Biz Türk anneleri bambaşkayız. Başka hiçbir milletin annelerine benzemeyiz. Birçok milletten kadınlar ve çocuklar birararaya gelse, Türk anası ve çocuğu birden fazla özelliğiyle kalabalıkta ışıl ışıl parlar. “Hah! Bunlar Türk galiba!” dedirtir.
Bu yazımda sizi önce annelik yolunda yaptığımız hatalarımızla kızdıracağım, sonra da annelik faziletlerimizle yüzünüzü güldüreceğim. Yazımı okurken kimi zaman “Ben böyle değilim canım, amma da abartmış” diyeceksiniz. Eh! Ben zaten sizden değil, oralarda bir yerlerdeki Türk annesinden bahsediyorum. Hiçbirimiz böyle olmasak da :))) bunları yapan birileri var. Biz en iyisi üzerimize alınmayalım, ama bazen daha iyiye ulaşmak için, iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım… Yazımı okurken kimi zaman da “Evet. Bunu aynen ben de yapıyorum.” diye gülümseyeceksiniz. Şimdi hazır mısınız? Günahları ve sevaplarıyla işte karşınızda Türk annesi !
Kabul, Pek Çok Hatamız Var…
- Başkasının çocuk yetiştirme tarzını acımasızca eleştirir: “Aaa onu mu aldın? Bunu mu giydirdin? Böyle üşümüyor mu? Bunun karnı aç.” deriz.
- Bir önceki maddenin tam tersi olarak, çocuk yetiştirmek konusunda bize gelen en ufak bir dostça/iyi niyetli öneriye bile atarlanır, eleştiri kabul etmez, benden daha mı iyi bilecekler diye şikayetleniriz.
- %100 o şekilde yaşamasak da, çocuğumuz için herşeyin organiğini, ev yapımını yaptığımızı söylemeye bayılırız. Organiği/ev yapımını sağlamak/yapmak için gerekli olan para, zaman ve emeği göz ardı ederiz. Bunları alamayan, yapamayan annelerde vicdan azabı yaratır, onların gerçek annelik yapmadığı havasını yaratırız.
- Çocuk gelişiminde uyku düzeninin oluşması, bezi/biberonu/emziği bırakma gibi konularda çocuktan gelen sinyalleri göz ardı ederek, kafamıza göre bir zamanda, moda trendlere göre zoraki eğitim vermeye çalışırız. Başarılı olamayınca hüzünlenir, anneliğimizi eksik zannederiz.
- Çocuk merkezli yaşamayan, çocukları dışında ilgi alanları olan, kimi zaman yorulduğunu/sıkıldığını söyleyen anneye kötü anne muamelesi yapar, onu yerden yere vururuz.
- Çocuğumuzun asla ve asla doymadığını, hep zayıf olduğunu düşünürüz, tombul olup, koltuklardan kalkamayınca rahatlarız.
- Kendi çocuğumuzun tüm çocuklardan yaratıcı, zeki, özel, farklı olduğunu düşünürüz. Bunu kanıtlamak istercesine çocuğumuzun her ama her adımını -oturdu, konuştu, uçtu, mıçtı- diye sosyal ortamlarda paylaşırız.
- Arkadaşlarımızla sidik yarışına girer, herhangi bir gelişim sorunu olmadığı halde kendi çocuğumuzun daha kısa, daha zayıf/şişman, bir konuda daha geç olduğunu düşünerek kendimizi helak ederiz, çocuğumuzu kafamızdaki ideale uydurmak için kendimizi paralarız.
- Çocuğumuzun ileride daha iyi yerlere geleceğini umarak ona ilgisi olmadığı spor, sanat ya da etkinlikleri zorla yaptırmaya çalışır, çocuk okuldan çıkınca/haftasonları onu özel derslere ve aktivitelere koştururuz. Çocuğu bunaltır, çocukluğunu yaşaması, oyun oynaması için hiç fırsat vermeyiz.
