Çiçeği burnunda bazı annelerin, taze baba eşlerinden şikayetleri var;
- Suzan Hanım diyor ki; “Çocuk konusunda yaptığım her şeyi eleştiriyor. Bebeğimizin üstünde bir tane lekeli kıyafet görse kıyamet kopuyor. Değiştirmek üzere olduğumu anlatamıyorum. Çocuk mikrop kapacak, diye söylenip duruyor. “Çok giydirdin, terleyecek” , ” Az giydirdin, üşüyecek” derken, birlikte geçirdiğimiz her anımızda didişmeye başladık. Bebeğin altını değiştiriyorum, gelip kontrol ediyor. Uyutup yatırıyorum, mutlaka düzeltiyor. Ben kötü bir anne miyim de her şeyime müdahale ediyor?”
- Yasemin Hanım diyor ki; “Bebeğimiz olduğundan beri, eşim sanki misafir. Birlikte karar vererek yaptık bu çocuğu. Babamın evinden getirmedim ki. Hiçbir şeye elini sürmüyor. Çocuğu kucağına almaya bile korkuyor. Ya düşürürseymiş. Bebeği yıkamak için bile annemi çağırıyorum. Eşim sadece seyrediyor. Ne kadar çok yorulduğumu, yardıma ihtiyacım olduğunu anlamıyor mu?
- Kübra Hanım diyor ki; “Eşim, çocuk doğdu doğalı eve daha çok vakit ayıracağına, kendini daha fazla işine verdi. Mesaisi, iş seyahati bitmiyor. Ben zaten evde durmaya alışık değilim. İşi bırakmışım. Bebeğim bütün vaktimi alıyor. Çok bunaldım tek başıma. Bu defa, geç geldiği her akşam kavga gürültü. Lafa gelince “Dışarıda keyif yapmıyorum ki. Bak artık çocuğumuz var. Sorumluluklarımız artı. Çok para kazanmamız lazım. Özel okul fiyatları kaç para senin haberin var mı?” diyor. Ama bence çocuğun ağlamasından kaçıyor. Ne olur sanki biraz yardım etse, biraz benimle ilgilense?”
Örnekler uzayıp gidiyor. Herkes kendince haklı. Ama gözden kaçan bir şey var; Taze babalarından da çocuklarının hayata gelmesinden farklı farklı etkilenimleri var.
Örneği Suzan Hanım’ın eşi Yavuz Bey; Çok yoğun çalışıyor. Fazla mesai, trafik derken çok erken evde olamıyor. Bebeğini ancak akşamları bir saat ve hafta sonları tek bir gün görebiliyor. Eşine bebek doğmadan önce de yardım edermiş zaten, şimdi de elinden geleni yapıyor. Ancak içinde hep yeterli olamadığı, zamansızlık sebebiyle babalık görevlerini yeterince yerine getiremediği duygusu var. O da fiziken yeterince yardımcı olmaya fırsat bulamadığı bu durumda, yapılanları denetleyerek işe yaramaya çalışıyor. Eşini uyarmanın ona yardımcı olacağını zannediyor. Ancak bu uyarıların, özellikle de doğum sonrası hüznü yaşayan eşini kırdığını, bütün gün tek başına bebeğinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan Suzan Hanım’ın, eşinin evde bulunduğu dar vakitlerde böyle kontrol ediliyor olmasına içerlediğini fark edemiyor. Suzan Hanım’ın, bu müdahaleler karşısında kendini nasıl yetersiz hissettiğini anlayamıyor.
Yasemin Hanım’ın eşi Selçuk Bey, zaten ev işlerinden çok da anlamayan bir erkek. Çocukluğunda annesinin ona taktığı “sakar” etiketi, Selçuk Bey’le birlikte büyümüş ve “sakarlık” Selçuk Bey’in üstüne yapışan inancı olmuş. Biraz bu sebeple, biraz da sakarlığın birilerinin onun yerine işleri halletmesini sağlayan bir ayrıcalık doğurmasının yarattığı tembellikle , uzaktan seyretmeyi tercih eder olmuş. Zaten Yasemin Hanım son derece becerikli ve iş devri yapamayacak kadar da kontrolcü bir hanım. Bebek doğmadan önce, bütün işleri kendi tercihiyle üstlenirken, bebekle birlikte yükü artınca durumdan şikayet eder olmuş. Oysa Selçuk Bey’de bir değişiklik yok. O doğumdan önce de iş yapmaz, mutfağa girmezken, şimdi bebeği de kenardan seyretmeyi tercih ediyor. Hem bebeğine zarar vermekten korkuyor, hem de eve geldiğinde hiçbir şey yapmamaya fazlasıyla alışık. Yoksa bebeğine bayılıyor.
Kübra Hanım’ın eşi Murat Bey, kalabalık bir ailenin son çocuğu. Babası, kendi işlettiği bakkalı süpermarketlere karşı koyamayınca, dükkanı kapatmış ve bir apartmanda görevli olarak çalışmaya başlamış. Murat Bey ve ailesi çok zor dönemler geçirmişler ama özellikle Murat Bey bu maddi olanaksızlıklardan çok etkilenmiş. Örneğin hep büyüklerinin kıyafetlerini giymek zorunda kalmış. Hiçbir zaman yeni kıyafet alacak paraları olamamış. Ergenliğinde genç kızların ilgi gösterdiği bir delikanlı olmasına rağmen, sevgilisini sinemaya götürecek parası olmadığı için kızlardan uzak durmuş. Şimdi en büyük korkusu kendi çocuğuna “param yok evladım” demek. Hatta Kübra Hanım’ın çocuk yapmak isteğine uzun bir dönem direnmiş. Öncelikle yaşayacakları evi satın almış, sonra çocuk yapmaya karar vermiş. Kübra Hanım, eşinin iyi bir mesleği ve kariyeri varken şimdiden çocuğun okul parasını dert ediyor olmasını, babalık kavramıyla ilgili en öncelikli inancının çok para kazanmak olmasını anlamıyor. Murat Bey ise çocuğunun öncelikle fiziken ve ruhen yanında olacak bir babaya ihtiyacı olduğunu, eşinin zaten doğum sonrası depresyon yaşadığını ve onun desteğine her zamankinden fazla ihtiyacı olduğunu fark edemiyor.
Hayat bazen farklı dönemeçlerle çıkıyor karşımıza. Hepimiz, çocukluğumuzda aldığımız yaralarla, o zaman oluşturduğumuz inançlarla davranışlarımızı şekillendiriyoruz. Oysa, empati kuramadığımız zaman, en sevdiğimiz insanla bile ruh birlikteliğimiz, birbirimize olan inancımız azalıyor.
Doğum sonrası, hayata gelen minik yavrumuzun bizde uyandırdığı hislerle, yarattığı farklı sorumluluklara, farklı farklı etkilendiğimiz bir dönem. Eşlerin hem anne baba olarak, hem geleceğe büyük bir adım atmış bir çift olarak birbirlerini en çok anlamaları ve destek olmaları gereken dönem.
Vakit kenetlenme vakti. Birbirimizi iyi anlayalım ki, dünyanın en kıymetli varlığı bebeğimize, her şeyden öncelikli ihtiyaç duyduğu sevgiyi ve mutlu aileyi sunabilelim.
Sevgiler