Instagram’daki sayfasına rastladığım ilk günden beri Gökçen Arıkan’ı takipteyim. Çoluklu çocuklu bir kadın ancak bu kadar fit olabilir. Röportaj için kendisine ulaştığımda telefondaki enerjisine hayran kalıyorum. Haftasonuna doğru spor yaptığı salonda buluşuyoruz, sıcacık bir kadın. İncecik, kaslı, sımsıkı bir vücudu var. Ayrıca yüz yüze gördüğüm en güçlü kadın o, benim diyen erkeklere taş çıkartacak gibi barfiks çekiyor. Ne ara doğum yapmış, ne ara çocuklarını büyütüyor, ne ara bu kadar bakıyor kendine, hepsini sordum.
Gökçen Arıkan’la yaptığımız söyleşinin kendine bakmak isteyen tüm annelere ışık tutmasını dilerim. Ayrıca “spora vaktim yok, halim yok, bir türlü başlayamıyorum” diyenleri ve mütemadiyen Pazartesilerle, ayın birini bekleyenleri de bu tarafa alalım.
Gökçen kaç yaşındasın?
Otuzbeş.
Kaç çocuğun var?
Beş yaşında bir kızım, iki yaşında bir oğlum var, Bade ve Demir.
Sporla tam olarak bağlantın nedir?
Ben Master Trainer’ım, yani Uzman Eğitmen. Aynı zamanda koşu koçuyum.
Ne zamandır spor yapıyorsun?
Üç yaşımdan beri.
Gerçekten mi? Neler yaptın?
Her şeyi yaptım! Annem babam sporcu olduğu için ben avantajlıydım. Annem, jimnastik yapıyordu, babam eski boksörlerdendir, dolayısıyla beni de spora yönlendirdiler. Bale yaptım, tekvando yaptım, voleybol oynadım, atletizm yaptım.
Tek çocuk musun?
Üç kardeşiz.
Onlar da spor yapıyor mu?
Hayır, bir tek ben. Zaten küçükken o kadar hareketliymişim ki enerjimin fazlasını atmam için beni spora yönlendirmişler. Ortaokuldayken aynı anda hem voleybol oynuyordum, hem tenise gidiyordum hem de step’e başlamıştım. Yerimde duramıyordum, sürekli bir şeyler yapmak istiyordum. Yapmadığım spor dalı neredeyse yok.
Hiç bırakmadın mı?
Neredeyse hiç. Fakat ne yazık ki ikinci hamileliğimin dördüncü ayında doktorum riskli döneme girdiğimi ve sporu bırakmam gerektiğini söyledi. Bebeğim doğana kadar spor yapmadım.
Spor yüzünden miymiş bu risk?
Hayır, daha önce geçirdiğim bir operasyon sebebiyleydi, sporla ilgisi yok.
İlk hamileliğinde sıkı spor yapıyordun yani?
Hem de son aya kadar! Son aylarda pilates topuyla çalışıyordum, hatta ders bile veriyordum. Öğrencilerim yalvar yakar oluyordu, Ne olur yapma! diye.
Peki hamileliklerin boyunca bu yeme içme dengesini, formunu nasıl korudun?
İlk hamileliğimde hiç koruyamadım. Korumak da istememiştim. Ilk üç ay hep hamburgerle besleniyordum. Hem de daha öncesinde hiç sevmediğim halde. Aklımda hep “bana bir şey olmaz” vardı, fakat fena halde kilo almaya başladım. Sonunda seksendört kilo ile doğuma girdim! Yirmialtı kilo almıştım. Dolayısıyla ikinci hamileliğimde kiloma dikkat ettim.
Spor yaptığın halde mi bu kadar kilo aldın?
Evet, aynen öyle. Bir de yapmasam kimbilir halim ne olacaktı.
Peki Gökçen, hamilelikte nasıl egzersizler yapılabilir?
Öncelikle kesinlikle ve kesinlikle hamileler doktorlarıyla konuşmalı ve her daim doktor kontrolü ve tavsiyesi ile ilerlemeliler. Hamilelikte dördüncü aya kadar hemen her şey yapılabilir. dördüncü aydan sonra yapılmayacak hareketler var. Öncelikle koşmamalı. Yüz üstü yatılan hiç bir egzersiz uygun değil. Ağırlıklar minimum düzeyde tutulmalı. Az kilo ile çok tekrar şeklinde devam edebilirler. Mekik yasak. Fakat, bol bol yürüyüş yapabilirler. Koşanlar da oluyor. Ama mesela ben çok kilolu olduğum için o dönemde hiç koşmadım. Fakat dediğim gibi doktor kontrolü ve onayı şart.