- Hava sıcaklığı ne olursa olsun çocuğu 10 derece fazlası için giydirir, sarar, paketler, battaniyeler, sonrada neden isilik ve kurdeşen oluyor, niye terleyip, hasta oluyor diye düşünürüz.
- Çocuğa ailenin kralı muamelesi yapar, tüm hayatımızı çocuğun çevresinde şekillendiririz. Çocuğun kendi başına yapması gereken şeyleri onun yerine yapar (büyüdüğü halde elle beslemek, kaşıkla peşinden koşmak, oyuncaklarını toplamak, ödevlerini yapmak), yapmaması gereken şeyler konusunda yeterince disiplinli olmayız (çocuğun uyku saatini kendi belirlemesine izin vermek, aman kursağına birşey gitsin diye abur/cubura izin vermek, arabada sıkılıyor diye çocuk koltuğuna oturtmamak, aman ağlamasın diye her istediğini yapmak/almak) Sonra da bu çocuk başımıza çıktı, hiç söz dinlemiyor diye şikayetleniriz.
Kısacası hangi ortamdan gelirsek, hangi eğitimi alırsak alalım hepimizin içine az ya da çok bir Adile Naşit kaçmış mıdır?
Ama Pek Çok Faziletimiz de Var…
- Çocuğumuzu çok ama çok sever, onu daima kollar, destekleriz. 18 yaşına bile gelse ondan elimizi asla çekmeyiz. Ona bakar, onu büyütür, evlendirir, düğününü yapar, balayı tatiline yollar, evini alırız. Sonra o evin haftalık temizliğine biz gider, ayrılırken dolaplarına el emeğimiz sarmaları koyarız. Torunumuz olduğunda onun bakımını kimselere bırakmayız. Biz çocuklarımıza, çocuklarımız bize gönülden bağlıyız. Gençliğimizde nasıl biz onları koruyup kollarsak, onlar da yaşlılığımızda bizi baş tacı eder.
- (Yurtdışı gözlemi) Yabancı çocuklar sürekli beli-bıdırı açık olduğu için sümüklü bir şekilde ortalarda dolaşırken, Türk annesinin çocuğu asla sümüklü olmaz. Es kaza hasta olursa limonlu ballı ev yapımı şuruplar hazırlanır, buğu banyoları yapılır, o sümükleri daha burundan düşmeye fırsat bile bulmadan itinayla sileriz.
- (Yurtdışı gözlemi) Sınıfındaki çocuklar bütün bir yazı 2 şort, 1 tişörtle geçirirken, onların arasında fiyakalı kıyafetleriyle dolaşan küçük prens ya da prenses bizim çocuğumuzdur.
- Çocuklarımızın ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarımızdan 5 fersah önde tutarız. Faydalı olacağına inanırsak, çocuğumuz için Amerika’dan mama, Japonya’dan bez, Antartika’dan buz getirtiriz. Çocuğun ihtiyacı söz konusu olduğunda tüm imkanlarımızı zorlarız.
- Çocuğumuzu ailecek büyütürüz, annenin zorlandığı noktada anneanne, babaanne, teyze, hala hep yardıma yetişir. Gözümüz asla arkada kalmaz.
- Çocuklarımız fazlasıyla beslenir, asla aç kalmaz. Anne olduktan sonra hepimiz usta birer aşçı oluruz. Kendimiz ekmek arası peynir yesekte, çocuğumuz için yapması en zor yemekleri öğrenir ve en kaliteli malzemeleri kullanarak pişiririz.
- Çocuğumuzu kendinden iyi tanır, ruh halini bir bakışından anlar, derdiyle kahrolur, sevinciyle göklere çıkarız.
Peki sizce biz nasıl bir anneyiz? Neyi iyi yapıyoruz? Nelerde sınıfta kalıyoruz? Neleri geliştirebiliriz? Söz sizde…