İmkansızların mümkün olduğu diyara yolculuk . . .
En son ne zaman yeni bir şey denedin?
Ben bir haftadır deniyorum.
Snowboard öğrenmeye çalışıyorum. Hem de hiç öyle "kar kış insanı" olmadığım, kat kat giyinmekten nefret ettiğim, düşmekten deli gibi korktuğum halde.
Olsun!
Başladım . . .
Yeni bir şey öğrenmenin yoluna baş koydum.
Yine . . .
Ben bunu hep yapıyorum.
Her yeni deneyim, bir gün beni gerçekten bulutların üzerine çıkaracak o kanatlardan bir çiftini daha ekleniyor sanki sırtıma.
Her yeni bilgi, yepyeni iki kanat daha demek.
Cüret ettiğim her yeni şeyle, tepelerin ardında ve bulutların üzerindeki o yere; imkansızların mümkünolduğu, "asla"ların esamesinin okunmadığı o diyara biraz daha yaklaşıyorum.
Zoru kimse sevmez.
Ben de sevmiyorum elbet.
Ama gaza geliyorum.
Horozlanıyorum.
Tweety'nin Sylvester'ın karşısında hükmedici bir deve dönüşmesi gibi dönüşüyorum ben de.
Büyüyorum.
Yepyeniye adım atacak cesareti kendimde bulmak için!
İlk Gün
Şimdi böyle havalanmak güzel de . . .
Henüz ilk gün horozlanmak ve dev Tweety bir yana dursun, ufacığım!
Ürkek, titrek, minik bir kuşum.
Hem kendime de acıyorum, ne güzel!
Korkularım, kaygılarım, uzayıp giden bahaneler, vazgeçişler, yok ben yapamayacağımlar havada uçuşuyor.
Hani o imkansızların olmadığı bulutların üstündeki diyar var ya, işte oraya ben değil ancak bahanelerim ve sıkıntılı, üzüntülü, acıklı suratlarım uçuşmakta:
Of! Ah! Hayır!
Hayır değil, evet!
Yapacağım.
Çünkü yaparsam uçacağım.
Kanatlar yolda, uzaktan bana göz kırpıyorlar görüyorum . . .
Kanatları gözlerken mi, yoksa board'un üstündeki bacaklarım tir tir titrediğinden mi bilmem, henüz yeni yeni ayaklanmışken çok fena düşüyorum!
Canım öyle çok yanıyor ki, o gün dersten vazgeçiyorum.
İkinci Gün
Ertesi gün yine dağdayım.
Acayip bir hocam var; Martin.
Önceden hazırladığım o sıcacık, tatlı bahanelerime uzanacak cümlelerim, sayesinde hep yarıda kalıyor.
Martin mızıldanmalarıma aldırmadan beni itiyor, kakıyor . . .
Ayaklarıma çakılı neredeyse boyum kadar bir board, bileklerimden yukarıya uzanan ve alçıdaymışım hissi yaratan her biri sanki onar kiloluk botlarla ben, yokuş aşağı hem dengede kalmaya hem de kaymaya çalışıyorum.
İlk günkü düşüşümün acısı bedenimde ikinci gün daha da arttığından, bu kez düşmekten çok daha fazla korkuyorum.
Yine de kıvırıyorum bir şeyler! Çalıştığımız pistte tek başıma aşağıya kadar kayıyorum . . .
Yokuş bitince hocamla beraber yeniden tepeye tırmanıyoruz. Martin yine anlatıyor, ben yine korkuyorum, Martin bahanelerime kulak tıkayıp, board'uma ayağıyla "tıklıyor" ve tek hamlesiyle beni yokuştan aşağıya atıveriyor, ben yine çırpınıyorum.
Bir daha ve bir daha yapıyoruz bunu.
İkinci gün hiç düşmüyorum.
Azar azar da beceriyorum sanki?
Akşam kendimi anneme gülücüklü bir mesaj atarken buluyorum:
"Bugün biraz kaydım."
Son Gün
En son bir haftadır yeni bir şey deniyorum.
Hem de hiç sevmeyeceğimi, beceremeyeceğimi, hatta durduk yere başıma iş açıp, kendimi sakatlayacağımı düşünerek, inat ve önyargıyla başladığım bir şeyi.
Ve gün geçtikçe, hayır değil evet dedikçe, kıvırabileceğime inandıkça, horozlandıkça devleşiyor, devleştikçe başarıyorum. Başardıkça kanatlarıma ve bulutların ötesine daha çok, daha çok yaklaşıyorum.
Yarın son kez kayacağım.
Artık mızmızlanmıyorum.
Yarın son kez, bir daha belki seneye kadar bu keyfi yaşayamayacağımın farkında, elimden gelenin en iyisiyle, bulutların üstünü düşleyerek ve gelecek yıl çok daha iyisini yapacağımı bilerek, tadını çıkara çıkara yapacağım bu işi.
Düşebilirim, evet. Çünkü düşmeye de evet.
Bazan dikenlere değmeden gülü koklayamıyor insan.
Aslaları aşmadan her şeyin mümkün olduğu diyara eremiyor.
Kanatlanmadan uçamıyor.
Ve uçmadan göremiyor bulutların üstünü.
Bulutların üstü evet, tabii ya; hani o en büyük çocukluk hayalimiz?
İçindeki çocuğa söz veren herkese duyurulur;
Bugün yeni bir şey deneyin.
Belki önce düşe kalka ve sonra kanatlanıp da uçarak . . .
NOT: Yazı, yayına alındığında yazar bulutların üstüne yolculuğunda hevesli ve kararlı adımlarla ilerlemektedir . . .
Fotoğraf: Taylor Dorrell