Anası belki de dedi ki ona;
“Yakında dünyamız kurtulacak oğul, sabret.”
Kimbilir, belki de dedi ki;
“Hırkanla çorapların var torbada, tut sıkıca, elinden bırakma.”
El kadar bebenin umudunu yitirmesinden öte keder var mıdır anasına?
Yalnız dört yaşındaydı;
Ve dünyanın bütün yükünü kollarında taşıyacak kadar büyüktü Marwan.
Yeteri kadar büyüktü;
Büyüklerin koyduğu sınırların farkında ve onları çocuk başına geçecek kadar.
Tek başına geçti sınırı bugün Marvan.
Biz, koskoca kadınlar ve adamlar, görünmeyen sınırlarımızın bir adım ötesine bile geçemezken,
İçimizde incecik tiz çığlıklar kopar ve hala rüyalarımızda korkularla sayıklarken,
Dört yaşındaki Marvan boyu kadar torbasıyla, içinde kimbilir nesi vardı bilinmez, geçti sınırı.
Not düşün hanımlar beyler, tarihlerden onsekiz şubat ikibinondört!
Geleceğe yolculuk değil; bir kuru dünyadan ötekine yolculuk etti Marwan bugün.
Büyüklerin koyduğu o yıkılmaz, bozulmaz, kahrolası sınırlardan birini geçti.
Yürüyerek. Tek başına. Elinde çeke çeke sürüklediği boyu kadar torbasıyla.
Anası belli ki "bırakma" demişti,
Kimbilir belki de terlikleriyle şapkası vardı torbada.
“Önümüz bahardır Marwan’ım”, demişti belki,
“Torbada senin en sevdiğin ve tek şapkan.”
El kadar bebenin umudunu yitirmesinden öte keder var mıydı ki anasına?