Zaha Hadid’i takip edenler mimarideki üstün yeteneğini ve hayali, gerçeğe dönüştürmedeki ustalığını bilirler.
Dünyaca ünlü mimarın ismini henüz duymayanlar için kısaca belirtelim; Hadid, 1950 yılında Bağdat’ta doğup, Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde Matematik okuduktan sonra, Londra’ya giderek, Mimarlık Fakültesi’ni bitiren bir kadın. 1980’de kendi bürosunu kurduktan sonra Hadid, dünyanın çeşitli ve prestijli okullarında hocalıklar yapıyor, uluslararası pek çok yarışmada ödülleri topluyor. Başarıları katlanarak devam ediyor . . .
Kendi gibi mimar, tasarımcı, hayalperest binlerce insan, Hadid’in yaratılarının peşini sürüyor . . .
Hadid en son, geçtiğimiz haftalarda, tasarımını yaptığı Katar'daki El Vakrah Stadyumu ile gündeme geldi. Daha doğrusu dündeme bomba gibi düştü.
Stadyum, Katar'ın 2022 Dünya Kupası hazırlıkları kapsamında inşa edilecek. Yazılıp çizilene göre de neredeyse gören herkes tarafından dev bir vajinaya benzetiliyor! Vay vay vay . . . Konu ciddi!
Alıcı gözüyle baktım da . . . Gerçekten benziyor?
Ve yine tam Hadid’in tarzı, yine görkemli, yine meydan okuyan bir tasarım.
Tasarımı animasyon video ile tanıtan AECOM yetkilileri, stadyumun Katarlıların eski çağlarda inci avcılığında kullandıkları "dhou" adı verilen teknelerden esinlenilerek dizayn edildiğini belirttiler.
Hadid ise söz konusu tasarım erkek bir mimara ait olsaydı, mevzunun asla bu kadar büyütülmeyeceğini söylüyor.
Bir Hadid hayranı, bir kadın olarak ben de ister istemez soruyorum:
İnsanoğlu, neden binlerce yıldır kendi cinsel organını kolundan bacağından bu denli gayrı tutuyor? Acılara, travmalara ve insanlığın kimi zaman yerlerde sürünmesine sebep olan bu durum daha ne kadar sürecek?
Her şeye benzeyen ve hiç bir şeye benzemeyen ne tasarımlar görüyoruz da bir stadyum kadın cinsel organına benzeyince neden ayağa kalkıyoruz?
Alkışlamak için olmadığı kesin.
Yine konu edelim elbet fakat neden bunu red ederek, kötüleyerek, şaşırarak, dalga geçerek, tiksinerek ve ayıplayarak yapıyoruz?
Dünyanın en başarılı mimarlarından, yaşayan en büyük hayalperestlerinden biri, hem de hayallerini gerçeğe aktarmada, sanata dönüştürmede böylesine usta biri, cinsel organa benzeyen şahane bir stadyum tasarlamış.
Bilinçli olarak veya değil.
Ne olmuş?
Bulut çağında yaşayan biz insanoğlu, akıllı telefonlarımız doğadan esin alınca(!) bayılıyoruz da, stadyumun tekini vajinaya -düpedüz kendi doğamıza- benzettik diye neden ödümüz kopuyor?
Buyrun bakalım, buradan yakın . . .
Herkese doğayla iç içe, kendi doğasıyla barışık harika bir haftasonu dilerim.
Ne klişe bir dilek oldu değil mi? "Doğa", "kendiyle barışık" falan?
Klişeler yazılırken, okunurken iyi hoş da, içini gerçek anlamıyla doldurmaya gelince hep kaygı, hep kaygı . . .