Umarım bir gün kökünden kazıyacak insanlık bu laneti, fakat şimdilik hala savaşını veriyor . . .
Çabalar harika, çok önemli adımlar atılıyor, farkındalıklar sağlanıyor; özellikle Avrupa ülkeleri özenilecek ve esin alınacak türlü örneklerle dolu. Biz de fena sayılmayız artık; gün be gün ve gittikçe kalabalıklaşarak işin bilincine varıyoruz.
Gelgelelim, üzerinde can bulduğumuz dünya, hala haşin bir ataerkil düzende seyrediyor.
Kadınlar, kendi hayatlarını kazanma savaşından tam bir galibiyetle henüz çıkmış değil. "Kadın kısmı" bir yandan binlerce yıl önce elinden alınan özgüveninin ve refahının peşinde; bir yandan bunu karşı cinse kabul ettirmenin haklı telaşında.
Hal böyle olunca, insanoğlunun en büyük buluşlarından biri olan medyada kadını ne yazık ki hem kurban, hem de -aslında hiç de sürpriz değil- "yürütme organı" olarak görüyoruz. Diğer bir deyişle; medyayı, özellikle de sosyal medyayı, kadınlar yürütüyor.
Peki nasıl?
Cevap çok basit: Önem vererek.
Kadınlar önem veriyor, kadınlar anlamaya çalışıyor, kadınlar paylaşıyor.
Sağlık . . . Çocuklar . . . Hayvanlar . . . Edebiyat . . . Sanat . . .
Bütün bu alanların hepsi yeri geldiğinde "kadın işi" olmuyor mu?
Öyleyse, “kadının anaç doğası medyada hüküm sürüyor" savını öne sürmekte bir eksik göremiyorum.
Kadının detaycılığı, iyi olanı her şartta araştırıp buluşu, hemcinslerine (ve dünyanın geri kalanına) mutlaka bir fırsat yaratıp duyduklarını, gördüklerini, öğrendiklerini anlatması, cesareti ve inadıyla olayların üstüne gidişi, onu medyanın (asıl) hakimi yapmaya yetiyor da artıyor bile.
Doğrudur, sosyal medyada erkek kullanıcılar çoğunlukta. Fakat, paylaşanlar kadınlar.
Bunun farkında olan markalar, şirketler ve hatta siyaset ve devlet, kadınların üzerinden iş yapmaya, önce onları "alıcı" kılmaya çalışıyor.
Fikirler, üretim ve satın alınacak, ilham verecek, hatta algılarla ilgili yönetilecek ne varsa hepsi önce kadınları hedefliyor.
Öyleyse, hem kadınlar medyayı yürütüyor; hem de medya kadınları. Yani; kadınlar bilinçli veya bilinçsiz olarak medyanın en büyük alıcıları/müşterileri.
Büyük medya patronlarının erkekler olduğu bir dünyada gerçek patronların kadınlar olduğunu görmek pek de şaşırtıcı değil.
Orhan Pamuk'un "Saf ve Düşünceli Romancı"da sözünü ettiği ince ayrım geliyor aklıma:
"Beğen ve Paylaş" yaparken antenleri açık tutmalı hanımlar. Sosyal medyanın "saf" değil, "düşünceli" velinimetleri olmaya bakalım.
Çünkü, potansiyel güç avuçlarımızın içinde . . .
Bu vesileyle, yalnız varlığı ile koskoca bir hükümeti korkutmuş, tüylerini diken diken etmiş “kırmızılı kadın”ın, yani Ceyda Sungur’un hakkında "Halkı Kanuna Uymamaya Tahrik" suçundan başlatılan soruşturmaya çıkan takipsizlik kararını sevinçle belirtmiş olayım.
Kadınların sisteme karşı durmaları ve direnmeleri statüko tarafından hep korkuyla karşılanmıştır; çünkü onların (erkeklere göre) nadiren taşan bardaklarının geri dönüşü neredeyse yoktur.
Resim: Feza Erkeller Yüksel’in “Resistanbul, Woman in Red” isimli tablosu