Hükümdarının dağlar olduğu, zamanın çılgın sesinin karla tek seferde ve sanki ebediyete dek örtüldüğü ufacık güzel yer . . .
Hele güneşliyken, çilli güleç bir çocuğa benziyor Bansko!
Bulgaristan’ın Pirin Dağları’nın yamacına kurulmuş kent, büyüklüğü ve her türlü zorluk derecesini yakalayabilmesiyle Doğu Avrupa’nın en iyi kayak pistlerine sahip. Özellikle Kartepe ve Uludağ’daki kalabalıktan, pahalılıktan sıkılmış Türklerin son keşfi. Bilenler çok, bilmeyenler de bir o kadar.
Ben bu sene ilk kez gittim. Otobüsle 12 saate varan uzun bir yolculuk yaptık. Uçakla gelen arkadaşlarımız Sofya Havalimanı’nda indikten sonra Bansko’ya kadar 2 saat de karayolu yolculuğu yaptılar.
Gümrükte, Türkiye’den çıkarken ve Bulgaristan’a girerken, otobüslerden iniyor, sınırı yürüyerek geçiyoruz. Bazan x-ray’den geçirmek üzere bavullar tek tek araçlardan indiriliyor, bazan yalnız görevlilerin gözüne çarpanlar. Anladığım kadarıyla şimdilik bu konuda takip edilen tek bir prosedür yok.
Bulgaristan sınırına girer girmez keskin bir duygu sarıyor insanı. Yokluk, yoksunluk evet . . . ama müthiş bir naiflik var öte yandan havada. Terkedilmiş gibi görünen pek çok kentin ortasından geçtik. Acıyla, yaşanmışlıkla, savaşla yıkılmaya yüz tutmuş binaların arasından süzüldük.
Şoför, karla kaplı masalsı ormanların içinden sürerken, otobüsteki diğer yolcular gibi ben de sabırsız, meraklı ve neşeliydim. Uzun, upuzun çamların tepeleri göğe değer gibiydi.
Sonunda Bansko’ya vardık . . .
Biz turla gitmiştik ve bizi hiç de üzmeyen güzelce bir otelde kaldık. Geçen sene eşim arkadaşlarıyla gittiğinde daha küçük ama yine temiz ve sevimli bir otelde kalmış ve ziyadesiyle mutlu dönmüştü.
Odak noktası amacına uygun olarak kaymak olunca, temiz yatak ve akşamları güzel yemek, Bansko’da insanı mutlu etmek için yetiyor da artıyor bile.
Yazımda, ince ince detaylara girmektense kente dair genel havayı ve duyguyu anlatmayı tercih ederken, diğer yandan da “Banskocu”ların çok iyi bildiği fakat ilk kez gidecekler için rehber olacak bir kaç önerimi de paylaşmayı borç biliyorum.
Buyrun, devam edelim . . .
Dağ ve Pist
40 dakika boyunca hiç durmadan kayabileceğiniz bir pist düşünün. Türkiye’de çok zor. Bansko’yu kayakçılar ve snowboardçular için şimdiden vazgeçilmez kılan en önemli özelliği, kesinlikle harika pistlere sahip olması. (Ben, kendi ve ilk snowboard deneyimimi bir önceki yazımda anlatmıştım.)
Halktan dinlediğimize göre, aynı pistler, yazın da bisikletçilerin ve yürüyüşçülerin vazgeçilmezi oluyormuş.
Bansko’nun resmi temsili görselindeki “S” harfi kayak pistlerini simgelerken, “O”daki güneş, meğer kentin tüm mevsimlerde turistler için cezbedici olan doğasını anlatıyormuş.
Yeme-İçme
Neredeyse tüm dünya mutfaklarını cebinizi yormayan paralarla yiyebileceğiniz bir yer Bansko. Porsiyonları hakikaten bol kepçe. İçkiler buraya göre ucuz.
-İyi servis, güzel yemek ve karaoke için Penguins biçilmiş kaftan.
-Dağdan dönüşte hemen yol üstündeki Euphoria’da bira içerek güneşi batırmanın keyfi bir başka. Euphoria akşam yemekleri için de çok iyi bir seçim.
-Yine dağdan dönüşe keyif katan alternatiflerden biri de Bansko'nun en büyük barı Happy End. Tamamı ahşap olan mekan, gece eğlenceleri için de çok tercih ediliyor.
-Cheeseburger’i ve benim gibi sebzecilerin bayılacağı nefis çorbalarıyla nam salmış Irish Harp de sıcak ve güzel bir mekan.
-Ocakbaşı sevenler için La Skara’yı tavsiye etmeli.
-Benim gönlümde yatan aslan, tatilimizin son gecesine denk gelen doğum günümde gittiğimiz Victoria. Uniqato Boutique Hotel'in girişinde bulunan şık restoran, yemekleri ve güleryüzlü, ince düşünceli çalışanları ile (eşim rezervasyonda iyi bir masa rica ederken, doğum günüm olduğunu belirttiğinden, masamıza güzel kokulu taptaze çiçekler koymuşlardı) bana kalırsa, Bansko’nun en nezih mekanı. Bir dahaki gidişimde Victoria'yı önceliklendireceğim kesin.
Alışveriş
Kısaca, kentin merkezindeki "Winter Süpermarket"ten yeme-içme namına dilediğiniz her şeyi rahatlıkla bulacağınızı söyleyip geçeceğim; onun haricinde tabi ki mevsime ve spora uygun kılık ve kıyafeti satın alabileceğiniz, ekipman kiralayabileceğiniz pek çok yer var. Fiyatlar (ders fiyatları da dahil) Türkiye’yle eş, hatta bazan çok daha ucuz.
Bu arada, dünyanın bir numaralı gül üreticisi olan Bulgaristan'ın her yerinde gül özlü ve organik kozmetik ve bakım ürünleri satılıyor. Eğer gül seviyorsanız, cennete düştünüz demektir.
Pirin Caddesi üzerindeki antikacıda (Bansko Antique Shop) ise irili ufaklı harika parçalar var; fakat fiyatların ucuz olduğu bu kez söylenemez.
Bansko Halkı
Bansko’daki insanların hemen hepsi güleryüzlü ve çalışkan insanlar. Neredeyse hepsi en az bir iki cümle de olsa Türkçe biliyor, bazıları şakır şakır dilimizi konuşuyor; sosyal ve hoşsohbetler.
Ben kendi adıma bu ufak ve “az” ama “yeter de artar” kentte bulunduğumuz süre boyunca, snowboard vesilesiyle düşüp kalkmama rağmen ruhumun su gibi durulduğunu söylemeden edemeyeceğim.
Seneye bu mevsimde yine Bansko’da olmayı dört gözle bekleyenlerin arasına karışmış bulunuyorum. Darısı karı, kayağı, board’u ve sakinliği seven tüm dostların başına . . .
Fotoğraf: Okan Erkmen