Stefano D'Anna'dan "Düşleyenler için Ajanda ve Günlük"

“Bu kitap, sırtı yere gelmiş ve yenilgiye uğramış insanlığın en güzel örneği konumundaki sık rastlanan tür bir insanın yeniden doğuşunun hikayesidir.”

Takipçileri, “Tanrılar Okulu” (The School of Gods) kitabının önsözündeki bu ilk cümleyi hatırlayacaklar. Kitap boyunca yazar, kendi içindeki "Dreamer/Düşleyen" ile konuşurken, okuyucusunu düşlere salmakta, yüreklendirmekte ve özgür iradeye davet etmektedir . . .

Geçtiğimiz Cuma günü bir toplantı vesilesiyle dünya üzerinde 12 dile çevrilen bu etkileyici “bestseller”ın yaratıcısı Prof. Stefano D’Anna ile tanışma şerefine nail oldum.

Haberin Devamı

Konuşurken insanın gözlerinin içine bakan, mütevazi, esprili bir modern çağ filozofu . . .

European School of Economics’in ve Future Leaders for the World programının kurucusu. Aynı zamanda hem ekonomist, hem de sosyolog.

2011’de İngilizce olarak yayınlanan son kitabı, A Dream for the World’ün (Dünya İçin Bir Düş) ardından Profesör, bu Ocak ayında 2014 yılı için hazırladığı ajandayı okuyucularına sundu.

Bu, aslında hem ajanda, hem günlük olarak kullanılmak üzere tasarlanmış büyükçe, ciltli bir defter. Bembeyaz ve çok da şık. Benim gibi defter tutkunlarının hep tekrarladığı gibi “yazmaya kıyılamayacak kadar güzel” bir defter. Üstünde “Agenda & Diary for Dreamers” yazıyor:

“Düşleyenler için Ajanda ve Günlük

Elbette, defterde Profesör’ün birbirinden güzel ve esin verici yazıları var.

Fakat, asıl olay bambaşka:

Defterin sol yaprakları bir haftayı gösteren ajanda olarak tasarlanmışken; sağ yaprakları bomboş. Neden? diye merak ederken, sayfaların sağ üst köşelerindeki yazılara dikkat kesiliyor insan:

Sol yapraklar, yani ajandaya ayrılmış tarafların bir ismi var: “Time/Zaman”

Oysa ki, sağdaki bomboş sayfalar “Timeless/Zamansız” olarak adlandırılmış. Ve, sayfaların altında şöyle yazıyor:

“Take Time To Be Timeless” – “Zamansız Olmak İçin Zaman Ayır”

Hatırladınız hemen değil mi? Bizden bahsediyor. Hepimizden. Kendi zamanını yönetiyormuş sanıp, onu avuçlarının içinden kayıp giden sabun köpüğü gibi kaçıran biz modern insanlardan. Sistemin kölelerinden. Sırtı yere gelmişlerden!

Haberin Devamı

Profesör, karşımda zamandan ve ondan bağımsız olmaktan bahsetmeye devam ediyor; derya deniz . . .

Ağzından çıkan sözler, kulaklarımı uğuldatarak, aklıma çakılıyor:

“Bölünen her şey, çoktan ölmüştür. Ve zaman da bize bunu gösteren bir filtredir. Zaman, yalnız ve yalnız “bütünlüğe” saygı duyar.

Stefano D’Anna, sahibinin işte tam da bu yüzden bu güzelim deftere kıymasını ve ona her gün yazmasını öğütlüyor.

Defteri edinen kişi işe koyulup, bir güzel yazacak. Yazacak ki, işlerini toparlayacak. Yazacak ki, kendini toparlayacak. Sol taraftaki ajandasına saatler, yapılacak işler, aciliyetler koyacak; ama sonra o sağdaki düz beyaz sayfalara içinden dökülenleri yazacak. Set çekmeden, ket vurmadan, özgürce; zihninden, yüreğinden geldiği gibi.

Düz yazmak zor. Öyle kolay değil, hele yazmayı unutan biz yeni dünya insanlarına pek zor geliyor, biliyorum.

Ama belki işte o ilk günler azar azar ve alıştıkça çoğalarak, kim bilir sonraları irdeleyerek, farklılaşarak, iyiden iyiye sorgulayarak ve gittikçe coşkulanarak yazacak, yazan. Hafifleyerek; zamandan kopup, zamansızlaşarak . . .

Haberin Devamı

Neden sonra, günün birinde bakacak ki, artık sol taraftaki hızır acil işler ister istemez azalmış, sağ taraftaki “serbest” yazılar çoğalmakta. Öncelikler değişecek! Ve işin en can alıcı tarafı; onun için bir başkası değil, zamanın kendisi bile değil, salt kendisi yapacak bunu.

Ve bir sene tamamlandığında, bu güzel defter, sahibinin elindeki kalemden yapraklara su gibi dökülmüş bir kitap olacak: Sahibinin kitabı.

Benzersiz. Bir daha aynısı yazılamayacak ve belki de ikincisini, üçüncüsünü, onuncusunu da peşinden sürekleyecek “kendi” kitabı olacak.

İç dünyasının “zamansız” ve son kullanma tarihi hiç tükenmeyecek bir biyografisi . . . Eline alıp defteri her açışında yazarına farklı anları ve duyguları verecek yaratıcı bir roman!

“Düşleyenler için Ajanda ve Günlük”ün pratikte de çok hoş bir mesajı var; o da sağ taraftaki “yaratıcı ve özgür” tarafın, soldaki ajanda tarafını “dik” kesiyor oluşu. Diğer bir deyişle, iç dünyanın (zamansızlığın) zamana paralel olmayışı; zamandan bağımsız varlığı . . .

Profesör sözlerine son verirken, yine yapıyor yapacağını:

“Zamanın içinde yaşayıp giderken çözümleri bulmak imkansız; insan, ancak zamansız bir boyuta geçmeli ki, çözümü bulup geri gelsin.”

Ben, ajandamın bembeyaz sağ yapraklarını iştahla doldurduğum yolculuğuma dönerken siz sevgili okuyucuları zamansız olmak için kendinize zaman yaratmaya; bununla yetinmeyip, kendi iç sesinizin kitabını yazmaya davet ediyorum . . .