15.11.2018 - 12:42 | Son Güncellenme:
Konuya ilişkin bilgilendirmede bulunan Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğretim Görevlisi Fizyoterapist Çağıl Ertürk, "Merkezi sinir sistemi çocukluk çağında hızla gelişir ve yaşamda karşılaşılan çeşitli uyaranlara ve strese cevap vermek üzere koşullandırılır. Çevresel uyaranların bir çeşidi ile karşılaşıldığında, her bir uyarana cevap olarak beynin hücreleri arasında yeni yollar oluşur. Örneğin, bir ebeveynin çocuğu ile kucaklaşması gibi keyifli bir deneyim, iki taraf için de beyinin bu uyaranlara hoş bir şekilde yanıt vermesini öğreten yollar oluşturur. Benzer şekilde korkutucu bir deneyim, korkuyla tepki veren yollar yaratacaktır. Uyarana cevap olarak yeni yollar yaratma süreci, nöroplastisite olarak adlandırılır. Yaşlandıkça, nöroplastisite azalır, bu da yeni yollar geliştirmenin ve beynimizin uyaranlara tepkilerini ayarlamanın daha zor olduğu anlamına gelir" diye konuştu.
"Çocuklar nöroplastisitiye sahip olma konusunda avantaja sahip"
Çocukların yüksek derecede nöroplastisiteye sahip olma konusunda ayrı bir avantaja sahip olduğunu belirten Fizyoterapist Ertürk, "Bu da gelişmekte olan beyine, pozitif yolların oluşmasını sağlamak için anlamlı uyaranların verilmesinin önemini vurgular. Bir çocuğun stres tepkileri, normal, kısa süreli stres varlığında, stres tepkileri destekleyici ilişkiler ve sistemler vasıtasıyla uygun aktive edilir. Bu şekilde, beyinde pozitif yollar gelişir ve sinir sistemine yaşamın normal stres faktörlerine nasıl uygun bir şekilde karşılık vereceği konusunda eğitim verilir. Beyin çeşitli streslerle karşılaştıkça, giderek artan stresli koşulların normal biyolojik tepkiler ile deneyimlenebilmesi için sağlıklı bir esneklik oluşur" ifadelerini kullandı.
"Destekleyici ilişkilerin yokluğunda veya aşırı uzun süredir devam eden stresörlerin varlığında, stres cevabı uygunsuz bir şekilde aktive olur ve beynin ve nörolojik sistemin gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir" diyerek sözlerine devam eden Fizyoterapist Ertürk, "Beynin korku, endişe ve dürtüsel tepkilerden sorumlu bölgeleri aktif hale geldikçe, beynin bu bölgelerini desteklemek için nöral yollar gelişir. Daha sonra, akıl yürütme, planlama ve davranışsal kontrolden sorumlu beyin bölgeleri, korku, endişe, panik atak ve depresyon gibi olumsuz duygulara yönelmeye yol açarak olumlu yollardan yoksun olabilir" açıklamasında bulundu.
"Stres yorgunluk sendromu ve fibromiyalji olarak ortaya çıkabilir"
İnsan beyninin strese karşı yanıtının nörolojik sistemi ve çeşitli endokrin bezleri ve hormonları etkileyen, sağlık üzerindeki geniş etkisini açıklayan olaylar dizisini ortaya çıkardığını belirten Fizyoterapist Ertürk şunları söyledi:
"Stres cevabı, uyaranları yaşayan nöronlar ile başlar, uyaranları mesajlara dönüştürür ve bu mesajları, yorumlama ve yanıt için beynin çeşitli bölgelerine giden yollar boyunca iletir. Bu aktiviteler sırasında, nörotransmitterler olarak bilinen beyin kimyasallarının üretimi tetiklenir. Nörotransmitterler, beynin diğer bölgelerine ve diğer organlara mesajlar ileten kimyasal maddelerdir. Bu kimyasallar, daha sonra kortizol ve epinefrin gibi hormonlar üreten adrenal bezlerle iletişim kurarlar. Bu hormonlar, travmatik veya tehlikeli stres faktörlerine verilen geleneksel 'savaş ya da kaç' yanıtından sorumludur. Stres cevabı çocukluk döneminde aktif hale geldiğinde, yaygın hale gelir ve yetişkinlikte dengeyi sağlamakta güçlük çekerek kişide kronik yorgunluk sendromu ve fibromiyalji olarak ortaya çıkabilir."
"Terapist hasta ilişkisinde güven önemli"
"Halen, fibromiyalji ve kronik yorgunluk sendromu gibi kronik ağrı-yorgunluk ilişkisinin nedenleri tam bilinmemektedir" diyen Fizyoterapist Ertürk şu noktaların altını çizdi:
"Yirmi yıllık araştırma geçmişine bakıldığında, bu koşulları başlatmak için önemli risk faktörleri olarak erken çocukluk travma unsurlarına güçlü bir şekilde işaret etmiştir. Travmatik strese maruz kalan her çocuk duygusal ve fiziksel sağlık ‘felaketleri’ yaşamayacak olsa da, araştırmalar travmatik olaylara ve uzun süreli strese maruz kalan çocukların işlevsel olarak zayıflatıcı somatik koşullara 2.7 kat daha fazla olduğunu göstermektedir. Bu bilgi ışığında Fibromiyalji, kronik yorgunluk sendromu, kronik ağrı, irritabl bağırsak sendromu gibi sağlık sorunlarının nedenleri belirlenebilir. Bunlara ek olarak, Bu durumlar genellikle anksiyete ve depresyon gibi psikiyatrik durumlarla birlikte bulunur.
Fonksiyonel somatik koşulların, duygusal ve psikiyatrik sorunların artan prevalansı göz önünde bulundurulduğunda, bu durumların gelişiminde çocukluk deneyimlerinin etkisini göz önünde bulundurmak önemlidir. Sağlık merkezlerinde fibromiyalji ile bizlere başvuran kişilerin geçmişte yaşadığı travmaları üzerinde durmak, sağlığın ve iyileşmenin desteklenmesinde her zaman sanıldığı kadar kolay değildir ve kişiye karşı doğru şekilde yaklaşılmadığında terapist hasta ilişkisi tehlikeye düşebilir. Bunun için aradaki güven ilişkisi, samimiyet ve içtenlik çok önemlidir."
"Kişiyi bütünüyle ele almak gerekir"
Fizyoterapist Ertürk sözlerini şu şekilde tamamladı:
"Günümüzde, fizyoterapi kliniklerinde alınan fibromiyalji vakalarının tedavisinde yoğun olarak semptomatik tedaviler yapıldığı görülmektedir. Bunun sonucunda da çoğunlukla tedavinin etkisi kısa süreli olmaktadır. Bu sebeple bizlere başvuran kişilere ‘holistik’ bakmak, kişiyi geçmişten bugüne bütünüyle ele alarak tıpkı bir matematik problemi gibi çözmeye çalışmak çok önemlidir. Bu, belki de kişiyi önemsediğimizi hissettirerek sorulan tek bir soruyla, belki de terapist tarafından daha kapsamlı olarak yapılan beyin jimnastiği ile sorunun kökenine inilerek mümkün olmaktadır. Sonuç olarak, geçmişteki travmaların sağlık üzerindeki etkisini anlamak, fibromiyalji gibi zor sağlık koşullarını uygun bir şekilde tanımlayabilmeye yardımcı olur. Gelecek nesilleri çocukluk çağı travma ve streslerin zayıflatıcı etkilerinden korumak amacıyla anlamak da önemlidir diyorum."