Yaz biterken, biz ona henüz doyamamışken, bu hafta sonu kendinize yazı, şiiri, başkaldırıyı, sevgiyi, resmi ve içinizde uçuşan kelebeklerle, ruhunuzu bir türlü rahat bırakmayan gel-gitleri hatırlatacak bir şey yapın:
Sokağa çıkın. Ve “Duvarların Dili”ne kulak verin.
Ülkenin en saygın ve doğurgan müzelerinden Pera Müzesi, yurtta ilk kez gerçekleştirilen bir sergiye evsahipliği yapıyor:
“Duvarların Dili: Graffiti / Sokak Sanatı”
Ancak Coşkulardan Korkanlardır, Graffiti’den Korkanlar
Duvarlara yazılar ve resimler yoluyla yansıtılan coşkuların görsel bir şölene dönüştüğü uygulamaya verilen isimdir; graffiti.
Kimileri şiirin ve sanatın sokakta öyle çırılçıplak can bulmasından ölesiye korkar ve graffitiyi yıkıcılıkla değerlendirirken, duygulardan korkmayan, hele de sanata karışmış duyguların peşini sürenler için sanatın sokaktaki izidir o.
Ve aslında dillere pelesenk o “topluma mal olmuş” lafının en gerçek örneğidir. Sanatçı, sanatını da duygusunu da halkla paylaşır.
Herkese açıktır, bonkördür graffiti, herkes ondan bir şey alır.
Bedavadır; hava gibi, su gibi, sevda gibi.
Cesurdur. Parmakla gösterir.
Sorunludur. Elbette! Çünkü sorunların tam ortasından doğar.
Sancılıdır. Ve taşarak yayılır.
Renk renk.
Herkes için vardır artık. Tekilden, genele yayılır.
Belki de bundandır, ürkünç oluşu bazılarına; sisteme, statükoya, durgun sulara başkaldıran duygular dalga dalga yayılır.
Çok yaşasın!
Dört Koldan ve Rengarenk
“Duvarların Dili: Graffiti / Sokak Sanatı” sergisi Roxane Ayral küratörlüğünde gerçekleşirken, Amerika, Almanya, Fransa, Japonya ve elbetteki Türkiye'den de olmak üzere 20'den fazla sanatçıyı konuk ediyor. İsim vermek gerekirse, Futura, Carlos Mare, Cope 2, Turbo, Wyne, JonOne, Tilt, Mist, Psyckoze, Craig Costello (aka KR), Herakut, Logan Hicks, C215, Suiko, Evol, Gaia, Tabone, Funk ve No More Lies gibi pek çok farklı jenerasyon ve disiplinden öne çıkan sanatçıları saymak mümkün. Yanı sıra, müzenin duvarlarında Martha Cooper, Henry Chalfant ve Hugh Holland gibi fotoğrafçıların arşivlerinden de ölümsüzleşmiş karelere rastlayacak, sergiyi dolaşan. Ve sergiye dair, şahane bir detay daha var ki; o da, hem Beyoğlu, hem de Beşiktaş Belediyesi’nin bu sergiye dışardan, hem de işin felsefesine yaraşır şekilde bizzat sokaktan katılıyor, katkı sağlıyor olması.
Lafın kısası, Pera Müzesi’nin duvarları Ağustos ayından bu yana, dünyanın dört bir yanından ve her koldan rengarenk ruhlarla sarılmış vaziyette. Bu nefis çember, 5 Ekim’e kadar sürecek.
Tıpkı benim gibi duvardan duvara, pek çok duyguya, yansımaya ve üsluba aynı anda ve hızla kaptırmak istiyorsanız kendinizi ve sonra tekrar tekrar, usul usul her duvarın içine girmek ve ince ince katılmak istiyorsanız hikayeye, bu eşsiz sergiyi sakın kaçırmayın.