnun eşinin hamaratlığından. Ancak yalnız yaptığımız seansta da “keşke eve bu kadar özeneceğine, bana özense” diye özlemini dile getirmekten de geri kalmadı. Hoş bir taraftan sitem etse de, eşine “dur” dememekle, yardım etmemekle, kendisi de katkıda bulunmuş aralarındaki kopukluğa.
Hayat müşterek, ev müşterek, işler müşterek. Paylaşmak lazım sorumlulukları. Ev işleri çok vakit alınca, gönül işlerine kalan vakit çok dar çünkü.
Sevgiler
Yeşim Varol Şen
Yaşam Koçu ve Evlilik Danışmanı