Bebek doğduktan sonra kendimizi nasıl toparlamaya başlayacağız? Emzirirken bir yandan da diyet yapmak mümkün mü?
Ben diyet yapmadım, sadece sağlıklı beslendim. Bir tabağı alın ve dörde bölün, proteininizi, yeşilliğinizi, karbonhidratınızı ve meyvenizi koyun, yiyin. Elbette porsiyonlara dikkat ederek. Fakat her gün mutlaka yürüyüşünüzü yapın. Ben doğurduktan sonra her gün yarım saat koşuyordum, komşularım, esnaf, yolda sokakta gören tanıdıklar durup beni alkışlıyordu, hiç unutamam.
Sütümüz gelsin diye içirilen o şerbetler, şekerli sular ne yana düşüyor?
Ben bunlara gerçekten hiç gerek olmadığını düşünüyorum. Sağlıklı beslenmek süte de, anneye de, bebeğe de yetiyor.
Peki, anne olduktan sonra tam olarak ne zaman spora başlamalı?
Anneler, doğurduktan yaklaşık bir buçuk ay sonra spora başlayabilir. Elbette yine doktorlarının onayıyla. Küçük egzersizlerle başlamak gerekiyor. En önemlisi bol bol yürümek.
Bunca hay huy arasında o küçücük bebekle nasıl yürüyeceğiz? Ne ara vakit ve hal bulup da yürüyüşe çıkacağız?
Çok basit, yapacağınız spor zaten kırkbeş dakika, maksimum bir saat. Al bebeğini, koy pusete, yürüyüşe çık. Bebek için de harika, çocuk oksijen alacak. Anneler, yaz kış demeden bunu rahatlıkla yapabilir.
Normal doğum yapanlarla sezeryan yapanlar arasında spora başlama süresi bakımından fark var mı?
Öncelikle şunu belirteyim, özellikle sezeryanda kaslar kesildiği için doğum sonrası spor çok daha önemli. Vücuttaki yenilenme ve kasların tekrar kendini toplaması ancak sporla mümkün. Doğumdan sonra kalan göbekler işte hep bu yüzden. Sorunun cevabın gelecek olursak, normal doğum yapanlar biraz daha avantajlı, çünkü vücudun kendini toparlaması daha kolay. Sezeryanda iyileşme süresi biraz daha uzadığı için spora başlamak da daha uzun zaman alabilir.
Şu laktik asit mevzusunu konuşalım. Spor yapınca laktik asit salgılanıyor ve bu da süte karışıyor, anne sütünü ekşitiyor deniyor. Spor yapmak anne sütü için hakikaten zararlı mı?
Öncelikle bu konuya dair bilimsel bir açıklama kesinlikle bulunmuyor. İkincisi, laktik asit zaten hali hazırda vücutta olan bir şey. Süte karışabilmesi için profesyonel bir atlet kadar maksimum düzeyde, yani en üst seviyede spor yapmak gerekir. Şiddetini düşünebiliyorsun değil mi? Muazzam antrenmanlardan bahsediyoruz. Üçüncüsü, karışsa bile sütün tadını bozmaz, süt ekşimez. Bebeğin spor sonrasında annesinin memesini reddetmesinin tek sebebi vücuttaki terdir. Bebek, o tuzu ve kokuyu kabul etmez. Sporunu yaptıktan sonra duşunu alırsan ve bebeğini öyle emzirirsen, yani onun alışık olduğu kokunu ona geri verirsen, bebek asla rahatsız olmaz.
Lohusalık döneminde spor yapan annenin yapmayan anneye göre avantajları neler?
Lohusalık dönemi çok yoğun bir süreç. Vücudun değişiyor, kilo alıyorsun, uykusuz kalıyorsun, artık hayatında bir bebek var, daha pek çok şey… Hiç yaşamam diyen ben bile zorluklar yaşadım bu süreçte. Fakat, spor yaptığın zaman vücudun endorfin denen mutluluk hormonunu salgılıyor. Motive oluyorsun, kilolarını vereceksin, forma girecek, eski haline belki daha da iyisine kavuşacaksın. Bu, annenin moralini hakikaten çok yüksek tutuyor ve anneyi rahatlıyor. Dolayısıyla bebek de rahatlıyor, çünkü annenin mutluluğu ona yansıyor. Çünkü lohusalık hakikaten çok özel ve bir daha geri gelmeyecek bir dönem, keyfini hakkıyla sürmek lazım.
Tüm bunların arasında eşin de sana destek oluyor mu?
Hem de çok. Hamileliğimde de böyleydi, geceleri kalkardı, yemeğe yardım ederdi. Hala öyle devam ediyoruz.
O spor yapıyor mu? Senin kadar fit mi?
O da yapıyor. Evet, onun da vücudu iyidir.
Seni kıskanıyor mu peki?
Eşim bana hep şunu söyler, Seni mutlu eden her şeyi her zaman desteklerim. Fit olduğum zaman ben çok mutluyum, her kadın gibi, kim mutlu olmaz ki bundan? Mesela o gün çok iş vardır, vakit bulamamışımdır, eşim bana muhakkak sorar, Aşkım, sen sporunu yapabildin mi, ben çocuklara bakarım, haydi git, der. Şunu bence hep hatırlayalım: Anne mutluysa, evde herkes mutludur.
Çocuklar özeniyor mu sana? Beraber yürüyüşlere, koşulara çıkıyor musunuz?
Ben Nike’ın koşu koçuyum. Havalar iyiyken Bade’yi ve Demir’i de götürüyorum. Mesela son 3K koşumuzda, üç kilometre boyunca beni scooter’larıyla takip ettiler. Demir henüz çok küçük, anlamıyor ama Bade’yi bütün koşulara götürüyorum, streching yapmayı bile biliyor.
Bu form, bu vücut nasıl korunuyor?
Form tutmanın yüzde altmışı mutfaktan, geri kalan yüzde kırkı spordan geçiyor.Aslında gerçekten gözümüzün korktuğu kadar bir şey yok, bunun tek sırrı, beslenmemizi düzene sokmak ve bunu bir yaşam şekli haline getirmek. Ben üç öğünümü de düzenli yiyorum ve asla öğün atlamıyorum, vücudumu aç bırakmam. Fakat porsiyonlarıma dikkat ederim. Her şeyi yiyerek ama azar azar, belli porsiyonlarda tüketerek besleniyorum; karbonhidratı da, proteini de, lifi de vücuduma alıyorum. Mesela sadece proteinle beslenen insanlar duyuyorum. Halbuki insan çok fazla protein aldığında bunu yakamazsa, o da vücudunda yağa dönüşür. Vücudumuza almamamız gereken tek şey basit karbonhidratlar dediğimiz şeker ve çikolata. Şekeri meyveden başka bir yerden almayın.
Senin bu sağlıklı beslenme düzenin tüm eve hakimdir diye düşünüyorum. Çocuklar nasıl adapte oldu, cips, çikolata diye tutturdukları da oluyordur herhalde?
Şöyle yapıyoruz, ben eve böyle çikolatalar, cipsler filan almıyorum ama çocuklarım gördükleri ve istedikleri zaman elbette alıyorum. Normal çocuklar gibi büyüyorlar. Yine de şöyle de bir gerçek var ki, evin içinde görseler hep isteyecekler, bu yüzden evde daha sağlıklı şeyler yapıyorum, keklerimizi, kurabiyelerimizi hep kendim yapıyorum mesela. Bütün çocuklar gibi patates kızartması da çok seviyorlar ve yiyorlar, engellemiyorum.
Peki senin kaçamak günlerin, ödül günlerin var mı? Yapıyoruz ya, haftada bir, ayda bir?
Yok, ben ödül gününe inanmıyorum. Kendini kandırmak geliyor bana. Şöyle söyleyeyim, otuza kadar her şey şahane, fakat otuzdan sonra metabolizma gerçekten çok yavaşlıyor ve her zamankinden daha çok dikkat etmen gerekiyor. Ben ödül gününe inanmıyorum ama zaten her şeyden yiyorum. Pizza yiyorum mesela ama bir dilim yiyorum.
Hiç yemem dediğin ne var?
Yağda kızarmış yiyecekler, çikolata…
Çikolatayı hiç mi yemiyorsun yani!
Hiç yemiyorum! Çünkü bir kere tadını alırsam, yeniden bırakamayacağımı biliyorum.
Egzersize, yürüyüşe bir türlü başlayamayan kadınlara ne önerirsin?
Bu yazıyı okur okumaz spor ayakkabılarını giyip dışarıya çıksınlar ve yürüsünler! Bir kere başladın mı, çorap söküğü bu iş. Bitirdiğin anki keyif ve mutluluk, “sporumu yaptım” hazzı ise muhteşem bir duygu. Yapmadan bilemezsin. İşte bu duyguyu hissetmek istiyorlarsa dışarı çıkmaları gerekiyor.
Ev işi yaptım, çok kalori yaktım diyenlere ne dersin?
Hiç yoktan iyidir derim, hareket berekettir sonuçta. Egzersiz yapmış olmuyorsun ama oturmaktan iyidir elbette.
Kadınların çantalarında olmazsa olmazları vardır, senin yanında taşıdığın olmazsa olmazın ne?
Spor ayakkabılarım. Haşlanmış yumurta. Granolalarım ve sütüm. Elbette suyum.
*
Fotoğraflar ve Styling: Harika Özcan